ABD seçimleri :Kazı bağırtarak mı yolmak, bağırtmadan mı?

6 Kasım günü, Amerika Birleşik Devletleri halkı başkanlık seçimi için sandığa gidecek. Başkanlık seçiminin yanı sıra Senato’nun üçte biri, Temsilciler Meclisi’nin ise tamamı yenilenecek. Önümüzdeki bir ay boyunca medya sanki bizde seçim yapılıyor gibi bu konuyu devamlı canlı tutacak. Bunda yadırgayacak bir şey de yok. ABD başkanı aynı zamanda kısmen dünya kapitalizminin başkanı gibi bir güce sahip olduğu için bütün dünya bu koltuğa kimin oturacağını merakla izliyor.

İzliyor da, kim seçilse ne fark edecek, o ayrı konu. İşçi sınıfı, yoksullar, siyahiler, Latino’lar, kadınlar ve öteki ezilenler için ABD seçimleri çoğunlukla “Ha Ali Veli, ha Veli Ali” hesabı olmuştur. Cumhuriyetçilerin adayı Mitt Romney, son günlerde, zenginler için düzenlenen bir toplantıda yoksulların kendisine vız gelip tırıs gittiğine benzer birtakım sözleri internete düşünce epeyce sıkışmış durumda. Zaten Romney’nin yardımcılığına aday olan Paul Ryan “köktenpiyasacı” olarak anılabilecek biri. ABD işçi sınıfının ve emekçilerin en önemli tarihi kazanımlarından Medicaid, Medicare ve Sosyal Sigorta Kurumu’na nasıl darbe vurulabileceğine ilişkin berrak planı, bütün hâkim sınıf mensuplarının ağzının suyunu akıtıyor.

Ehveni şer mi, şerrin kendisi mi?

Ama Romney böyle diye Obama’nın “ehveni şer” olduğunu söyleyecek olanlar, ABD siyasi sisteminden hiçbir şey anlamamış olanlardır. Bir kere, bundan dört yıl önce siyahi ve sözde “solcu” bir başkan geliyor diye bayram edenlerin söyledikleri toptan yanlış çıkmıştır. Ama bazıları diyecektir ki, Romney olacağına hiç olmazsa Obama olsun. Bunlar, ABD’de 25 milyon işçinin ya işsiz olmasına, ya da kendi arzusuna aykırı olarak part time çalışmasına onay verenlerdir. Bunlar, ABD’de resmi rakamlara göre beyazların işsizlik oranı yüzde 7,4 iken, siyahi bir başkan döneminde siyahilerin işsizlik oranının yüzde 14,4, yani onun hemen hemen iki katı olmasını onaylamış olmaktadır. Bunlar, ABD’nin Libya’yı bombalamasını ve bütün öteki emperyalist politikalarını onaylamış olmaktadır. Bunlar ABD’nin en zengin adamları (Bill Gates, serveti 66 milyar dolar; Warren Buffett, 46 milyar dolar; George Soros, 19 milyar dolar) tarafından milyonlarca dolarla finanse edilen bir başkanı yoksullara adres göstermekten çekinmeyenlerdir.

ABD sistemi, 20. yüzyıl başından itibaren Demokrat Parti’nin işçi sınıfının ve ezilenlerin mücadelesini durdurma işlevine yaslanmıştır. Bunu ABD’li yoksullar, siyahiler, latino’ların önemli bir bölümü, bekâr anneler, yani ABD işçi sınıfının en çok ezilmiş olanları anlamışlardır. Bu yüzden, ABD halkının yarısı seçimlerde oy kullanmaz! Bunu ABD emperyalizminin ezdiği ülkelerin yoksul halkı da anlamıştır. Bu yüzden başkan Demokratmış, Cumhuriyetçiymiş, buna bakmadan dönemsel olarak isyan ederler. Ama bizdeki “solcu” akıldâneler ABD ve dünya halklarına Obama’yı adres göstermekte beis görmezler.

Bir işçi partisi

ABD işçi sınıfı için çıkış yolunun başlangıcı, uzun süredir bellidir. İşçi sınıfı içindeki çeşitli mücadeleci eğilimleri bir araya getiren bir işçi partisinin inşa edilmesi ve bu partinin iki büyük burjuva partisinin karşısına üçüncü parti olarak çıkması. Bunun için de ilk adım, işçi sınıfını Demokrat Parti’den kurtarmaktır. Bugün seçimlerde Yeşiller’in ve çeşitli sosyalist partilerin adayları mevcuttur. Ne kadar işçi ve ezilen, Demokrat Parti’den kurtarılarak sosyalist adaylara yönlendirilebilirse, gelecek için o kadar adım atılmış olur.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ekim 2012 tarihli 36. sayısında yayınlanmıştır.