Kürt burjuvaları, aşiret reisleri ve toprak ağaları Kerkük’ü teslim etti

25 Eylül referandumunun ardından Barzani yönetimi ile Irak Merkezi Hükümeti arasında yükselen gerilim 15 Ekim’i 16 Ekim’e bağlayan gece sıcak çatışmaya dönüştü. Irak ordusu Kerkük’e doğru ilerlemeye başladı. Saatler içinde Kerkük Irak ordusunun kontrolüne girdi. Irak ordusu ilerleyişini Sincar doğrultusunda da sürdürdü ve bir gün sonra burada da kontrolü sağladı. Irak ordusunun ilerleyişi Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattının tamamen kontrolünü sağlamak için Türkiye sınırına doğru devam ediyor. Irak merkezi hükümeti bir süredir Kerkük’ten başlayarak Selahaddin ve Musul üzerinden Silopi’ye ve oradan Ceyhan’a uzanan petrol boru hattını tamir etmekteydi.

Irak ordusunun ilerleyişi sırasında peşmerge güçlerinin ciddi bir direniş göstermemesi tartışmalara yol açtı. Barzani’ye bağlı KDP (Kürdistan Demokratik Partisi), kısa süre önce ölen Celal Talabani’nin tarihsel önderi olduğu KYB’yi (Kürdistan Yurtseverler Birliği) ihanetle suçladı. KYB’ye bağlı peşmerge komutanları Irak ordusunun 340 tanklık bir güçle saldırdığını ve bu güce karşı koyma şansları olmadığı için çekildiklerini açıkladı. Ertesi gün ise KDP peşmergelerini suçlama sırası KYB’ye geçti. Çünkü KDP’ye bağlı peşmergeler ciddi bir direniş göstermeden Sincar’ı terk ettiler.

Kerkük’te nüfusun çoğunluğunu oluşturan Kürtler açısından derin bir hayal kırıklığı söz konusu. Kürt halkı referandumda evet oyu atarken ulusal eşitlik ve özgürlük özlemlerini ortaya koymuştu. Ancak bu irade Irak tankları tarafından ezilmiştir. Tankların önünden ilk çekilen de Barzani ve Talabani aşiretlerinin şahsında Kürt burjuvaları, aşiret reisleri ve toprak ağaları olmuştur. Biz, referandum öncesinde Irak hükümeti dâhil olmak üzere bölgeye yapılacak askeri müdahalelere ve ambargoya karşı olduğumuzu açıkça ifade ettik. Atılan adım bu yöndedir ve Kürt halkını ezmeye yöneliktir. Irak ordusunun anti-emperyalist bir operasyon yürüttüğünü söylemek mümkün değildir. Bu harekât temel siyasi ve ekonomik hedefleri açısından anti-emperyalist değil sömürgecidir.  Irak askeri güçleri Kerkük’ten ve Kürdistan bölgesinden geri çekilmelidir.

Kerkük: Halkların trajedisi

Bir gün süren Kerkük savaşı halklar için her şeyden önce bir trajedidir ve büyük derslerle doludur. Irak ordusu M1 Abrams tanklarıyla Kerkük’e girmiştir. Bu tanklar, adını Vietnam’da görev yapmış katil bir Amerikan subayından alan ve ABD’nin Irak işgali ile özdeşleşmiş savaş makineleridir. Kerkük, Amerikan tanklarına karşı kısa süren direnişini ise Amerikan eğitimi almış peşmergelerle ve Amerikan silahlarıyla yapmıştır. Amerikancı peşmerge komutanlarının çekilme emirleri ile de saatler içinde düşmüştür.

Irak emperyalist işgale uğrarken bunu kendisine fırsat olarak gören ve ABD’nin kanatları altında Kerkük’ü kurtarma hayalleri kuran Kürt burjuvaları, Kürt halkını yine Amerikan tanklarına ezdirmiştir. Diğer tarafta ise emperyalist işgal yüzünden milyondan fazla insanını kaybeden Irak’ın ordusu Kürtlerin üzerine Amerikan tanklarıyla yürümektedir. Barzani, emperyalizm ve Siyonizm’in desteği ile Kerkük’te hakimiyetini ilan ettiğinde de bugün Amerikan tanklarıyla Irak ordusu bayraklarını göndere çektiğinde de Kerkük kurtulmuş, kurtarılmış değildir. Olan Kürt ve Arap halklarının boynundaki emperyalist zincirin daha da sıkılaştırılmasıdır.

Barzani ve Talabani dün neyseler bugün de aynılar

Barzani ve Talabani önderlikleri Kürt halkı içindeki burjuvaları, aşiret reislerini ve toprak ağalarını temsil etmektedir. Bunlar Kürt halkının eşitlik ve özgürlük özlemlerinin değil petrol rantının peşindedir. Kürdistan’dan anladıkları Kürt halkının yaşadığı topraklardaki petrol rantına sahip olmaktır. Emekçi ve yoksul Kürt halkı içinse mesele petrol rantı değil eşit ve insanca koşullarda yaşamaktır. Bu koşulları sağlamak için yaşadıkları toprakların yer altı ve yer üstü zenginliklerinden faydalanmak her halk gibi Kürt halkının da hakkıdır. Kürt halkı esaretin bedelini yoksullukla, sefaletle ve savaşlarda ölerek ödemektedir. Kürt burjuvaları, aşiret reisleri ve toprak ağaları ise her seferinde sömürgeci ve emperyalist güçlerle petrol rantından pay almanın bir yolunu bulmakta ve karşılığında Kürt halkının kaderini bu güçlere teslim etmekten geri durmamaktadırlar.

Barzani ve Talabani hareketleri bugün siyasi programlarıyla değil işbirliği içinde olduğu güçler dolayısıyla ayrılmaktadır. Barzani emperyalizm ve Siyonizmin yanı sıra Türkiye’nin himayesine bel bağlamıştır. Talabani ise emperyalizmle işbirliği politikasını asla terk etmeksizin nispeten İran’la ve merkezi hükümetle iyi ilişkiler içinde olmuştur. Bugün Irak Merkezi Hükümeti ve İran bu ayrışmayı kullanarak Barzani ve Talabani’nin arasına bir kama gibi girmektedir. Irak ordusunun Kerkük’e soktuğu kamayı kuzeye yani Barzani’nin hakim olduğu bölgeye doğru kanırttığı görülüyor. Irak ordusu ve Haşdi Şabi milisleri, Kerkük’ün kuzeyinde Erbil yolunu keserken, Barzani bölgesini baypas ederek Türkiye sınırına ulaşacak yolu Sincar üzerinden açarken, Talabani’nin merkezi olan Süleymaniye tarafını açık bırakmaktadır. Kerkük halkı sadece Süleymaniye’ye doğru kaçabilmektedir.

Barzanistan geriliyor, Talabanistan yükseliyor: Kürtler yine tutsak

Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin siyasi merkezi şimdiden Erbil’den Süleymaniye’ye doğru kaymaktadır. Ekonomik abluka geliştikçe Erbil giderek boğulacak, İran sınırında yer alan Süleymaniye, İran’ın açacağı yeni fırsat kapıları ile ekonomik merkez rolünü de üstlenmeye başlayacaktır. KYB (Talabani) peşmergelerinin bu kadar hızlı teslim bayrağını çekmesinin kendi söyledikleri gibi Irak tanklarının üstünlüğünden kaynaklanmadığı yakında görülecektir.

Barzani ise Türkiye’ye ve emperyalizme bel bağlayan, Kürt halkına sırt çeviren politikasının bedelini ödemektedir. Daha önce yazdık: Kürdistan Bölgesel Yönetimi seçimlerini kaybedeceğini düşünen, bu yüzden gayri meşru olarak seçimleri erteleyerek koltuğu gasp eden Barzani, referandumla kendine bir çıkış yolu aramıştır. Güvendiği dağlara kar yağınca da donup kalmıştır. Barzani peşmergelerinin bulundukları yerlerden çekilmesi, Talabani gibi onlara yeni fırsat kapıları açılmasından değil işbirliği politikası ile mümkün olduğunca bedel ödemekten kaçınarak sınıfsal ayrıcalıklarını kaybetmeme telaşındandır. Muhtemeldir ki Barzani’nin ilk fırsatta Türkiye ve İran arasındaki rekabeti kullanarak Erbil’i tamamen Türkiye sömürgeci burjuvazisinin himayesine terk edecek yeni manevralar yaptığını göreceğiz. Bu manevralar Erbil’e kamp kuran Koç Holding başta olmak üzere Türk tekelci sermayesinden teveccüh görecektir şüphesiz. Diğer yandan TSK’nın Kürt politikasındaki ağırlığı düşünüldüğünde Barzani’nin bu manevralardan sonuç alması kolay olmayacaktır.

Erbil’le birlikte Barzanistan gerilerken Süleymaniye’de İran himayesinde bir Talabanistan’ın yükselişi ciddi bir olasılık olarak duruyor. İran himayesi derken bunun derhal bir anti-emperyalist sonuç doğuracağını düşünmek yanıltıcı olur. Tam tersine Talabani çizgisi, İran’a açılan kapıları açık tutmak için, dahası Irak işgalinden bu yana varlığını ABD’ye borçlu olduğu için mutlaka Amerikan emperyalizminin diyetini ödeyecektir.

Sonuçta Barzanistan’ın yerine Talabanistan da gelse Kürt halkının esareti baki kalacak. Kürt halkının ezilmesi Arap ve Fars halklarının boynunda bir zincir olmaya devam edecektir.