Kerkük’te her şey petrol için: Oylar, tanklar, ihanetler, ittifaklar

Erdoğan ve AKP’nin politikaları halkların başına daha çok çorap öreceğe benziyor. Kerkük bize çok büyük bir ders veriyor. Burjuvaların, toprak ağalarının dostluğunun sahteliğini gösteriyor. Halkların kardeşliği petrolün vanasını kimin tuttuğuna bağlı olamaz. Burjuvaların sahte dostlukları, petrol kavgasında halkları birbirine düşürmekte, çıkarcı politikaların bedelini Türk, Kürt, Arap emekçilerine kanıyla, canıyla ödetmektedir.

25 Eylül’de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin düzenlediği referandumda bağımsızlığa yüzde 90’ın üzerinde evet oyu çıkması gerginliği hat safhaya çıkardı. Sonunda iş sıcak çatışmaya dönüştü. Irak ordusunun tankları Kürtlerin oylarını bastırdı. Kerkük, Irak ordusunun kontrolüne girdi.

Burjuvanın, aşiret reisinin, toprak ağasının ihaneti

Askeri operasyonun başlamasının ardından önce Talabani’ye bağlı peşmergeler sonra da Barzani’ye bağlı olanlar mevzilerini terk edip Kerkük’ü teslim ettiler. Yani bağımsızlık isteyen emekçi ve yoksul Kürt halkı, Barzani ve Talabani şahsında burjuvalar, aşiret reisleri ve toprak ağaları tarafından ihanete uğradı.

Referandumun başını çeken Barzani, esas yenilgiyi alan güç oldu. Talabani burada kendi için bir fırsat görmüş durumda. Yeni oluşan dengelerde Barzani’nin merkezi olan Erbil, Irak ve Türkiye tarafından kuşatılırken, Talabani’nin hâkim olduğu İran sınırındaki Süleymaniye’nin bir ağırlık merkezi oluşturması bekleniyor. Koltuğunu koruma derdindeki Barzani ise, Irak ordusu ilerlerken ilk yaptığı iş Kürdistan Bölgesel Yönetimi seçimlerini bir kez daha ertelemek oldu.

Barzani neye güvenerek yola çıkmıştı? Kürt halkına mı? Hayır. Tam tersine Kürt halkından korkuyordu. Seçimleri ısrarla yaptırmayarak koltuğuna yapışmıştı. Barzani, Erdoğan’a, AKP’ye ve Koç Holding’e güvenerek yola çıktı. Çünkü bunlar Barzani’yi himaye edip Kerkük petrollerine konmak peşindeydi. Öyle ki Barzani Ankara’ya geldiğinde devlet protokolü ile karşılanıyor, tam 16 Nisan referandumu öncesinde, siyasi tartışma yaratmak pahasına Binali Yıldırım, “Kürdistan” bayrağı önünde kendisiyle görüşüp arkandayız mesajı veriyordu.

İbadi’nin haddi: Muhatap değildi, kardeş oldu

Türkiye ordusu Irak sınırları içindeki Başika kampında Barzani peşmergelerine silahlı eğitim verdi. Tam bir yıl önce Ekim ayında Başika kampı yüzünden Irak hükümeti ile kriz çıkmıştı. Irak Başbakanı Haydar İbadi, Türkiye’den askerlerini çekmesini istemişti. Erdoğan’ın cevabı aynen şöyle olmuştu:Sen benim zaten muhatabım değilsin, seviyemde değilsin, kıratımda değilsin, kalitemde değilsin. Irak'tan senin bağırman çağırman bizim için hiç de önemli değil, biz bildiğimizi okuyacağız, bunu böyle bilesin. Kim bu? Irak'ın Başbakanı. Önce haddini bil...” Tam bir yıl sonra İbadi yeniden Ankara’ya geldi ve aynı Erdoğan tarafından “değerli kardeşim” sözleriyle karşılandı.

Türkmeni neden unutmuşlardı? Niye hatırladılar? Aman petrol!

Bugün Erdoğan ve AKP iktidarı uzun süredir unuttuğu ve unutturduğu Türkmenleri yeniden hatırlamış durumda. Daha önce DAİŞ Irak’ta Türkmen kentlerine girip katliam yaparken kulaklarının üstüne yatmışlardı. Yine bir sene önce DAİŞ’e karşı savaşan bir Türkmen komutan olan Ebu Mustafa İmami, Erdoğan’ı şu sözlerle eleştiriyordu: “Telafer 500 bin nüfuslu bir Türkmen şehri, üstelik Türkiye'ye de çok yakın. Türkiye oraya rahatlıkla yardım edebilirdi ama yapmadı. DAİŞ oraya girdiğinde, Türkmenin namusunu kirlettiğinde, çocuklarını ve gelinlerini esir götürdüğünde Türkiye neredeydi? DAİŞ Türkmen ellerini viran edip harabeye çevirdi. Türkiye o toprakları Türkmen olarak görmüyor mu? Kerkük'te biz bunca teşkilat kurduk. Ankara bizi görmezden geldi. Çok kısıtlı imkânlarla DAİŞ'e karşı direndik. Bugün artık düne benzemez, bugün pek çok noktada savaşabilecek güçteyiz. Kerbela'nın tekrarlanmasına izin vermeyeceğiz.”  

Türkmen komutan bu sözleri söylerken, Erdoğan, “Musul’da Sünni Araplar, Türkmenler ve Sünni Kürtler” kalmalıdır diyerek çoğunluğu Şii olan Türkmenleri mezhepçi bir politikayla yabancılaştırmakta, Şii Türkmenlerin saflarında savaştığı güçleri Musul’dan uzak tutmaya çalışmaktaydı.

Bir sene sonra her şey tersine dönmüş gibi. İttifaklar değişti. Dün birbirini düşman görenler bugün dost oldu. Ancak değişmeyen bir şey var. O da izlenen politikaların sermayenin sömürgeci çıkarlarına göre belirlenmesi. Barzani’ye destek veriliyordu. Türkmenler unutulmuştu. Çünkü Musul’da ve Kerkük’te Sünni mezhepçiliği yaparak petrol hâkimiyeti kurmak istiyorlardı. Şimdi de Kerkük-Ceyhan petrol boru hattını İbadi ile birlikte işletmek istiyorlar. Bu yüzden Erdoğan geçtiğimiz yıl DAİŞ’le eş tuttuğu ve “terörist” olarak tanımladığı Haşdi Şabi milislerinin içinde Türkmenlerin olduğunu keşfetti:Haşdi Şabi denilen grubun içinde Şii Türkmenler de var, orada böyle bir gariplik söz konusu.” Böylece Erdoğan’ın nezdinde İbadi “had bildirilmekten” “değerli kardeşliğe” terfi ederken Haşdi Şabi de terörist olmaktan çıkıp "garip" olarak tanımlanmaya başladı.

Burjuvaların sahte dostluğuna karşı halkların kardeşliği

Esas gariplik Erdoğan ve AKP’nin politikasında ve bu garip politikalar halkların başına daha çok çorap öreceğe benziyor. Kerkük bize çok büyük bir ders veriyor. Burjuvaların, toprak ağalarının dostluğunun sahteliğini gösteriyor. Halkların kardeşliği petrolün vanasını kimin tuttuğuna bağlı olamaz. Burjuvaların sahte dostlukları, petrol kavgasında halkları birbirine düşürmekte, çıkarcı politikaların bedelini Türk, Kürt, Arap emekçilerine kanıyla, canıyla ödetmektedir.

Emekçi halklar Kerkük’e baktığında petrolü değil kardeşini görmelidir. Arap ve Türkmen yoksulları, Kürdün oyunu tankla ezenin, iş, aş istediklerinde elbet kendilerini de ezeceğini bilmelidir. Kürt emekçisi, burjuvaya, toprak ağasına bel bağlayarak hürriyete kavuşamayacağını anlamalıdır. Türk emekçisi dünün mezhepçi söyleminin de bugünün milliyetçi nutuklarının da kandırmaca olduğunu, Kürdün esaretiyle kendi boynuna da pranga vurulduğunun farkına varmalıdır.

Bu yazı Gerçek gazetesinin Kasım 2017 tarihli 98. sayısında yayınlanmıştır.