İki canbaz

Uludere katliamının arka planında bir de burjuvazinin güçlerinin kendi içindeki bir başka mücadele sert bir biçimde ifadesini buluyor. Görünürde aktörler Tayyip Erdoğan ile Taraf gazetesi yazarı Mehmet Baransu. Ama işin derinine gidecek olursanız, esas karşı karşıya gelenler Tayyip Erdoğan ile Fethullah Gülen.

 

Bilndiği gibi, Tayyip Erdoğan Uludere katliamına ilişkin daha ilk açıklamasında olayın kendisini Genelkurmay’ın iyi bilinen açıklamasına uygun biçimde ele aldıktan sonra, Taraf gazetesinin köşe yazarı Mehmet Baransu’ya (adını zikretmeden) olağandışı bir saldırganlıkla cevap vermişti. Şöyle diyordu Erdoğan: “Bazı köşe yazarlığı yapan cambazlar var. Bunlar istihbarat teşkilatımızı bizden daha iyi biliyorlar. Bunların galiba MİT’in içinde böcekleri var. Güya MİT’in verdiği bilgilerle bu olmuş. MİT’in son anda verdiği bir bilgi yoktur.”

Baransu, başbakanın hiddetini çeken yazısında, MİT’in Uludere katliamından sekiz-on gün önce, aralarında önderlik kadrosundan insanlar da olmak üzere PKK’lilerin sınırı kaçakçı kılığında geçeceğine dair bir bilgi verdiğini, olay günü de son dakikada Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) tarafından kendisine sorulduğunda bunu tekrar doğruladığını ileri sürmüştü. Başbakanı celallendiren bu idi. “MİT’in son anda verdiği bir bilgi yoktur” sözü ile Erdoğan Baransu’nun haberinin ilk kısmının doğru olduğunu bir bakıma itiraf etmiş oluyordu, ama ikinci kısmını inkâr ediyordu.

Baransu, bu demece twitter’dan derhal son derecede sert bir cevap veriyor, kendi öyküsünün doğru olduğunda ısrar ediyordu. MİT’i kendisinin Erdoğan’dan daha iyi tanıdığını ileri sürüyordu. Ayrıca şu ifadeleri kullanıyordu: “Sayın Başbakan iki canbaz bir ipte oynamaz, hatırlatayım size... Bu ülke canbazın kim olduğunu da öğrenecek.” Bunun Erdoğan’a “canbaz sensin” demekten hiçbir farkı olmadığı ortadadır. Baransu ertesi günkü yazısında da MİT hakkında ileri sürdüklerini tekrarlayacaktı.

Bu tartışma, kimileri tarafından Baransu’nun ve Taraf gazetesinin katliamın yanlış istihbarat dolayısıyla gerçekleştiği, hatta PKK’nin MİT’e sızmış bir çifte ajanının devleti zora sokmak için masum kaçakçılara kıydığı, yani katliamın esas sorumlusunun PKK olduğu yolunda yaymak istediği bir yalan haber olarak yorumlandı. Bu yorumu ileri sürenler sormadılar: Pekiyi, şayet bu senaryo devletin suçunun üstünü örtüyor, hatta katliamın esas sorumlusu olarak PKK’yi işaret ediyorsa, Erdoğan neden bu senaryonun üzerine atlamadı, tam tersine bu senaryo onu fena halde kızdırdı?

Çünkü Baransu’nun ortaya attığı haber, yapılan yorumdan farklı bir amaca hizmet ediyor. Açıklamanın doğru mu, uydurma mı olduğu bizi ilgilendirmiyor. Bizi ilgilendiren güvenlik güçleri arasındaki mücadele.

Elbette devletin bütün kanatlarının açıklamaları gibi, Baransu’nun haberi de katliamın kasta değil yanlış istihbarata dayandığını ileri sürüyor. Ama bu bakımdan kendisini başka açıklamalardan ayırt edecek hiçbir özelliği yok. Özelliği, yanlış istihbaratın MİT’ten gelmiş olmasında. Baransu, bu haber ile MİT’in başında bulunan Hakan Fidan’ı hedef almış oluyor. Hakan Fidan ise Erdoğan’ın has adamı. PKK ile Oslo görüşmelerine başbakanın müsteşar yardımcısı olarak özel temsilcisi sıfatı ile katılmış olan kişi. Şimdi ise MİT Müsteşarı. Baransu bu kişiye saldırıyor. Erdoğan ise bu kişiyi savunuyor. Mesele MİT’in kim tarafından yönetileceği ile ilgili. Daha az önemli bir şey değil.

Baransu, Taraf gazetesinin çizgisinde bütün güvenlik kurumları üzerinde cemaatin hâkimiyeti uğrunda çalışıyor. Başbakan ise elinde bulunan sonuna kadar güvenilir tek mevziyi Fethullah Gülen’in adamlarına karşı kahramanca savunuyor.

İslamcı burjuvazi, Batıcı-laik burjuvazi ile iç savaşında büyük mevziler kazandı. Bugün o savaşta bir sessizlik var. Bu sessizlik, tam da İslamcı burjuvazinin kendi içinde bir iç mücadelenin başlamasıyla çakışıyor, hatta belki de onun temel nedenlerinden biri haline geliyor.

Bakalım, iki canbaz bir ipte ne yapacak?