“Biz varız, uyanıyoruz, kalkacağız, kalkınız, yol gösteriniz!”*

 

Sendikalara üye olan ya da kayıtlı işlerde çalışan emekçi kadınların sayısı toplam istihdam içinde erkeklere göre daha az yer tutar. Kadınların direnişlerde varlık gösterebilmeleri de evdeki sorumlulukları ve erkek egemen bakış nedeniyle erkeklere göre daha zordur. Erkek işçilerin kadın işçilere uyguladığı cinsiyet ayrımcılığının etkisini de unutmamak gerekir. Bunlara rağmen, sınıf mücadeleleri tarihinde kadınların önemli bir yeri vardır. Nasıl ki egemenler tarafından sınıflı toplumların tarihi yazılırken emekçi sınıfların özne olarak dinamik ve dönüştürücü gücüne yer verilmemişse, ezilenler safından tarih yazımı yapılırken de emekçi kadınların rolü çoğu zaman atlanmıştır. Hem ait oldukları sınıfın hem de kadın olmanın getirdiği çifte ezilmişliğin, erkek egemen sınıflı-bugün kapitalist- toplumun günahlarından biridir bu.

8 Mart 1857, tarihe kadın işçilerin ilk kitlesel grevi olarak geçti. 1857’de ciddi bir kalkışma yapan emekçi kadınlar, günümüze kadar birçok eylem ve grevin öncüsü oldu. 1800’lerden beri taleplerini kolektif mücadeleyle dile getiren kadınlar bu topraklarda da sınıf savaşımlarına çizgilerini çektiler.1876 yılında Feshane’de çalışan onlarca kadın işçi, Bâb-ı Âli’ye (başbakanlık) yürüyüp sadrazama dilekçe sundu ve ücretlerinin ödenmesini istediler.1873’teki Tersane grevinde, kadınlar babalarının, eşlerinin ve çocuklarının yanındaydılar.  Tramvay grevinde seferlere engel olmak için rayların üzerine yatan kadınlardı. 1963’te, grev ve toplu sözleşme hakkını kazandıran Kavel Grevi’inde direniş sürerken fabrika dışına çıkarılmak istenen kablo yüklü kamyonların önünde bedenleriyle barikat olan yine kadınlar oldu.

O günden bugüne kadınlar mücadele deneyimlerini daha da artırdılar. Novamed grevi emekçi kadınların dayanışmasını gösterdi. Hamile kalabilmek için sıraya girmeleri istenen, istedikleri zaman tuvalete bile gidemeyen, tacize uğrayan kadınlardı, patronu dize getiren ve toplu sözleşme masasına oturtan da bu kadınlar oldu. 2008’de Düzce DESA fabrikasında, hamile işçilerin sık gittikleri gerekçesiyle tuvaletlerin kapılarını kilitleyen patrona başkaldıran ve sendikadan vazgeçmeyen emekçi kadınlar en öne çıktı.78 gün süren Tekel direnişinin Sakarya komününde emekçi kadınlar yine eylemin belkemiğiydi. Kadınların eylemi sürdürme kararlılığı ve çabası direnişi güçlendirmişti.

Ve sayamadığımız pek çok direniş ve grev alanında göze gözükmeseler de orada olan kadınlar… Eylemi erkekler yapsa da devam etmesi nasıl sağlanır? İşçi mücadelelerinin tarihi yazılırken erkek egemen bir dille göz ardı edilemeyecek kadar başat rolü oynayan emekçi kadınlar olmadan nasıl? Destek veren, para toplayan, işçilere mutfak açıp yemek yapan, direniş çadırlarını düzenleyen, dayanışma gruplarında çalışan kadınlar olmadan mümkün mü?

Bugün Türkiye’de başta THY direnişi olmak üzere işçi sınıfı mücadelesinin en önünde yer alan mücadelelerde kadınlar var. İşçi kardeşleriyle grev yasaklarına ve saldırılara karşı direnen, sendikada ısrar eden kadınlar. Onların yolu, 2011’de İspanya’nın Puerta Del Sol Meydanı’na kamp kurup "Dede ve nineleri kandırdılar, çocukları kandırdılar, torunlar siz sakın kanmayın!" diyen Valencia’lı kadınların, cinsel şiddete uğradıkları halde “Bu bizim meydanımız, bu bizim devrimimiz” diyen ve mücadeleden vazgeçmeyen Tahrir kadınlarının yoludur. Yarın mücadeleye başka emekçi kadınlar da eklenecek, eklenmeli.Kadınların sendikalarda, meslek örgütlerinde, siyasi partilerde sadece örgütlenmelerinin değil, aynı zamanda yönetim ve karar organlarında da söz sahibi olmaları ve emekçi kadınların sınıf mücadelesinin en önüne geçmelerinin zorunluluğunu görmek gerek. Çünkü, kadın cinsinin kurtuluşu üzerine kafa yormuş bir erkek komünist önder olan Lenin’in de dediği gibi “…bütün ülkelerde en çetin koşullarda harekete geçenler kadınlardı. Ama çalışan kadınların büyük bir kesimi önemli ölçüde katılmadan hiçbir sosyalist devrim olamaz”…

* Kadınlar Dünyası Dergisi, Müdafaa-ı Hukuk-ı Nisvan Cemiyeti Yayın Organı-30 Mart 19l8