Ürdün: Halk isyanı hükümet devirdi!

Bu yazı önce Ürdün olaylarının durulduğu 8 Haziran’ın ertesi günü 9 Haziran'da RedMed sitesinde İngilizce olarak yayınlandı. Sonra Gerçek sitesinde yayınlanmak üzere genç arkadaşlarımız tarafından Türkçe’ye çevrildi.

Halkın parlamenter göz boyamanın sunduğu kırıntılardan artık tatmin olmayıp, on binler olup emekçi halka daha iyi yaşam koşulları yaratmak için sokağa döküldüğü ülkeler arasına Ürdün de girdi. Amman’ın Başbakanlık binasının bulunduğu Dördüncü İlçe denilen yöresinde ve İrbid, Tafila, El Kerak, Er Ramsa ve Maan gibi taşra illerinde 31 Mayıs'tan 7 Haziran'a kadar her akşam kitle gösterileri yapıldı. Hareket bazı başarılara imza attı: bunların en çarpıcısı Hani Mülki hükümetinin görevden alınması, yükselen akaryakıt fiyatlarının dondurulması ve belki de çatışmanın bel kemiği olan tartışmalı vergi yasa tasarısının geri çekilmesi oldu. Bu tavizlerin ve Kral da dahil olmak üzere devletin üst kademelerindeki genel esnek tutumun bir sonucu olarak, en sonunda gösterilere 8 Haziran'da son verildi.

Hareket 30 Mayıs Çarşamba günü doktorlar, öğretmenler, avukatlar ve gazeteciler gibi güçlü meslek örgütlerinden sendikalara kadar uzanan 33 örgüt tarafından ilan edilen genel grev tarafından tetiklendi. Kitle hareketinin hedefi hükümet tarafından 21 Mayıs'ta meclise sunulan vergi yasasıydı. Aslında halk, sene başında kemer sıkma bütçesini kabul eden, ekmeğe verilen sübvansiyonu kaldıran ve temel mallar üzerine satış vergisi getiren Mülki hükümetinin ekonomik politikalarından rahatsızdı.

Ertesi gün, 31 Mayıs Perşembe günü, tamamen kendiliğinden patlayan bir olay olarak, binlerce kişi akaryakıt fiyatının yükseltilmesini protesto etmek için sokağa çıktı. Üyelerinin tanım gereği iş sahibi olması sebebiyle vergilerin daha öncelikli olduğu meslek örgütlerinin aksine, kendiliğinden gerçekleşen hareketin akaryakıt fiyatlarını ana hedef olarak sahiplenmesi bu kitle hareketinin halkın daha yoksul katmanları tarafından yönlendirildiğini gösteriyordu. Katılımcıların çoğunluğu gençlerden oluşuyordu, ancak protestoların ana hedefi açıkça ekonomikti. Ayrıca, vergi yasası ve halk tarafından istenmeyen diğer tedbirler IMF ile imzalanan ve 2016'nın ortasından beri uygulamaya konulan bir anlaşmanın sonucuydu. Bu yüzden her şey, küçük burjuvazinin modern kanadıyla el ele veren bir işçi sınıfı bileşenine, yani bir sınıfsal temele işaret etmektedir; işsizler ve kent yoksulları ise kendi inisiyatifleri ile katılmıştır. Sebebi açıktır: Nüfusun %20'si yoksulluk sınırının altında yaşarken işsizlik %18 gibi çarpıcı bir oranda seyrediyor. Halk ay sonunu getiremiyorken, kamu borcu gayrisafi milli hasılanın %90’ını geçerek 40 milyar dolara ulaşmış durumda. IMF’nin ağına takılan Ürdün hükümeti tahmin edilebilir bir şekilde halkın istemeyeceği tedbirler almış, ama bu sefer üstesinden gelinemeyecek bir dirençle karşılaşmıştır. Bütün yorumcular bu direnişle dolu bu haftanın Ürdün tarihinde eşi benzeri olmadığı konusunda hemfikirler. Dolayısıyla, hükümetin düşüşü neredeyse kaçınılmazdı.

Kralın kurnaz politikası

Kral II. Abdullah yürütmenin başı olarak ilk günden itibaren çok akıllıca görünen bir pozisyon aldı. Ancak, bu politika orta vadede kendisine ve tüm siyasi sisteme karşı dönebilir. Erkenden olaylara müdahale eden ve hükümetin yakıt fiyatındaki artışı dondurması için emir veren oydu. Ayrıca hükümeti, IMF'nin dayattığı vergi yasasıyla ilgili olarak halkın endişelerine önem vermemekle eleştirdi ve bir burjuva yönetiminin liderinden hiç beklenmeyecek bir açıklama yaparak ekonominin yeniden düzenlenmesinin getirdiği yükü sıradan insanların üstlenmesinin adaletsiz olduğunu ileri sürdü. Polisin göstericilere karşı oldukça dikkatli davranması, başbakanlık ofisine ulaşmalarını engellemesi ancak bunu aşırı şiddete sebep olmadan çok özenle yapmaları büyük ihtimalle kralın bu olumlu açılımlarının etkisi altındaydı. Sonunda, 4 Haziran’da Başbakan Mülki’yle görüşmek isteyen ve kendisini ve hükümeti görevden almak için oldukça kibar bir yolla “istifasını isteyen” yine kraldı. Mülki istifasını verdikten sonra kral her zaman halkının yanında durduğunu ve durmaya devam edeceğini ifade etti.

ABD’nin vazgeçilmez bir müttefiki ve Siyonist İsrail’i tanıyan sayılı Arap ülkesinden biri olan Ortadoğu’nun küçük ama önemli bu ülkesinin tarihinde görünmemiş bu kontrol edilemeyen yangını söndürmeyi hedefleyen içi boş bir hitabet örneği. Ürdün ekonomisinin ve halkının yakasını bırakmayan temel problemler önceden olduğu gibi aciliyetlerini korudukları için kralın bu politikası orta vadede muhtemelen geri tepecek. Bir önceki hükümetin, Suriyeli mültecilerin kitlesel akınıyla keskinleşmiş olan Ürdün kapitalizminin içinde bulunduğu çıkmazın yükünü IMF’nin yardım ve yataklığıyla ülkenin emekçi halkının omzuna yükleme girişimi kitlelerin baskısı altında ezilmiştir. Alınan önlemler sadece vergi yasasının yeni atanan başbakan Ömer Rezzaz tarafından geri çekilmesiyle kalmadı, aynı zamanda temel ürünlerdeki dolaylı vergiler de tartışılmak üzere gündeme alındı, yakıt fiyatlarındaki artış daha ilk günden Kral tarafından zaten durdurulmuştu. Hükümet bu yeni harcamaları devam ettirebilmek için gereken parayı borçlanmadan nasıl bulacak? Borçlanmak, vergi yasa tasarısının çözmeye çalıştığı sorunun büyük bölümünü oluşturan kamu borcunun GSYİH’e oranını şu an ulaşılmış olan %100’e yakın seviyelerden daha da yukarıya çıkaracaktır.

Kral bu yangın söndürme çabasında parlamentonun her iki meclisi tarafından desteklendi. Millet Meclisi’nin ve Senato’nun başkanları vergi tasarısı parlamentoya ulaştığında çoğunluğun red oyu kullanacağı sözünü verdiler. Ve güvenilir bir başbakanın yokluğunda sözde “iş âlemini” ve bankaları IMF’nin dayattığı önlemlerin (tabi ki geçici olarak) gerekliliği konusunda ikna etmek Millet Meclisi Başkanı’na düştü.

IMF bile Kral’ın “ulusal bir diyalog sağlama” çabalarını “ileriye yönelik oldukça pozitif bir adım” olarak “karşıladı.” Ancak IMF sözcüsü, yeniden yapılanma yükünü eşit bir şekilde dağıtmanın gerekliliğine rağmen, “iş ortamını geliştiren ve özellikle gençlere ve kadınlara yönelik olarak formel sektör işlerinin maliyetini düşüren reformlar”ın zorunlu olduğunu ekledi. Başka bir deyişle IMF, Ürdün yetkililerine imkansız bir işe girmelerini söylüyor.

Bütün bunlar Ürdün devlet mekanizmasının kitle hareketinin yarattığı tehditin üstesinden gelmesini sağladı, fakat finansal ve ekonomik kriz geri döndüğünde bu tehdit her halükarda burjuvazinin politik kadroları için yeniden bir kâbus olacaktır .

Ne tür bir hareket?

Amman ve diğer şehirlerdeki gösterilerin, 2011-2013 yılları arasında Arap dünyasını sarsan muhteşem devrim dalgasının en önemli iki örneği olan 2011'de Tunus ve Mısır’da kitlelerin devrimci havası ve eyleminin yakınından bile geçmediğine hiç şüphe yok. Bu olay, daha çok 2013’te Türkiye’de ve Brezilya’da gerçekleşen halk isyanlarına benziyor. Hareket, yine de, parlamentonun güçlü bir gerçeklikten ziyade bir dış cephe olduğu ve demokratik geleneklerin neredeyse var olmadığı bir ülkede, mevcut düzene karşı gerçek bir meydan okumaydı. Ürdünlü kitleler bir hükümeti bir haftadan kısa bir sürede indirerek, hükümete karşı zafer elde etmenin verdiği hissin tadını aldılar. Belki daha da önemlisi, lidersiz olan hareket hükümetin devrilmesinden sonra bile gösterilere devam etti. Bu dikkat çekici, çünkü ilk beş gün boyunca merkezi talep hükümetin düşürülmesiydi. Ana şiar anında yerini parlamentonun feshini talep eden bir şiara bıraktı. Bu, başbakan Serj Sarkisyan’ın istifasını talep eden ve o istifa eder etmez çıtayı onun partisine, Cumhuriyetçi Parti’ye yükselten Ermeni kitleleri hatırlatıyor.  

 

Ürdün hareketi en iyi düşük şiddetli bir halk isyanı olarak nitelendirilebilir; Ürdün gençliği 2011-2013’teki öncü hareketlere, sadece Arap dünyasındaki değil aynı zamanda Avrupa’daki Akdeniz ülkelerindeki, özellikle İspanya ve Yunanistan’daki hareketlere benziyor. Aradaki benzerliği sadece Amman’daki göstericilerin ellerini havaya kaldırıp yaptığı işaretin Madrid’deki Plaza del Sol ve Atina’daki Syndagma Meydanı’ndaki göstericilerin ellerini havaya kaldırıp yaptığı işaretle tıpatıp aynı olmasıyla anlayabiliriz.

 

Ancak, görünüşe göre, tam bir örgüt boşluğu vardı. Ne önceden var olan ne de o anki yükselişle oluşan örgüt vardı ortalıkta. Bu örgütsel sınırlılık kadar ciddi bir diğer konu da şudur: Basında yer alan her şey, gençlerin mevcut sisteme karşı, ne kapitalist biçimiyle ne de en azından siyasal sistemin kendisiyle ilgili olarak ciddi hiçbir eleştiriye sahip olmadığını göstermektedir.

Her şeye rağmen bu tür bir deneyim boşuna yaşanmamıştır; harekete katılan kitlelerin en azından küçük bir kısmının orta vadede olumlu anlamda politikleşmesi beklenmelidir. Ürdün’ün ve daha geniş ölçekte Arap dünyasının sosyalistlerinin görevi, bu deneyimden sonra örgütsel politik ve ideolojik anlamda yolunu arayan gençliğe yol göstermektir. Bu çok acil bir görevdir çünkü Müslüman Kardeşler’den Vahhabi’lere Arap dünyasının İslamcıları her zaman bu tür deneyimlerden faydalanmışlardır.

Altı ayda altı halk isyanı

Sonuç olarak, şunu belirtmek önemli: Ürdün mevcut ekonomik ve politik şartlara kitlesel hareketlerle isyan eden altıncı ülkedir. Nisan ve Mayıs’ta gerçekleşen Ermenistan’daki ayaklanmanın hemen sonrasında şöyle yazmıştık:

“Ermeni kalkışması, 2018’in başından beri gerçekleşen beşinci kitlesel halk hareketidir; bir diğer deyişle son beş aydır gerçekleşmiş beşinci harekettir. Yıl Ermenistan’ın komşusu İran ile açıldı. Ateş daha sonra Tunus’a yayıldı. Sıradaki ülke ise yozlaşmaya tepki gösteren Romanya’ydı. Ardından Slovakya’da bir gazeteci ve sevgilisinin cinayeti tepkiyle karşılandı. Şimdi de Ermenistan.”

Eklenmelidir ki, Mayıs ortasında vahşice bastırılan bir öğretmen grevinin ardından yine Mayıs ortasında İranlı kamyon sürücüleri bazı kazanımlarla sonuçlanan çok geniş katılımlı ve güçlü bir direniş sahnelediler. Yani İran’da kitleler diriliklerini kaybetmiş değiller. Kitlesel halk hareketlerinin tecrübesi yaşamaya devam ediyor ve uygun koşulları bulduğunda tekrar yüzeye çıkıyor.

İran, Tunus, Slovakya, Romanya ve Ermenistan’dan sonra Ürdün de 2018’in ilk altı ayında kitlesel isyanlara ev sahipliği yapan ülkelere katılmış oldu. Bütün bu ülkeler Avrasya kıtasının merkez bölgesinde bulunuyor; bir diğer deyişle, Orta ve Doğu Avrupa, Ortadoğu ve Kuzey Afrika, Kafkaslar ve Akdeniz havzasında bulunan ülkelerdir hepsi. Bu, daha önce 2011-2013’te yaşanan devrimci dalganın merkezidir. Hiç şüphe götürmez ki devrimci dalga geçmişte kalmış değil. Batılı ülkelerde kitlelerin mücadele eğilimi parlamenter biçimler alıyor (Sanders, Corbyn, Podemos, Mélenchon, Syriza, Portekiz’de Birleşik Sol, İrlanda’da IRA vs.) ama politik sistemin kitlelerin taleplerini daha az karşılayabildiği ülkelerde kısmi ve kısa kitlesel patlamalar ateşin gizliden gizliye yandığını gösteriyor. Karl Marx’ın efsanevi köstebeği kazıyor da kazıyor.

Hamiş.Bu yazı RedMed sitesinde İngilizce olarak 9 Haziran günü yayınlandı. Onun hemen ertesinde Kral II. Abdullah’ın halka böylesine cömert davranırken neye güvendiği ortaya çıktı. Dördüncü Daire sokaklarında ve meydanlarında halkın sesi diner dinmez Kral soluğu Riyad’da aldı. Suudi tahtının veliahtı, rejimin güçlü adamı Muhammed bin Selman, yanına Birleşik Arap Emirlikleri ve Kuveyt’in yetkililerini almış, Abdullah’ı bekliyordu. Ürdün’ün önümüzdeki yıllarda bu petrol zengini Araplardan kallavi miktarda yardım alacağı Abdullah’a bildirildi. Suud, Arap devrimini bastırmak için ülkeleri satın almayı sürdürüyor. Mısır’da Sisi’den sonra Ürdün’de Abdullah da şimdi dış politikada Suud’un emrinde demektir.