Donald Trump: Fil züccaciye dükkânına girdi!

Donald Trump Beyaz Saray’a gireli bir ayı biraz geçiyor, Amerika şimdiden toz duman! Bir yanda Trump’ın (en tutarlı olarak gerici danışmanı Steve Bannon’ın ifadesiyle) politikalarını uygulamaya sokma konusunda “manyakça yoğunlaşması” var. Bir aya neler sığmadı neler! Müslüman halklara konulan (ama mahkemece kaldırılan) yasaktan iklim değişikliğini hiçe sayan önlemlere, silahlı kuvvetlerin bütçesinin büyük bir artışına hazırlanmaktan Filistin’in devlet kurmasını dışlayan açıklamalara, Trans Pasifik Ticaret Anlaşması’na sırt dönmekten transların haklarını kısıtlamaya bir ay içinde sayısız atak yaptı Trump yönetimi. Bir de henüz adım atılmamakla birlikte açıklanan politikalar var: Meksika duvarı, Obamacare diye bilinen sağlık hizmetleri yasasının iptali, Dodd-Frank adıyla bilinen ve bankalara spekülasyonu bir ölçüde yasaklayan yasanın bazı hükümlerinin kaldırılması, kallavi vergi indirimleri, Amerika’nın çökmek üzere olan altyapısına geniş bir yatırım programı, İran ve Çin’e karşı düşmanca politikalar vb. vb. Bu kadar faal bir başkan muhtemelen onyıllardır görülmemiştir.

Trump’ın bütçe hazırlığı vesilesiyle açıkladığı maliye politikası da çok belirgin çizgiler taşıyor. Bir kere silahlı kuvvetlere 54 milyar dolar daha fazla ödenek ayrılacağı açıklandı. ABD, zaten kendisinden sonra gelen dokuz ülkenin toplamı kadar askeri harcama yapan bir ülke. 2016’da bütçesinin yüzde 16’sı, yani yaklaşık 635 milyar dolar askeri harcamalara ayrılmış durumda. Şimdi bu çok şişkin bütçe neredeyse yüzde 10 arttırılıyor. Ek ödeneklerin kullanılacağı alanlar arasında “uluslararası su yolları”nın kontrolü önemli bir kalem olarak açıklanıyor. Sözü edilen örnekler de Trump’ın baş düşman bellediklerinin radyografisini veriyor: Güney Çin Denizi ve Hürmüz Boğazı. Yani Çin ve İran. Trump bu 54 milyar doları Dışişleri Bakanlığı’ndan (yani diplomasinin yerini savaş alıyor!) ve çevre koruma harcamalarından (savaş çıkınca çevre mi kalır!) tasarruf edeceğini açıkladı. Maliye politikasının öteki ana çizgileri, sağlık harcamalarını (ABD’de bu çok büyük bir yekûn tutuyor, örneğin 2016’da bütçenin yüzde 27’si idi) azaltmak, elde edilecek fonu zenginlere vergi indirimi yaparak ve altyapı yatırımlarına kullanmak. Bu sonuncusunun gerçek bir ihtiyaç olmasının dışında, Trump’ın maliye politikasının gericiliği ortada.

Ne var ki, Trump yönetiminin ABD halkının üzerinden bir silindir geçer gibi rahat ve pürüzsüz ilerlediğini sanarak karamsarlığa kapılmak, tabloyu yanlış okumak olur. Bir kere, kitleler (Gerçek’te daha önce ayrıntılı olarak ele alınan) Kadın Yürüyüşü’nden sonra da seferberlik azimlerini ortaya koymaya devam ediyor. Bundan apayrı olarak, Amerikan burjuvazisi de orta yerinden çatlamış durumda. Geçmiş dönemin merkez basını ile Trump arasında ilan edilmemiş bir savaş sürüyor. Mahkemeler Trump’a karşı başlarını (şimdilik) dik tutuyor. Eyaletlerin bazıları son derecede huzursuz. Ama belki bütün bunlardan daha önemlisi, Müslüman ülke vatandaşları konusundaki yasağa, çıkarları küreselcilikte olan dijital teknoloji şirketleri, neredeyse Silicon Valley’in tamamı, bir bildiri ile karşı çıktı. Devletin askeri kanadı bir ölçüde bölünmüş durumda: Dışişleri Bütçesi’nin budanmasına birçok emekli general karşı çıktı. Aynı şey istihbarat için de geçerli: Trump ekibinin seçim öncesinde Rusya ile ilişkisi konusunda belirli aralıklarla yeni belge ve bilgiler ortaya çıkıyor.

Nihayet, bütün bunların basıncı altında Trump’ın ekibi fire veriyor, baskı altında kalıyor. Beyaz Saray için aday gösterilen ilk yönetici Trump’ın damadı Jared Kushner tarafından “işten çıkartıldı”. Trump’ın Çalışma Bakanlığı için gösterdiği aday Senato’dan döndü. Trump’ı destekleyen gerici Breitbart internet sitesinin yöneticisi Milo Yiannopoulos cinsel konulardaki açıklamaları dolayısıyla istifa etmek zorunda kaldı. En önemlisi, ABD istihbaratının seçim öncesinde Rus elçisi ile yapılmış olan görüşmeler konusunda yeni belgeler açıklamasından sonra Trump’ın en önemli kadrolarından Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı General Michael Flynn çekilmek zorunda kaldı. Hemen ardından Adalet Bakanı Jeff Sessions’ın Senato’daki sorgulaması sırasında Ruslarla hiçbir ilişkisi olmadığını söylemesine rağmen seçim döneminde Rus elçisi ile iki kez görüşmüş olduğu ortaya çıktı. Bu işin zamanla bir “vatana ihanet” davasına dönüşmesi ve Trump için bir azil sürecinin başlatılması olasılığını küçümsememek lazım. ABD siyasi krizin her türlüsüne açık bir yolda yürüyor!