Mısır devrimine selam!

Çok şükür, çok şükür/bugünleri de gördüm ya/ölsem gam yemem gayrinin/resmini yapabilir misin üstad? Nazım Hikmet

Bugün yaşayan kuşaklar ne kadar şanslı! 1936 yılında İspanya’da işçiler ve köylüler ayağa kalkarak 20. yüzyılın en büyük devrimlerinden biri olan İspanya devrimini başlattığında, 1917 devriminin büyük önderlerinden Lev Trotskiy, Norveç’teki sürgününden İspanya’da devrimin başladığını saptadıktan sonra ekliyordu: “Ne güzel! Radyo sayesinde devrimi hiç zaman yitirmeden günbegün izleyebiliyoruz!” Şimdi biz Mısır devrimini sadece günbegün bir radyo spikerinin sesinden değil, insana çok daha derin duygular yaşatan, sanki çekip devrimci kitlelerin içine katan, “Meydan Tahrir”de ellerinde bayraklar yürüyen ya da pabuçlarını kaldırıp Mübarek’e defol diyen topluluklarla birlikte hareket ettiğimiz hissini uyandıran görüntülerle,televizyondan kendi gözlerimizle naklen ya da yeni deyişle canlı olarak izleyebiliyoruz. Eskiler, başka ülkelerdeki devrimleri sadece yazılı basın yoluyla öğrenir, en fazla birkaç fotoğraf ile yetinirken, biz neredeyse içinde yaşıyoruz. Çok şükür, çok şükür, hepimiz Mısır devrimini yaşadık, kucakladık, hep birlikte sevindik!

Şimdi daha iyi anlayabiliyor muyuz acaba büyük şairin 1961 yazında Küba’ya gittiğinde ünlü mısralarını neden yazdığını? “Mutluluğun resmi” Tahrir’de çizilmedi mi 11 Şubat 2011 Cuma gecesi? Belki bir, belki iki milyon insan, tek yürek, tek ses, 30 yıllık despotu yıkmanın gururlu sevincini yaşarken görmedik mi o resmi? Sadece Tahrir mi? Mısır’ın işçileri ülke çapında grevleriyle, gençliği en zor koşullara, zalimin develere bindirilmiş kıtalarına göğüs gererek gösterdikleri dirençle, Mısır’ın neredeyse bütün bir halkı istibdada karşı milyonlarıyla her yeri maşeri bir kalabalık ile doldurarak bitirdiler Mübarek’in işini. İşte size devrimin ilk zaferi! Bu ilk zafer göstermedi mi Lenin’in nasıl haklı olduğunu, “devrim halkın şenliğidir” derken?

Tarihin kralı

İşçi sınıfının, emekçilerin, gençliğin, büyük halk kitlelerinin gücüne inanmaktan çoktan vazgeçmiş zavallılar, şimdi kendilerine ve birbirlerine soruyor olmalılar: Ne oluyor böyle? Nüfusunun büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin halkının “koyun gibi” olduğunu düşünen, hiç isyan etmeyeceğini ukala ukala ileri süren çokbilmişler, şimdi kendilerine ve birbirlerine soruyor olmalılar: Bu nasıl iştir böyle? Olan biten, Marksistleri bir kez daha ve şiddetli bir biçimde doğruladı, Marksizmin açık ve gizli, dürüst ve sinsi düşmanlarını ise ağır biçimde mahcup etti! Bakmayın siz onların ağız dolusu “devrim” dediğine! Hortlak görmüş gibi şaşkınlar. Şimdi savundukları mevzi, “aman bu devrim barışçıl devam etsin”, “aman kaos doğmasın”, “aman bütün halk bir kalsın”.

Olan biten, devrimin ya da ihtilalin tarih sahnesinin ortasına gelip yeniden yerleşmesidir. Tarihin kralı geri dönmüştür. Sovyetler Birliği’nin ve onun izinde 20. yüzyılın öteki sosyalist inşa deneyimlerinin Stalinist bürokrasinin ellerinde önce kuruyup solması, sonra da yıkılması dolayısıyla, devrim uzun süren bir güneş tutulması yaşıyordu. Şimdi güneş tanrısı Ra’nın ülkesinde devrim yeniden tarihin tahtına yükselmiştir!

Ama ne azametle! Arap devrimi ardı ardına despotları nasıl da kolayca deviriyor! Tunus’ta 23 yıllık bir diktatör bir ay direnebildi. Mısır’da 30 yıllık bir despot sadece 18 gün dayanabildi! Biri 14 Ocak’ta arkasına bakmadan kaçtı, öteki 11 Şubat’ta defoldu gitti! Tarihe bir dönün bakın, siz bir ay içinde iki despotu yerle bir eden devrimlerin böylesine birbirini izlediğini hatırlıyor musunuz?

Arap işçilerine, emekçilerine, kent yoksullarına, kısacası fellahlara ne kadar çok şey borçluyuz! Onlar bize onurumuzu geri getirdiler. En azından bu coğrafyada, mülksüzler, sömürülenler,ezilenler, horlananlar, ama en çok işçi sınıfı, artık her an ayağa kalkabilecek bir ruh durumunda. Tunuslu ve Mısırlı kardeşlerinden öğrendiler. Biz Tunus devrimi olur olmaz, “Arap devrimi başlamıştır” dedik. Ama bu kadarını tahmin etmedik! Titreyin Arap dünyasının despotları, kralları, şeyhleri, emirleri! Titreyin Ortadoğu emekçilerini açlıktan, işsizlikten inim inim inletenler! Devrim sizin zulmünüzü de ziyaret edecek! Kaçacak delik bulamayacaksınız!

Kazanılan sadece bir muharebe!

Mısır devrimi gerçek bir zafere ulaşmaktan çok uzak! Tunus işçi sınıfı politik devrimi sonuna kadar götüremedi, eski rejimin mutemet adamı Muhammed Gannuşi’nin yönetiminde bir hükümetle seçimlere hazırlanıyor. Tunus işçileri ve emekçileri eski rejimi darmadağın ettiler, ama bütünüyle silip süpüremediler. Yine de hiç olmazsa demokratik bir yeni rejim vaadi orada bir gerçek ufuk açıyor. Elbette Tunus devriminin kendi hedeflerine ulaşması bile, devrimin basit bir “demokrasi”nin ötesine geçmesini, işçi sınıfının damgasını taşımasını gerektiriyor. Bunun gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini bize devrimin gelişmesi gösterecek. Ama daha köprülerin altından çok su akacak.

Mısır halkı ise şimdilik ciddi bir demokratik rejim vaadi bile elde edebilmiş değil. Aslında tarihin gördüğü en tuhaf bileşimle, Mısır’da devrimin ilk zaferi ile “askeri darbe” denebilecek bir siyasi gelişme aynı madalyonun iki yüzü oldu. Mübarek defoldu gitti, ama iktidarı devrimci halka bırakmadı, Silahlı Kuvvetler Yüksek Konseyi’ne devretti. Şimdi Mısır’ı bir işkenceci istihbaratçı (Ömer Süleyman) ile ABD’nin sadık bendesi bir mareşal, yani Yüksek Konsey’in başında olan Savunma Bakanı Tantavi yönetecek. (Bunların arasında güç dağılımının ve işbölümünün nasıl olacağı şimdilik belirsiz.)

Demek ki, Mübarek’in kurduğu rejimin patronu ABD’nin devrim başlayalı beri stratejik bir hat olarak izlediği “düzenli ve barışçıl geçiş” çizgisi aşılmış değil. Başlangıçta bu “düzenli geçiş”i Mübarek eliyle yapmaya çalışan ABD ve Mısır ordusu, kitlelerin büyük azmi karşısında geri adım attı. Mübarek’i feda ederek rejimi ayakta tutmaya yöneldiler. Şimdi bu bir askeri diktatörlük aracılığıyla bile yapılabilir.

Öyleyse, Mısır’ın devrimci halkı gardını hiç indirmemek zorunda. Mübarek’in yerini onun kendi yaratıklarının almasına izin vermek, Tunusluların deyimiyle “devrimin çalınması” demektir. Kimsenin evine gitmemesi, grevlere son vermemesi, eski rejimin bütün adamlarının çekip gitmesinin talep edilmesi gerekiyor. Ancak rejimin güvenceleri yıkıldığında Mısır’ın politik devrimi gerçek zaferine ulaşacak.

Kazanılacak bütün bir dünya var!

Ama bu büyük devrimin yalnızca bir politik devrimle durmasını beklemek için de bir neden yok. Mısır’ın mülksüzleri, burjuva akıldanelerinin günlerdir her güçlükte teslim bayrağını çekmesine, “âkil adamları” aracılığıyla rejimle uzlaşmayı propaganda etmesine rağmen, hayatları için, gelecekleri için, çocukları için milyonlarıyla sokağa çıktı, çatıştı, grev yaptı. Şimdi yeniden açlığa, işsizliğe, yoksulluğa geri dönmek için değil. Mısır devrimi bu gücüyle devam ederse kazanılacak büyük bir dünya olduğunu görecek.

Ama bu dünyaya kavuşmak için Mısır işçisinin, emekçisinin, yoksulunun, devrimi savunmanın ancak silahlanarak yapılabileceğini artık kavraması gerekiyor. Ordu yönetimi ile başka türlü başa çıkılamaz. Büyük işçi-emekçi kitlelerin çıkarları çok yakında burjuva ve küçük burjuva demokratlarından ayrışacak. Bu farklılık temelinde kendi çıkarlarını savunabilmek için işçi sınıfının kendi organlarını yaratması ve güçlendirmesi gerekiyor. Tabii en önemlisi de devrimin önüne düşerek zafere yol gösterecek olan bir devrimci partiyi mücadelenin ateşi içinde kurmak ve inşa etmek gerekiyor.