Fransa’da ikinci perde

Fransa, 2016 baharında, Çalışma Yasası’nda yapılacak bir değişiklikle, işçilerin elde ettiği birçok kazanımı ortadan kaldırmaya yönelik yasa tasarısına karşı büyük kitle eylemlerine sahne olmuştu. Son bir sene ise nispi bir atalet içeresinde geçmişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi gündemin merkezine otururken hem Fransız solunun ana gövdesi hem de birçok sendika için tek gündem maddesi seçimler haline gelmişti. Fransa halkının çoğunluğunun sandığa gitmediği bu seçimleri kazanan Emmanuel Macron ise ilk işinin KHK’lara başvurarak işçi sınıfının kazanımlarına saldırmak olacağını açık açık ilan etmişti.

Anketlere göre arkasındaki halk desteği hızla azalan Macron, sözünde durup, işçi sınıfına yönelik saldırıyı başlattı ve Fransız TÜSİAD’ı MEDEF’in programını uygulamaya geçirmek için ilk adımı attı. Yeni yasa öyle düzenlemeler getiriyor ki, 2016’da büyük eylemleri tetikleyen İş Yasası’na atıfla, “İş Yasası XXL” olarak anılıyor. İşçi sınıfının cevabını sınırlamak isteyen Macron, geçtiğimiz aylarda çeşitli sendikaların başında bulunan bürokratlarla birçok görüşme gerçekleştirerek onları ikna etmeye çalışmış, bir sendika bürokratına da rüşvet olarak bir bakanlık koltuğu düşmüştü. Bu manevraların da etkisiyle, Fransa’nın en büyük iki sendika konfederasyonundan biri olan CGT’nin 12 Eylül için yaptığı grev çağrısına, ülkenin en büyük sendika konfederasyonu olan CFDT’nin yanı sıra, 2016 eylemlerinde büyük rol oynayan FO da sırt çevirmişti.

Bu şartlarda hazırlanan 12 Eylül grevinin daha hazırlıkları devam ederken, patron medyasının kalemşörleri grevin büyük bir hezimetle sonuçlanacağını yazıp çizmeye başlamıştı. Dahası eylem günü gelip çattığında, daha alandaki toplanma yeni başlamışken, ünlü Le Monde gazetesi kitlenin azlığından dem vurmaya başlamıştı bile. Ne var ki ne kadar aceleci davrandıkları kısa sürede ortaya çıktı. Ünlü Bastille meydanından yola çıkan kitlenin başı iki buçuk kilometre uzaklıktaki hedef noktasına ulaştığında, birçok kortej daha yürüyüşe geçememişti bile! Bir başka önemli husus ise greve katılmayan FO ve CFDT konfederasyonlarına bağlı birçok sendikanın da alanda hazır bulunmasıydı. Basının aktardığı rakamlara göre, bütün olumsuz şartlara rağmen tüm Fransa’da eylemlerin kitleselliği, 2016 baharındaki ilk eylemi geride bırakacak bir seviyeye ulaştı. Özellikle Paris’te, bu seferki eylemde kompozisyonun önemli biçimde değiştiği, öğrenci kortejleri azalırken sendikaların çok daha güçlü şekilde sokağa indiği ise rahatlıkla gözleniyordu. DEYK’e bağlı, Fransa’daki kardeş grubumuz ROR’un (Devrimci Proleter Yeniden Doğuş) da hazır bulunduğu eylem önemli bir dönüm noktası olmuş gibi gözüküyor. Bir sonraki grev ise 21 Eylül’de. Bu büyük sınavdan da başarıyla çıkılması halinde Fransa’yı bir “sıcak sonbahar” bekliyor olabilir.