ODTÜ Vişnelik toplantısına mesaj

30 Ağustos Pazar günü ODTÜ Vişnelik’te ilki yapılan toplantıların ikincisi, 21 Eylül Pazar günü için planlanmıştı. Çeşitli çevrelerden sosyalistleri, CHP’nin bazım milletvekillerinin de (İlhan Cihaner, Hüseyin Aygün, Gökhan Günaydın) katılımıyla bir araya getiren bu toplantılar, önüne, solda birlik halinde çalışan bir muhalefetin olanaklarını koymuştu. 13 Eylül günü toplanan Sol Cephe Yönetim Kurulu “Ankara ODTÜ Vişnelik Tesisleri’nde yapılan ve Türkiye’yi bir karabasan gibi kuşatan siyasal gericiliğe karşı solun ortak mücadele olanaklarının değerlendirildiği toplantılara büyük değer ve destek” verdiğini açıklayınca bu toplantıların önemi elbette arttı. Bu faaliyete başından itibaren davet edilmiş olan yoldaşımız Sungur Savran ilk toplantıya olduğu gibi ikincisine de programının yoğunluğu dolayısıyla katılamayacağı anlaşılınca toplantıya görüşlerini özetleyen bir mesaj yolladı. Aşağıda bu mesajı yayınlıyoruz.

Değerli dostlar,

ODTÜ Vişnelik’te düzenlenmekte olan toplantılara nazik davetleri için düzenleyicilere teşekkürü borç bilirim. Maalesef ikinci toplantıya da katılamıyorum. İlk toplantı, mensubu olduğum Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) 27-31 Ağustos tarihlerinde düzenlenmiş olan Yaz Kampı ile aynı günlere rastlamıştı. İkinci toplantı için daveti aldığımda arkadaşlara derhal yazdığım gibi, 20-21 Eylül hafta sonu ise, takvimi aylar öncesinden belirlenmiş olan bir enternasyonalist faaliyetimize, İtalya’daki kardeş partimizle bir toplantıya ayrılmıştı. Uzaktan gelen misafirleri yüz üstü bırakmak, ne siyasi adaba, ne de bizim konuklarımıza yönelik geleneksel tavrımıza uyacağı için toplantınıza yine katılamıyorum.

İki toplantıda sizin aranızdaki diyalog hiç kuşkusuz ilerlemiş olacaktır. Toplantılara daha ileri bir aşamada katılıp fikrimizi gecikmeli olarak ifade etmek, bazen pişmiş aşa soğuk su katma benzeri sonuçlar doğurabilir. İlk toplantıya ancak kısa bir mesajla seslenebilmiştim. Beni davet etme işini üstlenmiş olan Önder İşleyen arkadaşımıza mazeretimi bildirdikten sonra şöyle yazmıştım:

Toplantıya beni de davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Toplantıya katılan bütün sosyalist dostlara selamlar. Bu toplantının bir devamının yapılması karar altına alınırsa ve burjuvazinin güçlerinden bütünüyle bağımsız bir doğrultuda işbirliği yapılması bir hat olarak karar altına alınırsa aranızda bulunmaktan ben de memnun olurum.

 

Bu mesaj aslında şimdi size yazmakta olduğum açıklamanın en önemli noktalarını çekirdek halinde içeriyor. Ama anlaşılır hale gelebilmesi için açılması gerekli. Şimdi bunu yapmaya çalışacağım. Bunu yaparken, siyasi bir yaklaşımı açık seçik bir metnin elimizde bulunmasından yararlanarak o metni referans alacağım. Kast ettiğim metin Birleşik Muhalefet Hareketi’nin (BMH) “Çerçeve Metni”dir. Vişnelik çalışmasının BMH ile aynı olmadığını, farklı tempolarda yürümekte olan iki ayrı çalışma ile karşı karşıya olduğumuzu biliyorum. Ama Vişnelik’te bulunan arkadaşlarımızdan bazıları şimdiden ya da en azından şimdilik BMH’ye angaje olduklarına göre, Vişnelik’te onu görmezlikten gelerek tartışamayız. Kaldı ki, birazdan belirteceğim gibi, Vişnelik davetlilerinin bileşimi de BMH Çerçeve Metni konusunda ifade edeceğim görüşlerle tutarlı görünüyor.

Halk isyanı politikanın temeli olmalıdır

Sözlerime bugün Türkiye’de Gezi ile başlayan halk isyanının yarattığı dinamiği yeni alanlara taşıyacak ve bir muhalefet hareketi aracılığıyla sürekli kılacak birleşik bir hareketi hem şahsım adına, hem de partim DİP adına anlamlı bulduğumuzu söyleyerek başlamak isterim. Devrimci İşçi Partisi açısından, bugün dünyada ve Türkiye’de işçi sınıfı ve ezilenler açısından yürütülecek her tür politika, Akdeniz havzasındaki devrim ve ayaklanmaları ve bunların bir uzantısı olarak ortaya çıkan ülkemizdeki bu halk isyanını başlangıç noktası olarak almak zorundadır. 31 Mayıs 2013’ten bu yana partimizin bütün politikasına yön veren metodolojik nokta budur.  Birleşik Muhalefet Hareketi’nin (BMH) “Çerçeve Metni”nin de başlangıç noktası olarak bu olguları ele almış olmasını büyük bir memnuniyetle karşılıyoruz. Çerçeve Metin, daha ilk alt başlığında “Dünya Halkları Meydanlarda Direniyor” diyerek ve “Gezi Direnişi” olarak adlandırdığı halk isyanını bu hareketlerin bir devamı sayarak çok önemli bir dönem karakteri saptaması yapmış oluyor.

Bu dönemin karakteri, Türkiye için özel bir önem taşıyor. AKP iktidara yükseleli beri, Türkiye solunda onu iktidardan indirmenin yöntemi olarak iki şey ön plana çıktı: askeri müdahalenin kanatları altına sığınmak ve seçimler, yani CHP’nin kanatları altına sığınmak. Solun çoğunluğu bu gerici iktidara karşı toplumsal mücadeleyi yükselterek onu sarsmak ve alaşağı etmek gibi bir yolu konuşmadı bile. Gezi ile başlayan halk isyanı, AKP’yi sarsan, hatta düşmenin eşiğine getiren ilk toplumsal gelişme oldu. Ne askeri müdahale girişimlerinin, ne CHP’nin hayal edilen seçim başarılarının yapabildiğini toplumsal mücadelenin sokağa taşması yapabildi. Önümüzdeki dönemin politik yönelişi bunu göz önüne almadan belirlenemez. Başka biçimde söyleyelim: halk isyanı sırasında bol bol “artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” diye tekrarlayıp hemen ardından seçim politikasına geri dönen yaklaşım artık terk edilmelidir. 30 Mart yerel seçimleri de, cumhurbaşkanı seçimi de şunu açıkça göstermiştir: büyük sosyal mücadelelerden bağımsız olarak AKP’yi kısa vadede sandıkta devirmeye çalışmak hayaldir. AKP’yi düşürmek için halk isyanı ile başlayan dinamiği yaymak gerekir. Nereye? İşçi sınıfına. Nereye? Kürt halkına. Bu ikisinin dinamikleri ayrıdır. Solun bunlar konusunda yapabilecekleri farklıdır. Ama bu iki güç harekete geçirildiği takdirde, seçimle ya da seçimsiz, AKP devrilir.

Çerçeve Metnin bütünüyle halk isyanının “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!” sloganı üzerinden yürüme iradesini ifade etmesini (s. 7) biz bu yüzden son derecede olumlu buluyoruz. Ve sadece kendi adıma değil, Devrimci İşçi Partisi adına da, böyle bir yürüyüşün içinde yer alma arzumuzu dile getirmek istiyorum.

Ne yazık ki, BMH’nin Çerçeve Metni’nin bazı yönleri ve Vişnelik toplantısının bileşimi, böyle bir amaç için uygun değildir. Başka türlü söyleyelim: BMH, bugünkü bileşimi ve yönelişiyle, Gezi ile başlayan halk isyanının mücadelesini devam ettirme potansiyeline sahip değildir. Amaç güzeldir, ama araçlar buna uygun değildir. İzah edelim.

1) Çerçeve Metin, AKP hükümetinin gerici karakterine ilişkin uzun bir tahlil yapıyor, bunun karşısında BMH’nin “siyasal hedefleri”ni neredeyse bir program ayrıntısına varan tarzda etraflı biçimde sergiliyor, ama BMH’nin kurulduğunda ne yapacağını, bu siyasal hedeflere hangi siyasi yöntemlerle ulaşmaya çalışacağını hiç açıklamıyor. Evet, şöyle bir cümle yazılmış: “Birleşik muhalefet hareketi, tarihsel devrimci birikimlerimizin ve Haziran isyanının deneyiminin işaret ettiği forumlar, meclisler, dayanışmalar üzerinden hayatı ve direnişi üretici, dayanışmacı, paylaşımcı temelde yeniden örgütlemenin zeminlerini savunarak, emekçi ve ezilen sınıfların siyasete daha etkin müdahalesini, her alanda an be an, günbegün gerçekleştirmeyi önermektedir.” Ama “forumlar, meclisler, dayanışmalar” da her siyasi yöntem gibi en sonunda iktidar sorununa nasıl yaklaştığınıza bağlı olarak biçimlenir. Şayet BMH 10 ay sonra seçimler geldiğinde muhalefetin birleşikliği adına CHP’ye oy verilmesi ya da BMH adaylarının CHP listelerinde yer alması gibi yöntemler önerecekse, bütün bu çabalar boşa gider. Çerçeve Metin bu hayati konuda suskun kalmaktadır. CHP, Gezi ile başlayan halk isyanının karşıtı bir yöneliştir. Halk isyanı dinamiğini yumuşak biçimde söndürme yönelişidir. CHP’ye karşı politikasını belirlemeyen bir muhalefet hareketi, arada yaptığı olumlu işler ne olursa olsun, sonunda düzenin çarkları arasında öğütülür gider.

2) Bu suskunluğu daha da tehlikeli hale getiren birtakım unsurlar mevcuttur. Bunlardan biri, Vişnelik toplantısının bileşimidir. CHP milletvekillerinin bu bileşim içinde yer alması BMH’nin gelecekte içine gireceği doğrultunun bir ilk işareti olarak kabul edilebilir. Yanlış anlaşılmasın: Bizim işimiz şahıslarla değildir. Kişisel olarak tanışmadığımız bu insanların bazısı geçmişte ezilenlerin savunulması bakımından önemli işler yapmış olabilir, gelecekte de toplumsal hareketin içinde yararlı faaliyetleri olabilir. Bizim sorunumuz onlarla değil, onların CHP milletvekilleri olmasıyladır. Bize “sosyal demokrat taban” ile el ele yürüneceği söyleniyor. Milletvekili taban değildir! Bir siyasi hareketi en üst düzeyde temsil eden insandır. Velev ki, CHP milletvekilleri arasında nice sosyalistten daha mücadeleci insanlar bulunsun. Onların faaliyetleri, iktidar mücadelesi açısından bakıldığında, son tahlilde Kılıçdaroğlu, Sarıgül, Bekâroğlu doğrultusundaki CHP yönetimine bağlanır.

3) Çerçeve Metin “siyasal hedefleri”ni ortaya koyarken kullandığı ikircikli dille sözünü ettiğimiz tehlikeye katkıda bulunuyor. Çok zamanınızı almamak için tek bir örnekle yetineceğiz. Çerçeve Metin, siyasal hedefleri arasında birinci sırada “Emperyalist Kapitalist Sistemin Egemenliğine Son” başlığıyla hayati bir konuyu ele alıyor. Ortaya koyduğu esas hedef şu: “üretenlerin tasarlayıp yönettiği demokratik bir ülke”. Şimdi herkes bilir ki, doğrudan üreticilerin, işçilerin ve emekçilerin bir ülkeyi yönetmesi ancak işçi sınıfı iktidarında mümkün olur. Bugünkü gibi burjuvazinin sınıf hâkimiyeti devam ediyorsa, “üretenlerin tasarlayıp yönettiği” bir ülkeden söz edemeyiz. Buna karşılık “demokratik” sıfatı, yine herkesin bildiği gibi, tek başına kullanıldığında burjuvazinin iktidarının henüz devrilmemiş olduğu bir duruma işaret eder. Biz bu ikircikliliğin “sosyal demokrat” bir programa bağlı olanları rahatlatmak için benimsendiği kanaatindeyiz. Emperyalizmden kopan, ama sosyalist olmayan bir rejim “ulusalcı” duyarlılığı rahatlatabilir. Yanlış anlaşılmamak için ekleyelim: Biz BMH’ye sosyalist bir iktidar kurulması hedef olarak dayatılsın demiyoruz. Siyasal hedefler sadece işçi sınıfının ve onun müttefiklerinin güncel, dolaysız sorunları etrafında da belirlenebilir elbette. Önemli olan burjuvaziye güvence verilmemesidir. Bu ikircikliliğin buna hizmet ettiğini söylüyoruz.

4) CHP meselesi aslında sadece siyasi bir mesele değildir. CHP’ye karşı benimsenecek tutum bir sınıf bağımsızlığı meselesidir. CHP’yi kollayan, onunla da teması sürdürmeye çalışan bir yaklaşım, burjuvaziden kopmamış olur. İşçi sınıfı ve emekçilerin çıkarlarının savunulmasında ve sınıf mücadelesinde kendi elleriyle kendi inisiyatifini kısıtlamış olur. Sonunda burjuvazinin kanatları arasındaki mücadeleye işçi, emekçi ve ezilenlerin saflarından güç taşımış olur.

Çerçeve Metnin bizim katılmadığımız başka yanları var. Ama bunların hiçbiri burada açıklamaya çalıştığımız mesele ile aynı belirleyicilikte değil. İşçi sınıfı politikası yürütenler, bazen belirli birleşik cephe hareketleri içinde birçok konuda azınlıkta kalabilirler. Ama birleşik cephe hareketlerinin sınıf karakteri belirleyicidir. Ancak burjuvaziye karşı bağımsızlığını güvence altına almış hareketler birleşik cephe olarak yararlıdır.

Sonuç olarak şunu belirtmek istiyoruz: Bugün Gezi ile başlayan halk isyanının yolunu izleyecek, bu yolu işçi sınıfı saflarına taşıyacak bir hareket Türkiye’de mücadeleye önemli katkılar yapabilir, yapacaktır. Böyle bir hareketin oluşması için bir umut olduğu ölçüde BMH’yi önemsiyoruz. Ama bugünkü bileşimi ve siyasal hedefleriyle BMH’nin kendi vaatlerini yerine getirebilecek durumda olduğunu düşünemiyoruz. Geçen toplantıya yollamış olduğum kısa mesajın ana noktasını başka biçimde ifade edeyim: burjuvazinin güçlerinden ve başta CHP olmak üzere onun partilerinin yönetim kademelerinden bütünüyle bağımsız bir doğrultuda işbirliği yapılması bir hat olarak karar altına alınırsa bir birleşik hareketin doğrultusu konusunda tartışmaktan memnuniyet duyarız.

Toplantının doğru yönde başarılı kararlar alması dileğiyle, hepinize saygı ve selamlarımızı iletmek isterim.

 

Sungur Savran

Devrimci İşçi Partisi

19 Eylül 2014