Lenin’in mirası: konjonktür ve sorumluluk

 

Aşağıdaki yazı Lenin’in doğum yıldönümü (22 Nisan 1870) vesilesiyle yazılmış ve 27 Nisan 2014 tarihinde BirGün gazetesinin Pazar ilavesinde yayınlanmıştı. 1 Mayıs yoğunluğu dolayısıyla bu yazıyı gecikerek yayınlıyoruz. Yazar Kampfplatz dergisi Yayın Kurulu üyesidir.

 

Bir asrı geçen yaşına karşın Lenin’in anısını canlı kılan nedir? Slavoj Žižek’in Lenin’in doksanıncı ölüm yıl dönümü anmasında Leon Troçki’nin günlüklerinden esinlenerek Lenin hakkında kullandığı “yaşayan ölü” tabiri neyi çağrıştırmaktadır? C. Wright Mills “Lenin’i yeniden okuyun” dedikten sonra niçin “dikkatli olun” uyarısını yapmıştır? Antonio Gramsci Hapishane Defterleri’nde neden Lenin’e “bir ütopyacıdır” demiştir? Louis Althusser Marx İçin’de belirttiği üzere Marksizme yapılmış en büyük katkının Lenin’den geldiğini söylerken aklında olan nedir? George Lukacs’a “Devrimin güncelliği … Lenin’in düşüncesinin özüdür” sözünü söyleten etken nedir? Bu sorular ve soranlar çoğaltılabilir. Lenin’den sonra toplumu ve tarihi inceleyen tüm düşünürler bir şekilde Lenin’in hanına uğramak zorunda kalmıştır. Sağ, liberal, komüniteryan, muhafazakâr, vb. değişik ideolojik ve siyasi varyasyonlardaki herkes için bu geçerlidir. Çünkü Lenin, geriye özgün bir muhakeme ve analiz yöntemi ile bununla bağlantılı “siyaset formu” bırakmıştır.

Lenin’in mirasını kategorik olarak tasniflendirmeye çalışırsak iki ana başlığa ulaşırız: Öncelikle Lenin —daha sonra sırasıyla Gramsci ve Althusser’in üzerinde duracağı—metodolojik bir “keşif”te bulunmuştur. Daha sonra keşfettiği şeyin izini süreceği, takip ettiği güzergâhtan pratiğe sıçrama yapmasına imkân tanıyan bir etkinlik formu geliştirmiştir. Belki de Lenin’in en büyük mirası olan Leninist teori-pratiğe dirilik sağlayan bu iki kolunu kısaca inceleyelim.

Konjonktür Teorisi

Lenin’den bahseden birisi en az birkaç kez “somut durumun somut tahlili” ifadesini kullanmıştır. Belirli bir zaman ve mekândaki olayı veya olguyu belli bir çerçevece değerlendirmeye çalışan bir devrimci, ilgili olay/olgunun biricikliğini ve bağlamında değerlendirilmesinin altını çizmek için bu ifadeyi tercih eder. Nitekim Lenin de yaşadığı döneme ait siyasal ve ekonomik gelişmelerin hangi momente ait olduğunu, hangi türden faktörlerin birleşimi ve/veya ayrışması nedeniyle gerçekleştiğini belirtirken söz konusu “tahlile” başvurmuştur. Bu aslında Leninist düşünce dizgesindeki en özgün nüanstır. Hatta bu nüans, Lenin’i sıradan bir düşünürden ayırt ettiği gibi Badiou’nun Lenin’le ilgili romantize ederek kurguladığı Aziz Pavlus benzetmesini yadsıyarak aşmasına yol açmaktadır.

Lenin’in “somut durum” olarak belirttiği “konjonktürel” olana; “somut tahlil” ise “konjonktürün teorisi”ne gönderme yapar. Dikkat edilirse Lenin’in metinlerindeki ekonomi, emperyalizm, örgütlenme, strateji, devrim, ittifak gibi konularda bir dalgalanma ile karşılaşılır; atmosferdeki değişiklikler veya deniz tabanındaki tektonik hareketler denizi kabartır ya da alçaltır ama deniz hep oradadır. Lenin’de de belirli bir ilkesel omurga sabit olmak koşuluyla düşüncelerinde “hareketlilikler” görürüz. Örneğin 1905 yılında Demokratik Devrimde Sos­yal-Demokrasinin İki Taktiği’ni kaleme alan Lenin, Çarlık Rejiminin baskıcı uygulamalarına karşın bir alternatif önerir: Monarşiye karşı Cumhuriyet! Monarşik ve diktatöryel Çarlık tarafından işçi sınıfı üzerinde kurulan baskının sınıfın karşı-hegemonik güç olmasını engelleyeceği “tahlilini” yapan Lenin, “somut durumun somut tahlili” çerçevesine alternatif siyasal uzam için “kurucu” bir proje olarak cumhuriyet fikri üzerinde durur. 1917 Ekim Devrimi sonrasında oluşan yeni momenti izleyen ve yeni güç ilişkilerini hesaplayan Lenin cumhuriyet fikrini terk etmiştir. Çünkü Devrim sonrasında devlet aygıtının proleter sınıf mücadelesine göre yeniden düzenlenmesi, hukuk ve siyaset ilişkilerinin yeniden oluşturulması, proletaryanın sınıf partisi dolayımıyla ik­tidara gelmesi, kurucu projenin revizyonunu yahut terk edilmesini zorunlu kılmıştır — artık söz konusu olan Proletarya Diktatörlüğüdür:

“Yalan olmaktan çıkıp bir gerçek durumuna gelecek demokrasiyi, tarihsel bir ölçek üzerinde, olağanüstü bir biçimde genişletmek olacaktır, insanlığı, hatta en ‘demokratik’ ve en cumhuriyetçi, her burjuva demokrasiyi bozan ve güdükleştiren sermaye zincirlerinden kurtarmak olacaktır bu.” (Lenin, Pravda, 1919)

Lenin’e siyasal alanda bu çeşit manevra kabiliyeti kazandıran konjonktür teorisi, ilk olarak metodolojik bağlamda Gramsci tarafından analiz edilmiştir: Tarihsel metodolojinin incelemesini yapan Gramsci Lenin’in konjonktür teorisini organik ve konjonktürel görüngüler ayrımına tabi tutar. Organik görüngüler toplumsal ve tarihsel bağlamlarda derin izler bırakan hareketleri; konjonktürel görüngüler ise olumsal, çok kapsamlı tarihsel anlamı olmayan hareketleri nitelendirir. Gramsci Defterlerde (SPN 177-185) organik görüngülerin öbeğinde toplumsal sınıfların, konjonktürel görüngülerin odağındaysa küçük çaplı yönetici grupların ve kesimlerin yer aldığını söyler. Gramsci’ye göre bu iki analiz birbiri ile bağlantılıdır ve yapısal çelişkiler karşısında her birinin dozajı değişebilir. İyi bir Lenin ve Gramsci okuyucusu olan Althusser ise, “konjonktür teorisini” ismiyle çağırarak bunun, “şeyin imgelemi yerine fiili hakikati­ne yönelmenin” bir sonucu olduğunu söyler. Lenin mevcut olayları analiz ederken ister istemez soyutlamalar yapar ancak teorisizm hastalığına kapılarak onun içinde boğulmaz; aksine siyasi düzlemde özneyi pratikle ilişkilendirilebilecek kanallar açma aşamasında bu teorinin önemli olduğundan bahseder. Bu nedenle konjonktür teorisi, Althusser’e göre Lenin’in Marksist teoriye yaptığı “en önemli hizmettir”.

Sorumluluk Siyaseti

Konjonktür teorisi, Lenin’i “Philosoph der Tat” (gerçek filozof) mertebesinden öteye “devlet teorisyenliğine” götürür. Dikkat edilirse Lenin’in Materyalizm ve Ampiryo-Kritisizm de dâhil tüm metinleri polemik niteliğinde olup, ideolojik karşı-hegemonya mücadelesinin teorik ayağını oluşturur. Lenin, meta-tahlillerle veya mikro analizlerle teori ile pratik arasındaki rabıtanın yerleşikliğine hizmet edecek keşfi, sorumluluk siyaseti ile sürdürür. Alex Callinicos Yeniden Lenin’de ve esas olarak Slavoj Žižek Gıdıklanan Özne’de Lenin’in tahlillerini pratiğe nakletmesini “sorumluluk siyaseti” çerçevesinde değerlendirmiştir. Lenin’in dün önerdiği, tarif ettiği ve betimlediği siyaset anlayışı bugünün “ortanın solu pragmatik oportünizminin” veya “La­can’ın kayıp şey narsisizmi dediği marjinal solcu tutumun hakiki karşıtıdır”. Neden karşıtıdır: Lenin, konjonktür teorisi çerçevesinde, siyasi edimlerinin öngörülebilir olan veya olmayan toplam maliyetini kabullenir ve “tahlil eder”. Sorumluluk siyaseti bir şeye itiraz etmekle kalmaz; örneğin siyasi iktidar gibi karşı çıkılan kişi/kurumun anlamının farkında olarak buna uygun bir siyasal motivasyon tesis eder.

Lenin farklı dönemlerdeki yazılarında ve konuşmalarında eyleme geçmekten ve siyasal projelerini gerçekleş­tirmekten, dahası bunların doğabilecek olumsuz sonuçlarını yüklenmekten kaçınmamıştır. Başlıca siyasi metinlerinde sorumluluk siyaseti ile konjonktür teorisi arasında paralellik mevcuttur. 1899 yılında “Acil Görevimiz” başlıklı makalesinde Lenin, Rus Sosyal Demokratlarına Marx’ın “Her sınıf mücadelesi siyasal bir mücadeledir” sözüyle hitap ederken onları “Amatörlüğümüze son verelim! …ortak eyleme geçelim” çağrısında bulunmuştur. Aynı şekilde 1917 yılında “Halka Çağrı: İktidarı Kendi Elinize Alın” bildirisinde “Yoldaşlar, emekçi halk! … siz kendiniz devletin dümeninin başındasınız. Siz kendiniz birleşip devletin bütün işlerini kendi elinize almazsanız size kimse yardım edemez. … Dikkatli olun…”. Buradaki kritik nokta, Lenin körü körüne aktivizmi olumlayan birisi değildir; önce hesaplamalarda bulunur. Sorumluluk siyaseti bağlamında negatif yükleri üstlenmeyi kabul etse dahi söz konusu eylem ya da olayın siyasi sınıf mücadelesine ivme kaybettireceğini anladığında “iki adım geri” çekilir. Bu nedenden ötürü Lenin ittifak halinde olduğu siyasi grupların pek çok grev veya eylem kararına itiraz etmiştir. Öncü parti veyahut profesyonel-çekirdek kadroların sorumluluk siyaseti bağlamındaki vazifesi, Bir Adım İleri İki Adım Geri’de belirtildiği üzere “Marksizm ilkeleri çerçevesindeki ideolojik birliği milyonlarca emekçiyi işçi sınıfı ordusu içinde birleştirecek olan bir örgütün maddi birliği”dir.

Ne var ki toplumsal formasyondaki “maddi birlik” devrimci teori, yani konjonktür teorisi olmadan hayata geçemez. Lenin’in bıraktığı bu ikili miras, Lenin’in düşüncede ve eylemde tekilliğinin ispatıdır.