Hrant Dink Davası, “Biz bu yargılamayı yapamadık, bari bitirelim”

Hrant Dink davasında baştan görünen neyse, beş yılın sonunda da o oldu. Bir derin devlet cinayeti daha devlet geleneğiyle ört bas edilerek, bundan sonra işlenecek faili “meçhul” cinayetlerin ve faşist saldırıların da önü açılmış oldu. Hrant Dink davasıyla ilgili olarak başından beri söylediğimizi yine söylüyoruz. Hrant’ın asıl katillerini, işi bu katilleri aklamak; aynı zamanda da ezilen halkların, sınıfların ve akımların, işçilerin, emekçilerin ve sosyalistlerin başını ezmek olan bu sistemin yargısı cezalandıramaz.

Dört buçuk yıldır süren Hrant Dink yargılamasında sona yaklaşılıyor. Davanın 19 Eylül’de yapılan duruşmasında savcı esas hakkındaki mütalaasını sunmuş; Dink’in avukatları ise asıl sorumlular ortaya çıkarılmadan davanın bu şekilde kapatılmasını protesto ederek duruşma salonunu terk etmişlerdi. İronik olan şu ki, savcının mütalaası avukatların bu yaklaşımını tamamen destekler nitelikte tespitler içeriyor, ancak buna rağmen asıl sorumluların ortaya çıkarılması için soruşturmanın genişletilmesi talep edilmiyordu. Mütalaada açıkça, “bu sadece milliyetçi duyguları kabarmış gençlerin işlediği bir cinayet değildir, Ergenekon örgütünün Trabzon’daki bir hücresinin işidir. Bu hücrenin üst yapı ile örgütsel irtibatları ortaya çıkarılamamıştır.” denmektedir. Yani savcılık, başından beri herkesin bildiği gerçeği, bu cinayetin, devletin (ona göre devlet içerisindeki bir yapının) kendisi tarafından tezgâhlandığını itiraf etmiştir. Ancak aynı zamanda eklemiştir: “Bizim gücümüz bu yapıyı yargılamaya yetmedi.” İşlevi “mülk”ün (devletin) bu pisliklerini kapatmak olan yargı kurumundan daha fazlasını beklemiyorduk da, bu sonuç yargı bağımsızlığına ve AKP hükümetinin “demokratlığına” inanıp soyut bir “adalet” beklentisine kapılanları bir hayli şaşırtmış olmalı.

 

Hrant Dink yargılaması daha başından skandallarla başlamıştı. Samsun emniyet müdürlüğü görevlilerinin, cinayetten sonra yakalanan Ogün Samast’a kahraman muamelesi yaparak eline Türk bayrağı tutuşturması ve kendisiyle fotoğraf çekilmek için adeta sıraya girmesi belki de bu cinayetle ilgili akıllarda kalan en çarpıcı görüntülerden birisi olmuştu. Emniyet görevlilerinin bu tavrı, aslında devletin, gerek öncesinde gerekse de sonrasında bu cinayete yaklaşım tarzının resmi ifadesi gibiydi; Ermeni düşmanlığıyla kabartılmış faşizan yaklaşımın ifadesi. Yoğun tepkiler üzerine konuyla ilgili açılan davada ise iki görevli, katile yaptıkları bu muameleden değil, fotoğrafları basına sızdırmaktan dolayı yargılanmış ve yargılama sonunda da beraat etmişlerdi.

Hrant Dink cinayeti ana dosyasında; yargılamanın başladığı 2007 yılından bu yana gerek sanık ve tanıkların ifadeleri, gerekse de dosyaya giren çeşitli belgeler bu cinayetin, devletin resmi kurumlarının bilgisi ve gözetimi altında işlendiğini ortaya koydu. Ortaya çıkan bilgilerin en önemlisi Trabzon emniyetinin, muhbir Erhan Tuncel’den aldığı Hrant Dink’in öldürüleceği istihbaratını emniyet genel müdürlüğü ile İstanbul emniyetine cinayetten 11 ay önce bildirdiği gerçeğidir. Yine Trabzon emniyetinin cinayetten sonra birçok delili kararttığı da ortaya çıkan bir diğer olaydı. Ancak kesinliği tartışılmaz hale gelen bu bilgiler karşısında, bırakın sorumluların yargılanmasını, İçişleri Bakanlığı’ndan tek bir emniyet görevlisi hakkında soruşturma izni dahi alınamadı. Yine neredeyse tüm sanıkların BBP ve ona bağlı olan Alperen Ocakları’yla yakın ilişkileri ortadayken, bu faşist örgütün cinayetteki rolü ve devlet kurumlarıyla ilişkileri de hiçbir şekilde yargılamaya konu edilmedi. Yargılamanın bir aşamasından itibaren savcılık sanıkların Ergenekon yapılanmasıyla ilişkili olduğunu söyledi; ancak soruşturma hiçbir şekilde bu yönde de genişletilmedi.

Sonuç olarak Hrant Dink davasında baştan görünen neyse, beş yılın sonunda da o oldu. Üçü tutuklu, yirmi tetikçi yargı karşısına çıkarıldı. Savcılık mütalaasında bir aciz hali olarak itiraf edildiği gibi, bunların üst düzey bağlantıları asıl katiller ortaya çıkarılmadı. Yani bir derin devlet cinayeti daha, devlet geleneğiyle ört bas edilerek bundan sonra işlenecek faili “meçhul” cinayetlerin ve faşist saldırıların da önü açılmış oldu. Hrant Dink davasıyla ilgili olarak başından beri söylediğimizi yine söylüyoruz. Hrant’ın asıl katillerini, işi bu katilleri aklamak; aynı zamanda da ezilen halkların, sınıfların ve akımların, işçilerin, emekçilerin ve sosyalistlerin başını ezmek olan bu sistemin yargısı cezalandıramaz. Hrant’ın, 77 1 Mayıs’ının, Dersim Katliamı’nın, Maraş Katliamı’nın, işçi önderlerinin ve onlarca Kürt aydınının “derin” katillerini ortaya çıkaracak ve hak ettikleri cezayı verecek olan, yine bu kesimlerin birlikte vereceği mücadele sonucunda kurulacak gerçek halk mahkemeleri olacaktır.

* Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ocak 2012 tarihli 27. sayısında yayınlanmıştır.