Gezi’den 1 Mayıs’a

1 Mayıs 2014 Tayyip Erdoğan’ın halk isyanını hükümsüz ilan etme girişimine tanık oldu. Gezi Parkı, Tayyip Erdoğan ile halk hareketi arasında sembolik bir iktidar mücadelesinin konusu haline gelmiş durumda. 1 Mayıs’ta Taksim’e çıkış yasağı ilan ederek Tayyip Erdoğan tarihin saatinin 1 Mayıs 2013’e döndüğünü tebliğ etti. Halk isyanını ve Gezi Komünü’nü yok hükmünde ilan etti.

Başarıya ulaşabildi mi? Hayır! Burada başarının kıstası, kitlenin Taksim’e girip giremediği değildir. Tarihin saatinin 1 Mayıs 2013’e dönüp dönmediğidir.  Halk isyanının yok hükmünde sayılıp sayılmadığıdır. Bu bakımdan halk hareketi Tayyip Erdoğan’a tekzip yollamıştır! 1 Mayıs 2014, 1 Mayıs 2013’ten fersah fersah daha güçlü olmuştur. İki 1 Mayıs’ı yaşayan, içinde mücadele eden bilir: 1 Mayıs 2013 erkenden kırılmıştı. Öğlen saatleri geldiğinde Barbaros’un sahil yoluyla buluştuğu kavşakta bir otobüsün etrafını dolduracak kadar insan ile Barbaros heykelinin çevresindeki meydanda yüzlerle sayılan işçi boş boş bekliyordu. 1 Mayıs 2014 akşamüstüne kadar direndi. Bir aşamada polis geri çekilmek zorunda kaldı. Barbaros Bulvarı silme insan oldu.

Neden? Çünkü Gezi’nin sürükleyici güçlerinden 1990 gençliği işçi sınıfının yanına gelmişti. Polis bundan dolayı zorlandı. Mücadele bundan dolayı çok daha zorlu oldu. Gezi Türkiye sınıf mücadelelerindeki varlığını hissettirdi kısacası. Hükümsüz kalmadı.

Peki, daha da güçlü olamaz mıydı? Olabilirdi, ama Gezi’ye ihanet ederek Tayyip Erdoğan’a zor gün dostu olanlar, Gezi’yi böldü. Herkesin bildiği gibi, Gezi sayısız duyarlılığın ve mücadelenin bir bileşimi idi. İçinde kendini “ulusalcı”, “aydınlanmacı”, “cumhuriyetçi” sayan büyük kitleler vardı. Gençlikten de, öteki kuşaklardan da. Bunlar 1 Mayıs’tan uzak durdu. AKP-Ergenekon ittifakı bu kitleleri etkiledi. İşçi Partisi’nin, Türkiye Gençlik Birliği’nin, Atatürkçü Düşünce Derneği’nin Taksim’i “terör” ortamı gibi gösteren, Kadıköy’ü adres olarak veren propagandası, bu duyarlılıkla hareket eden on binler üzerinde kuşkusuz bir etki bıraktı. Bunlar, zor gününde Tayyip Erdoğan’ın koltuk değneği olma ihanetini, Taksim’i hükümetin, valinin, devletin ağzıyla kötüleyerek doruğuna çıkardılar.

Olsun, böylelikle sadeleşme yaşanıyor. Gezi ile başlayan halk isyanının sağlıklı güçleri işçi sınıfının geleceğini temsil eden bir mücadele içinde yer alır, sosyalist partilerin saflarını doldururken, “Mustafa Kemal’in askerleri” AKP taraftarı Türk-İş yönetiminin temsil ettiği sendika bürokrasisinin arkasında diziliyor.

Doğu Perinçek 1 Mayıs 2014’te Taksim’e çıkma mücadelesi verenlerin barikat yıkamadığını, barikatların karşısında yıkıldığını söylüyor. Yukarıdaki resme bakın: tomalara, gaza, kimyasallı suya, plastik kurşunlara rağmen, Barbaros Bulvarı silme insan dolmuş, en önde de bir orak çekiç yürüyor. Komünizm işçi sınıfının mücadelesinin önüne düşmüş, tomaya meydan okuyor. Bu mu yıkılmak? 2008 ve 2009’da da meydana girememiştik. 2010’da bütün Kadıköy’cüler arkamıza dizildi. 2013’te meydana girememiştik. Bir ay sonra onları sokmadık aynı meydana.

Büyük devrimci Rosa Luxemburg çok erkenden söylemişti: Mücadele kaçkınları, yenilgi riskini alamayanlar, yenilgiden öğrenmekten korkanlar, kazanmayı hak edemezler!

Bu yazı, Gerçek gazetesinin Mayıs 2014 tarihli 55. sayısında yayınlanmıştır.