Üçüncü Büyük Depresyon 8 yaşında!

Bu yıl 15 Eylül’de, uluslararası burjuvazinin iktisatçılarının deyimiyle “küresel finansal kriz”in patlak vermesinin sekizinci yılı doluyor. Bunlar bir türlü yaşanan olayın gerçek bilimsel adını koyamadılar. Bugün bile hâlâ “Büyük Resesyon” olarak anıyorlar yaşananı.

Bunun düpedüz saçma olduğunu herkes biliyor oysa. “Resesyon” sözcüğü ekonominin belirli bir süre boyunca büyümek yerine daralmasına verilen ad. Standartlaşmış süre ise en az altı ay. Şimdi altı ayı azıcık geçtik galiba! Üstelik bu arada çeşitli ekonomiler farklı tempolarda da olsa toparlandı, büyümeye geçti, ama sonra yeniden daralma geldi.

Kısacası, işin resesyonla falan alâkası yok. Küçük ya da büyük densin, ama resesyon değil! Çok daha karmaşık boyutları olan bir süreçle karşı karşıyayız. Mesela enflasyon (genel fiyatlar düzeyinin artışı) neredeyse eksi alanda dolaşıyor (deflasyon), mesela faizler sıfırın altına düşüyor, mesela birçok devletin borcu almış başını gidiyor. Yani kapitalist üretim tarzının çivisi çıkmış durumda.

Depresyon!

İşin gerçeği şu: kapitalist dünya ekonomisi, tarihinde üçüncü kez bir Büyük Depresyon yaşıyor. İlki 19. yüzyılın sonlarında, ikincisi ise 1930’lu ve 40’lı yıllarda yaşanmıştı. Depresyon, piyasanın anarşisi içinde işleyen kapitalist ekonominin, kâr oranının eğilimli düşüş yasası dolayısıyla çok derin krizlere düştüğü durumlar için kullanılan bilimsel terimdir. Ayırıcı özellikleri, öyle altı ay, bir yıl falan değil, yıllarca, hatta onyıllarca sürme olasılığı ve ekonominin kendiliğinden bir düzelme yaşamasının mümkün olmamasıdır. Toplumun bütün yaşam sürecini etkiler. O kadar derin bir krizdir ki kapitalizm bu krizden ancak toplumsal, siyasi, askeri, ideolojik vb. alanlarda çok büyük çalkantılar yaşandıktan sonra çıkabilir. Ama bu çalkantılar aynı zamanda büyük kitlelere kapitalizmin ne ekmek, ne de barış verebildiğini ortaya koyduğu için devrimci ataklar da olanaklı, hatta muhtemel hâle gelir. Yani büyük siyasi çatışmalar, savaşlar, devrimler. “Büyük Resesyon” diyenler işte bunları işçiden emekçiden saklamak isteyenlerdir.

Marksizmin büyük zaferi

Üçüncü Büyük Depresyon’u sadece Marksistler öngörmüş ve bütün politikalarını bu krizin dünyayı ve Türkiye’yi içine sokacağı darboğazın güçlüklerine cevap verebilecek şekilde planlamışlardır. Burjuvazinin sözcüleri, “rasyonel piyasalar” anlayışına öylesine bağlanmışlardı ki, küçük ve geçici krizleri (resesyonları) mümkün görmekle birlikte bu tür bir depresyonun ortaya çıkmasını olanaksız görüyorlardı. Küçük krizler ise maliye ve para politikalarıyla kontrol altına alınabilirdi, geçici olması sağlanabilirdi.

Solda da, sosyalist olarak anılan ülkelerin 1989-91 aralığında şiddetle çöküşünden sonra Marksizme sırtını çeviren çoğunluk, hatta bazı karamsar Marksistler bile, kapitalizmin krizleri artık kontrol altına alabileceğine iman etmişlerdi. Sadece devrimci Marksistler kapitalizmin 1970’li yılların ortalarında doğan uzun kriz döneminin etkilerinin finansal şişkinlikle hep ertelendiğini, ama ertelendikçe çöküşün daha da şiddetli olması ihtimalinin yükseldiğini vurgulayarak Büyük Depresyon’un doğuşunun sadece bir zaman sorunu olduğunu söyleyebildiler.

Bu tartışmayı kapitalizmin daha sık aralıklarla yaşadığı küçük krizlerin öngörülmesi tartışmasıyla karıştıran çoktur. Bunlar kısa aralıklı ve şiddeti sınırlı iniş çıkışlardır. Sınıf mücadeleleri üzerindeki etkileri çok daha sınırlıdır. Önemli olan Büyük Depresyon’un tarihi olarak belirleyici etkileridir. Burada Marksistler bütünüyle akıntıya karşı haklı çıkmışlardır. Bunun tek nedeni de Marksizmde ısrardır! Bu ısrar yarın Büyük Depresyon içinde doğacak devrimci fırsatlarda da Marksistlere büyük olanaklar getirecektir.

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Eylül 2016 tarihli 83. sayısında yayınlanmıştır.