İsrail'i koruyan mezhepçi kalkan

Türkiye'nin İsrail Cumhurbaşkanı Herzog'u utanç verici bir gösterişle karşılaması, Trump'ın aracılığı ile Netenyahu ile İbrahimi anlaşmalar yapan Katar ve BAE işbirlikçi rejimleri ve İsrail'i destekleyen Sisi

AKP-MHP istibdadının ve onun gazetelerdeki, TV kanallarındaki, üniversitelerdeki avanelerinin yaldızı, İran’ın İsraile saldırısı ile birlikte bir kez daha kazınmakta ve altından Batı Asya halklarının belası mezhepçilik çıkmakta. İran’ın saldırısı ile birlikte bu mezhepçiliğin büründüğü biçim danışıklı dövüş”, tiyatro” tezleri oldu. Bu kesimlerin iddiası o ki, İran ve İsrail birbirine saldırıyormuş gibi gözükmekte ama aslında iki taraf da gizli bir anlaşma içinde, birbirini düşman göstererek kendi iç kamuoylarını yatıştırmakta ve konsolide etmektedir. Bu iddiaya kanıt olarak da İsrailin, Suriyedeki İran büyükelçiliğini bombalamasına misilleme olarak İran’ın İHAlar ve füzelerle gerçekleştirdiği misillemenin etkisiz kalması gösteriliyor. İran saldırısının etkisiz olduğuna dair iddiaların gerçekliği son derece tartışmalı. Gerçekten de İran’ın gönderdiği İHAların ve füzelerin büyük kısmı havada imha edildi. Ancak İsrailin F35 savaş uçaklarının konuşlandığı ve Suriyedeki saldırıda rol oynayan Nevatim üssünün füzelerle vurulmuş olduğunu İsrail kaynakları da doğruluyor. İran hasarın büyük olduğunu, İsrail ise tersini söylüyor. İsrailin birkaç çukuru iş makinalarıyla kapattığı propaganda videolarına bakarak neyin doğru olduğunu bilmek mümkün değil.

Önemli de değil. Zira İran sonuçta İsraili vurabileceğini gösterdi. Şimdi gelecekte daha güçlü ve etkili şekilde vururuz” diyor. İsrail ise cevaben saldırıyı hava savunma sistemleriyle etkisiz hale getirdik yine yaparız” diye karşılık veriyor. Bu karşılıklı atışmalar son derece doğal. Herkes kendi propagandasını yapıyor. İkisini de tam doğru kabul etmemek gerekir. Öte yandan İsrail ve Batı medyasının mutabık halde söylediği başka bir gerçeklik ortada duruyor. O da İsrailin bu saldırıyı durdurmak için 1,35 milyar dolarlık maliyete katlandığıdır. İran’ın saldırıda kullandığı İHAların ve füzelerin toplam maliyeti ise sadece on milyon dolarlarla ifade ediliyor. İran’ın 100-200 bin dolar maliyetle ürettiği balistik füzelerini ve en fazla 20 bin dolar maliyeti olan kamikaze İHAlarını, İsrailin 3,5 milyon dolarlık Arrow” ve 1 milyon dolarlık Davud Sapanı (Davids Sling)” füzeleriyle vurduğu bir denklem söz konusu. Matematik bilen herkes bu denklemin İsrail için caydırıcı bir etki taşıdığını görür. Sadece İsrail de değil. İran saldırısına karşı ABD, İngiliz ve Fransız deniz ve hava kuvvetlerinin de devreye girdiğini ve bu devletlerin de astronomik maliyetleri paylaştığını unutmamak gerekir. ABDnin İran saldırısının ardından İsrailin olası bir misillemesini desteklemeyeceğini açıklamasının arkasında bu denklemin caydırıcı etkisinin olduğu açıktır.

Yine de İran’ın İsraile karşı misillemesinin etkisi Siyonizme ve emperyalizme karşı öfke içinde olanların, yüreği Gazze ve Filistinle atanların yüreğini soğutmamıştır. Bu da bir gerçek. Ama istibdad cephesindeki İran aleyhtarlığının arkasında böyle bir anti-emperyalist/anti-Siyonist duygu ve bu duygunun parçası olan bir hayal kırıklığı yok. İrana karşı mezhepçi bir düşmanlık var. Örneğin İran’ın misillemesini tam bir fiyasko” başlığı ile duyuran siyasal İslamcı Akit gazetesi İsrailin İsfahana yaptığı saldırının ardından İran medyasının hasar yok” açıklamasına madem saldırı olmadı o zaman bu gürültü ne?” manşetiyle cevap veriyor. Yeni Şafak, İsrailin İsfahan saldırısını “tiyatro devam ediyor” diye duyururken aynı gazetelerin sayfalarında mezhepçi Yusuf Kaplan’ın İran tehlikesinin boyutlarıyla ve Fars emperyalizmi ile ilgili fantezilerini okuyoruz.

Velev ki tiyatro! Bu tiyatronun İran ve İsrailden başka oyuncusu yok mu? İran’ın füzeleri havada vuruldu değil mi? Bu füzelerin büyük kısmı Ürdün hava sahasında ve Ürdün devletinin icazetiyle vuruldu. Ürdüne laf eden yok! İran’ın saldırı haberini neredeyse saldırı başlar başlamaz Batı medyası davul zurnayla ilan etti değil mi? İrandan kuş havalansa tespit eden radarlar nerede? En başta Malatya Kürecikte! Laf edeni duydunuz mu? Tam tersine mezhepçiler bu üssün Doğu ve Güneydoğu Anadoluyu korumakla görevli olduğu yalanını tekrarlayıp, Kürecikin NATO üssü olduğu ve NATO üyesi olmayan İsraille bilgi paylaşılmadığını söyleyerek aklımızla alay etmeyi tercih ettiler. Sanki ABDyle paylaşılan bilgi İsraile anında gitmiyor! Yıllardır ABDnin himayesinde yürütülen İbrahimî anlaşmalarla birlikte Bahreynde, Katarda, Birleşik Arap Emirliklerinde (BAE) Kürecik gibi İran’ı gözetleyen radar sistemleri kurulduğunu, bu sistemlerin İran’ın saldırdığı gece aktif görev yaptığını da duyamadık bunlardan. Suudi Arabistan’ın son saldırıdaki rolü hakkında farklı açıklamalar var. Ancak bu ülke Gazzedeki soykırıma rağmen Hamasa düşmanlığını sürdürdü, Yemenden İsraili vuran Husilere karşı savaşarak İsrailin yanında belki de diğer ülkelerden çok daha aktif bir şekilde durdu. Ama tabii ki Suudi Arabistana da tek laf eden yok. Bu ülkeleri istibdadın ve medyasının eleştirisinden azade kılan bir Sünni mezhep kalkanı var. Oysa son saldırıda gölen gerçek şudur ki İsraili koruyan Demir Kubbe” adlı hava savunmasından çok, Batı Asyada ABDnin ilmek ilmek ördüğü bir mezhep kalkanı vardır. 

Bugün İsrail Filistinde soykırım yaparken mezhepçiliğe yönelenler, fiilen İsrailin safına geçmiş demektir!

İran ve yanı sıra Ketâib Hizbullah (Irak), Lübnan Hizbullahı veya Ensarullah/Husiler (Yemen) gibi müttefiklerinin bölgede emperyalistler ve İsrail ile mühim çelişkilerinin olduğu biliniyor. Bunlar dînî anlamda İslam inancının Şii geleneğinin de birer temsilcisi durumundalar. Filistin direniş örgütleri içerisinde bunlara yakın olanlar olsa da, Şii tabanlı bir örgüt yok. Şu an en güçlü pozisyondaki Filistinli örgüt olan Hamas örneğin, İhvânul-Muslimîn (Müslüman Kardeşler) adlı Sünnî yaklaşıma sahip bir İslamî örgütün Filistin kolu. Buna karşın Hamas’ın askerî kanadı silahlarını İrandan alıyor, İran tarafından destekleniyor. İran sadece Hamas’ı değil, Filistindeki esas bağlantısı İslamî Cihad üzerinden tüm Filistin direniş örgütlerini silahlandırıyor. Hizbullah, İsrail güçlerinin bir kısmı kuzey cephesinde oyalansın diye kuzeyde Siyonistleri vuruyor. Ensarullah Kızıldenizde emperyalistlere ve Siyonistlere büyük maliyetler doğuran operasyonlar yapıyor. Sonuçta Sünnî” Hamas güneyden, “Şii” Hizbullah kuzeyden Siyonist İsraile roket yağdırırken, Batı Asyanın halkları tek ve ortak düşmana karşı birleşiyor, omuz omuza veriyor. Lübnanlı, Filistinli Hıristiyanlarla Refah’ın Müslüman çocukları aynı safta yan yana geliyor.

Kendisine direniş ekseni” adını veren bu cephenin bölgedeki etkisini kırmak için emperyalistlerin elindeki en önemli silah, en uzun zamandır kullanageldikleri mezhep ayrımı silahı. Emperyalistler ve Siyonistler sabah akşam İran’ın Filistine olan desteğinin sünnîlerin çıkarına olmadığı fikrini yaymaya çalışıyorlar.

Bundan rahatsız olanlar sadece emperyalistler ve Siyonistler değil. Memleketimizin başına çöreklenmiş istibdad rejimi de en az onlar kadar rahatsız bu cephenin emperyalizm ve Siyonizme karşı savaşından. Az önce belirttiğimiz gibi bunlar, Filistine bir hayırları dokunmadığı gibi, kuzey cephesinde İsraili gücü oranında meşgul etmeye çalışan Hizbullaha da, son olarak Şamdaki büyükelçiliğine yapılan saldırıya yanıt olarak İsraili füze ve İHA yağmuruna tutan İrana da demediklerini bırakmadılar. İran, düşmanlarına haber vererek harekete geçtiği için bunun bir danışıklı dövüş olduğunu, İran saldırısının başarısız olduğunu ve İsrailin ekmeğine yağ sürdüğünü bağıra çağıra, çoğu kez mezhepçiliklerini de açık ederek söylediler. İran’ı “Şiiliği yaymaya çalışmakla” suçlayanlar dahi oldu.

İrana yönelik tüm bu suçlamalarda haklılık payı vardır. İrandaki rejime kefil olmak şöyle dursun en ufak bir güven duymayız, siyasî olarak en ufak bir destek sunmayız. Biz İran’ın baskıcı rejiminin karşısında hürriyet isteyen kadınların, gençlerin, Bazar burjuvazisine ve oligarklara karşı mücadele eden İranlı işçilerin, ulusal baskıya ve sömürgeciliğe karşı Doğu Kürtlerinin yanındayız. Dahası Hamas’ın olduğu kadar Hizbullah’ın da ideolojik yapısı ve politik hattı ile uyuşmayan bir perspektife sahibiz. Zira bu örgütlerin programları bölgenin emekçi halklarını ve ezilen kesimlerini hürriyete taşımak bakımından hatalıdır, hatta bu hatalı yöneliş Filistin davasına, anti-emperyalist ve anti-Siyonist mücadeleye zarar verdiği ölçüde karşısında da durulmalıdır. Ufku Filistinde İslamî de olsa bir burjuva nizamı kurmakla sınırlı olanlar Filistinin dertlerine derman olamazlar. İran’ın molla rejimi kendi emekçi halkını sömürürken, Kürtlerin ve Kadınların temel haklarını dahi tanımazken biz devrimci Marksistler tarafından elbette siyasî olarak desteklenemez. Genel olarak bakıldığında da, tekfirci olmasa bile ümmetçilik, enternasyonalizmin fersah fersah gerisindedir. Ancak bunlar emperyalizme ve Siyonizme karşı bu güçlerin verdiği savaşın haklılığına, meşruluğuna halel getirmez. Dahası, emperyalizmin ve onun bölgedeki kolu Siyonizmin yenilmesi, dünya işçi sınıfının çıkarları doğrultusundadır. İran ve bölgede emperyalizm ve Siyonizme karşı savaşan müttefikleri bu mücadelede galip gelmelidir.

Son olayda da anlaşılan İran henüz savaş başlatmaya yönelik olmayan bir saldırıyı tercih ederek düşmanlarına önceden bilgi vermiştir. Filistinde soykırım sürerken bunu gölgede bıraktığı suçlaması da yersizdir, zira (bir tek mermi yollamayan AKPden farklı olarak) İsraili dizginleyen önemli bir güç olarak neredeyse başından beri sahadadır. Şiiliği yayma amacı ise muhtemelen vardır, ama Erdoğan’ın bölgedeki uzantılarından, Suudun dış politikasından vs daha fazla değildir.

Peki bizler, yani İran rejimi ile hiçbir siyasi, ideolojik, felsefi ortaklığı olamayan tam tersine karşıtlığı olan devrimci Marksistler, (sosyalistler, komünistler adına ne derseniz deyin) tüm bunlara rağmen İsraile karşı İran’ın kazanmasını istiyorken, İslam’ı, Mescid-i Aksayı, dini diyaneti, Filistinli Müslümanları dilinden düşürmeyenler neden İran’ı karalama peşinde? İslami duyarlılıklarla meseleye yaklaşan ve İrana tepkisinin ardında Siyonizm ve emperyalizme düşmanlık duygusu yatan samimi insanlar durup bu soruyu kendilerine sormalılar. İran’ı karalayanlara da sormalılar. İrana yapılan düşmanlığı neden İsraile ve ABDye köpeklik eden Ürdün’ün, Suudun, Katar’ın, Bahreynin, BAEnin krallarından, şeyhlerinden, emirlerinden esirgiyoruz? İran’ın füzeleri keşke Gazzeye ölüm kusan İsrail üslerini yerle bir edebilseydi. İran’ı mezhepçi duygularla karalamaya soyunanlar, “İran zaten İsraile füze atacağını önceden söyledi, dolayısıyla ortada bir danışıklı dövüş var” diyorlar. O zaman sorun, İran haber vermese idi, Kürecikte bulunan ve İsraili İrana karşı korumaya yarayan NATO radar üssü zaten İran füzelerini tespit ederek ABDye bilgi verecekti. Muhtemelen verdi de. Derdi mezhepçilik ve NATO şakşakçılığı olmayanların, İran ile uğraşmadan önce bu üssün kapatılmasını savunması gerekmez mi?

Bu sorulara cevap veremezler çünkü istibdad rejimi emperyalizm ile dosttur. NATO üyeliği ile de, memleketteki NATO üsleriyle de, NATO ile de bir derdi yoktur. İsrail ile dosttur. Mezhepçidir ve bu mezhepçiliği NATOculuğu ile de gayet uyumludur. Batı Asyadaki mezhep savaşlarından da, Kürt halkının ezilmesinden de çıkarları olan, ellerini ovuşturarak acaba petrol kaynaklarının bazılarını aradan sıyrılıp ele geçirebilir miyim diyen Türkiye burjuvazisinin çıkarlarını gütmektedir.

Manzara açıktır. Emperyalizm ve Siyonizm ile kavga eder numarası yaparak puan toplamaya alışkın olan istibdad rejimi, Filistindeki soykırım karşısında çuvallamıştır. İran’ın Siyonizme karşı hamleleri, ellerinin ayaklarının dolaşmasına neden olmuştur. NATOculukları, mezhepçilikleri ve İsraile duydukları muhabbet istibdadın genlerine kazılıdır. İrana yönelik tevzîrâtın nedeni budur.

Bugün İranla, Hizbullahla, Hamasla, FHKC ile, İslamî Cihad ile birlikte Siyonizme karşı savaşmayanlar, fiilen savaşa girmese de yatırımlarla, boykotlarla İsraili köşeye sıkıştırmayanlar, en azından Güney Afrika gibi bir hukukî mücadeleye dahi atılmayanlar, fiilen İsrail ile aynı saftadır. Erdoğan da, AKP de, MHP de, bunların etrafındaki yardakçıları da safını seçmiştir. Biz devrimci Marksistlerin yeri ise, direnen Filistin halkının yanıdır.