Faşizmin Avrupa ve Latin Amerika’da çifte zaferi!

Faşizmin Avrupa ve Latin Amerika’da çifte zaferi!

Faşizm, 2020 – 2022 yılları arasında Trump ve Bolsonaro’nun yenilgileriyle seçim zaferi anlamında kısa bir duraklamaya uğramıştı. Şimdi ise dünyanın farklı noktalarında tüm gücüyle geri dönüyor. Geçtiğimiz ay Arjantin’de Javier Milei’nin olası zaferini okurlarımızla paylaşmıştık. Bu olasılık, 19 Kasım itibariyle gerçeğe dönüştü. Emperyalizmin kalbindeki ülkelerden Hollanda’da ise Geert Wilders’in Özgürlük Partisi (PVV), 22 Kasım’daki seçimlerden yüzde 24 ile birinci sırada çıktı.

Wilders’in seçim zaferi, okurlarımızın artık yakından tanıdığı ve 21. yüzyıl Avrupa faşizmlerinin alametifarikası olmuş bir senaryoya dayanıyor. Wilders, Özgürlük Partisi’ni 2006’da kurmuş olsa da bu dönem iktidardaki düzen partileri bu aşırı sağ oluşumla iş birliğine yanaşmıyordu. Ancak 2008 sonrası Üçüncü Büyük Depresyon süresince işçi sınıfının düzen partilerinden yüz çevirmesini fırsat bilerek oylarını artıran PVV, nihayet bugün en büyük rakibi Yeşiller ve İşçi Partisi ortak listesinin hayli üstünde oy alarak zafere ulaşmış bulunuyor. Özellikle, seçim öncesi anketlerde ilk sırada gösterilen muhafazakâr parti seçmeninin önemli bir kısmının PVV’ye yöneldiği anlaşılıyor. Bu partinin, işçi düşmanı olmasına rağmen, Avrupa Birliği karşıtlığı, göçmen ve İslam düşmanlığı gibi ideolojik temaların arkasına gizlenerek işçi sınıfından oy toplaması da reçeteye uyuyor. Ancak Wilders, iktidara gelebilmek için bir koalisyon oluşturmak zorunda. Şimdilik bunu başarabilmiş değil. Fakat ülkedeki en büyük muhafazakâr parti olan VVD, seçim öncesi Wilders ile ittifaka kapı aralamıştı. Böylesi bir ittifak kurulursa, uluslararası planda Putin hayranlığını gizlemeyen Wilders, aynı İtalya’daki faşist koalisyonda olduğu gibi iktidara geldikten sonra NATO ile barışmayı tercih edebilir. Wilders’in işini zorlaştıracak bir unsur olarak, daha seçimin üzerinden on gün geçmemişken bir yolsuzluk davasıyla karşı karşıya kaldığını da belirtelim.

İşçi sınıfı politikası açısından düşündürücü olan galibiyet ise Milei’ninki. Arjantin’de hem son derece hareketli bir işçi sınıfı var, hem de ciddi kitleselliğe sahip devrimci partilerden oluşan bir ittifak (Solun ve İşçilerin Cephesi – Birlik, kısaltması FIT-U). FIT-U ve bileşenleri henüz faşist tehdide karşı tutarlı bir önderlik rolünü üstlenemedi. Milei’nin yükselişi dahi bir önderlik eksikliğine işaret ediyor. FIT-U şu ana kadar gösteremediği tutarlılığı sokak ve işyeri mücadelelerinde gösterebilirse, Arjantin işçi sınıfının Milei’nin açıktan işçi düşmanı politikalarını püskürtmesinin yolunu açabilir, bu da hükümetin düşmesine dek gidebilecek bir siyasi krizi doğurabilir. Faşizmin yenilmesinin tek yolu sınıf siyaseti: Şimdi görev Arjantin’in öncü işçilerine ve işçi sınıfı örgütlerine düşüyor.