Liberalizmin özgürlük masalı-2

Kültürel-kimliğe ilişkin taleplerin bir “özgürlük” olarak değil fakat olsa olsa bir eğitim hakkı, anadilinde konuşma hakkı vb. temelinde ele alınması gerektiğidir. Çünkü özgürlük soyut olarak değil fakat insan ilişkileri göz önüne alınarak tanımlanabilir ancak.

Geçen yazımıza kaldığımız yerden devam etmeden önce vurguladığımız birkaç noktanın altını çizmekte fayda var. O yazıda liberalizmin özgürlük anlayışının bütünüyle soyut bir kategori olduğunu, yani insanı soyut olarak ele aldığını, bu nedenle de toplumsal yaşamı ve toplumsal ilişkileri bütünüyle göz ardı ettiğini vurgulamıştık. Bu nedenle de örneğin mülkiyet eşitsizliği söz konusu olduğunda liberallerin özgürlük söyleminin toplumsal yaşamda herhangi bir karşılığının olmadığını, dolayısıyla da bir masaldan öteye gidemediğini belirtmiştik.

Buradan yola çıkarak da toplumsal ilişkiler göz ardı edildiğinden neyin özgürlük neyin baskı aracı olduğunun liberaller açısından pek bir önem arz etmediğini, ancak günümüzün bazı sorunlarının, örneğin başörtüsü sorununun toplumsal ilişkiler göz önüne alınmadan çözülemeyeceğini yazının sonunda söylemiştik. Bu yazıda genel olarak kültür/kimlik, özel olarak da başörtüsü sorununa bakacağız.

Daha önce belirttiğimiz gibi insan bir kere soyut olarak kavranmışsa, küreselleşmenin ve onun ‘kültürel mantığının’ temel felsefesi olan postmodernizmin de insanı giderek nesneleştiren yanı göz önüne alındığında, günümüz liberali için insan tanımı da bu çerçevede yapılacak, ‘kim’ sorusuna verilecek yanıt, onun ‘ne’ olduğuna (Müslüman/Hıristiyan, Alevi/Sünni, Türk/Kürt vb.) indirgenerek yanıtlanacak, mantık diliyle söylenecek olursa ‘kimlik’ ‘nelik’ ile tanımlanacaktır. Dolayısıyla günümüzde kültür/kimlik üzerine tartışmaların yoğunlaşması, sosyal bilimin temel konusunun kültürler/kimlikler olması hiç de tesadüf değildir. Oysa insanı insan yapan şey şu ya da bu kültüre sahip olması değil, sadece herhangi bir kültüre sahip olmasıdır ki, bu da insan ile bu kültürel nelikler arasında hiçbir zorunlu bağ olmadığını gösterir. Ancak bir liberal için durum böyle değildir, liberal için insanın “özgür” olabilmesinin tek koşulu, aslında insan olmak için zorunlu olmayan ve kendisine kendi dışından ve üstünden verilmiş bir kültürel neliğe sahip olması ve ister istemez de bu çerçevede hak iddiasında bulunmasından başka bir şey değildir. Somut insanın soyut özgürlüğü kullanabilmesi ancak bu koşulla mümkün olabilir çünkü. Bu durumda insanın neliği temelinde bir kimliğe sahip olması, yani kim olduğunu kültürel bir nelik ile tanımlaması, olsa olsa kendi neliğini başka her tür neliğin önüne geçirmesi, kendi neliğinin şovenisti olması, yani sözkonusu neliği her ne ise bizzat onun fanatiği olmasıyla mümkündür. Bu yolla her türlü düşünce/davranış/gelenek/görenek vb. de aynı zamanda bir özgürlük olarak sunulabilecektir. Her şey soyut bir özgürlük adına meşrulaştırılır, her şey mubahtır, ama buna insanlık ve bilim dışı olabilecek her türlü kültür/kimlik/düşünce vb. de mecburen dahil edilecektir. Postmodernizmin gereği olarak her türlü evrenselliğin de reddedilmesi bunun üzerine tuz biber ekecektir. Dolayısıyla insanı insan yapanın kendisine kendi dışından verilmiş bu neliği aşmak olduğu bütünüyle gözden kaçırılacak, insan tam bir nesne mertebesine terfi ettirilecek, kültürel kimlik de insanın kendi eyleminden, tercihinden ve iradesinden bağımsız olarak insan karşısında aşkın bir konuma oturtulacaktır.

İşte burada başörtüsünün, ya da herhangi bir kültür/kimlik meselesinin neden bu kadar önemli olduğu da ortaya çıkmaktadır. Daha baştan belirtelim ki bu satırların yazarının başörtüsü ile hiçbir problemi yoktur ve hatta bugün üniversitelerde tamamen serbest olmasını savunmaktadır. Ama burada dikkat edilmesi gereken birinci şey şudur: Bir kere insanın kim olduğu neliğiyle tanımlanmışsa, her nelik kendisini diğerinin önüne geçirmeye çalışacak, bu durumda her türlü nelik, örneğin başörtüsü, aynı zamanda bir baskı aracı olarak karşımıza çıkabilecektir ve liberalin görmediği nokta tam da burasıdır. İkincisi ise, bu türden kültürel-kimliğe ilişkin taleplerin bir “özgürlük” olarak değil fakat olsa olsa bir eğitim hakkı, anadilinde konuşma hakkı vb. temelinde ele alınması gerektiğidir. Çünkü özgürlük soyut olarak değil fakat insan ilişkileri göz önüne alınarak tanımlanabilir ancak ve bu durumda da yukarıda bahsettiğimiz sorunlar ortaya çıkıverir. Öyleyse başörtüsü sorununu ya da kültürel-kimlik ile ilgili herhangi bir sorunu çözmek isteyen birisi, bunların hem bir hak olduğunu ama hem de baskıcı bir yapıya bürünebileceklerini göz önünde tutarak bu sorunları çözmek zorundadır.