Yönetenler seyretti, patronlar katletti! (01-02-2008)

Şimdi bir dakika durun ve düşünün; bu olay mesela Kıbrıs sorununun bir parçası olarak karşımıza çıksaydı veya Kürt sorununun bir parçası olarak… Ne olurdu? Bu kadar büyük çapta bir katliamın sonucunda olayın arkasında kimin, neyin olduğuna bakılmaksızın, önü sonu düşünülmeksizin savaş naraları atılır, ve nitekim mutlaka bir savaş hali alınırdı. Peki şimdi? “Aman canım olur böyle şeyler” mi diyeceğiz? Yoksa olayı izleyenlerin cahilliğinin sonucunda mı bu kadar kayıp verildiğini iddia edeceğiz? Ya da patlamalarla yaşamaya alışmamız gerektiğini, Türkiye’nin bir patlamalar ülkesi olduğunu mu söyleyeceğiz?

 
Peki, ne diyeceğiz?
Biz soğukkanlı davranalım, savaş ilan etmeden önce olayı biraz araştıralım. İlk karşımıza çıkan, iş alanlarının tüm güvenlik önlemlerinden uzak olarak kurulduğu gerçeği olacaktır… İstanbul’daki ve ülkenin başka bir yerindeki sanayi ve iş alanlarına bir bakın! Ne bir plan, ne bir düzen! Hepsi üst üste alt alta yapılmış garip binalar. Hangi amaçla kullanılacağı bile belli değil. Daracık sokaklara kurulmuş bu binalarda hiçbir güvenlik önlemi de yok! Yanıcı madde imalatı ile yanabilecek maddelerin imalatı aynı iş yerinde yapılıyor. Aslında kimse kimsenin ne ürettiğini de bilmiyor ya! Bu işyerlerinin içine girdiğinizde, mağaradan farksız bir manzara ile karşılaşıyorsunuz. Hani patlamaya gerek yok, düzensiz bir şekilde yığılmış ürünler bile her an üstünüze düşebilir veya zaten dökülen binalar ufacık bir sarsıntıyla yıkılabilir. Zira önemli bir kısmı on yıllar öncesinden kalma… E şimdi bir de tam güvenlikli iş alanları kurup, tüm işyerlerini planlı bir şekilde düzenleyip, her türlü tedbiri almaya bir dolu para mı harcayalım? Milli servet değil mi bu, boşa mı gitsin! Bırakalım isteyen kafasına göre istediği gibi açsın işini, sermayeyi teşvik etmek lazım…

 
İşyerinde kaç kişinin çalıştığı da belli değil. Çünkü çoğu sigortasız çalıştırılıyor… Patron daha fazla kâr etmek için bu yolu tercih ediyor. Zaten istediğini, istediği an kapının önüne koyuveriyor. Haliyle o bile bilmez kaç kişi çalıştığını. Tabii bir de kârı arttırmak için, işyerinin giderlerini azaltması lâzım. Mesela işyerinin ruhsatı olmazsa daha çok kâr eder. Bir de ruhsata para mı versin zavallı, değil mi? Sermayeyi teşvik etmek lazım değil mi ama? Tabii bunun için tüm güvenlik önlemlerini en alt düzeye indirmek lâzım. Hatta bu da yetmez kaldıralım gitsin tüm önlemleri, kâr etmişken tam kâr etsin patronumuz.

 
İşte patlamanın meydana geldiği işyerinde yukarıda yazılanlar aynen tecelli etmiş… 5 tane farklı tarzda imalat yapan işyeri var. Bırakın işçilerin sigortasını, işyerleri bile ruhsatsızmış. İlk patlamanın olduğu kot imalatçısı ruhsatsız çalışıyormuş. İkinci patlamanın olduğu havai fişek ve maytap imalatçısı da ruhsatsız bir işyeriymiş. Özellikle zengin gecelerini aydınlatan o havai fişekler nice işçimizin kanıyla üretiliyor, görelim… Şimdi soralım bu nasıl bir insaf, birbirinden tehlikeli maddeleri aynı yerde ürettiriyor? Bu nasıl bir mantık hiçbir önlem almadan işçi çalıştırıyor? Ve bu nasıl bir yönetim ve devlet düzeni ki, ortada hiçbir denetim yok? Kuzey Irak’ı BBG (Biri bizi gözetliyor) evi haline getirdiklerini iddia edenler, İstanbul’un göbeğindeki bu rezaleti, kanunsuzluğu, vicdansızlığı göremiyorlar mı? Yoksa görmek mi istemiyorlar?

 
Evet, artık bu katliamın ardındaki gerçekleri daha iyi görebiliyoruz. Bu açık bir savaş ve saldıran taraf patronlarımız, işçilere karşı bir savaş açmış durumdalar. Bu kim bilir kaçıncı taarruzları oldu, ama bu son olan çok acı oldu, 20 hane yıkıldı, 20 ocağa ateş düştü bu saldırı sonucu ortaya çıkan katliamda. 20 şehidimiz var diyebiliriz. Ama demek yetmiyor! Şimdi işçi sınıfına bu gerçeği anlatabilmeliyiz ve hep beraber onlar “bizim şehitlerimiz, patronlar ise onların katilleri” diyebilmeliyiz. “Bunu sizin yanınıza bırakmayacağız, hesap soracağız!” diyebilmeliyiz, demeliyiz.

 
İşçi hareketi, emekçiler, onların örgütleri sendikalar, biz emekçilerin partisiyiz diyen partiler, susmayalım, durmayalım. Bugünden tezi yok, bu katliamda dolaylı veya dolaysız sorumluluğu olan tüm kişi ve kurumların yakasına yapışalım, yargılanmalarını ve ceza almalarını sağlayalım. “İşçi ve emekçiler sizin kâr hırsınıza kurban olmayacak artık” şiarıyla örgütlenelim. Yukarıda bahsedilen koşullardaki tüm işyerlerini işçi denetiminde kamulaştırmak için mücadele edelim. Yoksa durmayacak bu katliamlar, acılar ve barbarlıklar…