Venezüella: Kaplumbağa hızıyla devrim olur mu? (23-12-2007)

Chávez geçen yılsonundaki seçimleri büyük bir çoğunlukla kazandığında kapitalistlerin ve emperyalistlerin başını çektiği muhalefete büyük bir darbe vurmuştu. Bu muhalefetin bütün karşı-devrimci çabalarına rağmen sekiz yıldır sürdürdüğü reformlar programını artık daha hızlı ve derinlikli bir biçimde hayata geçirme şansını elde ettiğini düşünüyordu. Sosyalizmin ufukta göründüğünü söyleyecek kadar kendinden emindi. Bu hava içinde yaz aylarında önerdiği anayasa reform paketinin yapılacak referandumda onaylanacağı öngörüsü genel kabul görüyordu. Esas kaygı, ülkede köklü olan sandığa gitmeme geleneğinin muhalefetin çabalarıyla bu referandumda da etkisini hissettirmesi ve sonuca gölge düşürmesi olasılığıydı.

Ancak referandum günü yaklaştıkça bu öngörülerin yanlış olduğu giderek daha fazla açıklık kazandı. Kuzey Amerikalı ve Avrupalı emperyalistlerin, özellikle de CIA’nın aktif desteğini alan muhalefet, 2002’den bu yana gerek darbe girişimlerinde gerekse de seçimlerde sürekli yenilmiş olmasına rağmen hiç de güçten düşmediğini göstermeye başladı. Elindeki güçlü televizyon ve gazete ağları sayesinde, ülke çapında giriştiği dezenformasyon (doğruları bilinçli olarak çarpıtma) kampanyalarıyla, reform paketinin kabul edilmesi halinde iki arabası, iki evi olanın elinden birinin alınacağı, yeni doğan çocukların “devlet malı(!)” olacağı gibi abartılı ve gerçekdışı haberler yaydı. Birçok reform karşıtı miting düzenledi. Özel üniversitelere giden ve çoğunlukla zengin ailelerden gelen öğrencilerin başı çektiği şiddet eylemlerine girişti. Hatta bunlardan birisi bir Chávez taraftarının öldürülmesiyle sonuçlandı. Referandumdan birkaç gün önce devlet televizyonunda çıkan habere göre ülkedeki ABD büyükelçiliği ile CIA arasındaki gizli bir yazışma ele geçirildi. Buna göre CIA’nın “Kıskaç Operasyonu” adı altında yürüttüğü kampanya “Evet”in kazanacağı öngörülen referandum sonuçlarının reddedilmesini ve takip eden günlerde muhalefetin yıkıcı eylemlere girişme yönünde harekete geçirilmesini hedefliyordu.

Fakat Chávez cephesi esas darbeyi, dokuz yıllık iktidarının büyük bölümünde Chávez’in yanında yer almış bir dizi üst düzey bürokratın muhalefete geçmesiyle kendi saflarından aldı. Muhalefetin 2002’deki darbe girişiminin püskürtülmesinde kritik rol oynayan eski general Raúl Baduel, Chávez’in eski yardımcısı José Vicente Rangel, “21. Yüzyıl Sosyalizmi” kitabıyla Chávez’in fikir hocası olarak görülen Alman asıllı sosyolog Heinz Dietrich, Chávez taraftarı cepheden koparak Podemos adlı sosyal-demokrat yönelimli örgüt etrafında toplanan en önemli isimler oldu. Chávez’e sırtlarını dönenlerin en büyük iddiası, reform paketinin Chávez’in yetkilerinin kapsamını büyük ölçüde artırarak demokrasiye zarar vereceği ve özel mülkiyete kısıtlamalar getirerek ülkede kutuplaşmayı artıracağıydı.

Böylece ülke gündeminin kilit maddesi haline gelen reform paketi, Chávez’in başkanlığı altında 1999’da yürürlüğe giren yeni Anayasa’da 69 maddenin değiştirilmesini öngörüyordu. Bu değişiklikleri yönelişleri bakımından üçe ayırmak mümkün. Buna göre birinci grup değişiklikler, çalışma haftasının 36 saate indirilmesi, berber, işportacı gibi kendi hesabına çalışarak küçük kazançlarla yaşayan kişilerin bir dizi sosyal güvenceye kavuşturulması, başta yerliler olmak üzere çeşitli etnik grupların kültürel haklarına daha fazla meşruiyet zemini sağlanması gibi emekçilerin ve ezilenlerin yaşam ve çalışma koşullarını iyileştiren biri dizi reform öngörüyor.

İkinci grupta, üst üste bir üçüncü kere devlet başkanı olmayı yasaklayan maddenin kalkması, eyalet başkan yardımcılarının doğrudan devlet başkanı tarafından atanması, Merkez Bankası’nın özerkliğinin kaldırılarak Chávez’e bağlanması gibi, Chávez’in yetkilerini artıran ve başkanlık süresini uzatan maddeler var. Ayrıca, Chávez cephesinin, doğrudan demokrasinin ve halkın yönetime katılımının zeminini genişleteceğini savunduğu ve halk ve mahalle meclisleri gibi taban örgütlenmelerine bütçeden pay da dahil olmak üzere çeşitli haklar tanıyan maddeleri de bu grupta toplamak mümkün. Çünkü bu maddeler işçi ve emekçilerin devleti ve toplumu kendilerinin yönetmelerini değil, karakteri burjuva olan devletin yönetimine yalnızca katılmalarını öngörüyorlar ve kitlelerin bağımsız inisiyatiflerini yitirerek devlete, bugünkü koşullarda da Chávez’e bağlanmalarının önünü açıyorlar.

Üçüncü grupta ise, hem kapitalistlerin hem de işçi sınıfının çıkarına olabileceği izlenimini yaratan ancak son tahlilde burjuvaziye hizmet eden maddeler var. Bunlar arasında en önemlisi, yasal mülkiyet türlerini ikiden beşe çıkarıyor ve devlet mülkiyeti ile özel mülkiyetin yanı sıra çeşitli kolektif mülkiyet biçimlerini ve bu arada karma mülkiyeti de yasal güvenceye kavuşturuyor. Karma mülkiyet aslında halihazırda ülkede özellikle petrol sektöründe yürürlükte. Buna göre devlet ve özel sektör ortak şirketler kuruyor. Emperyalist petrol tekelleri bu sistem sayesinde ülkenin petrol kaynaklarından devasa kârlar elde etmeyi sürdürebiliyorlar. Bu durumun anayasal güvenceye kavuşması açıkça işçi sınıfının aleyhine bir nitelik taşıyor. Öte yandan kolektif mülkiyet biçimleri kapitalist ülkelerde zaten yürürlükte olan kooperatifçiliğin sınırlarını çok fazla aşmıyor ve ülkedeki kilit sektörlerde faaliyet gösteren yerli-yabancı büyük özel şirketlere dokunmuyor. Kapitalizm ile sosyalizm arasındaki tarihsel hesaplaşmanın kilit konusu olan mülkiyet sorununa bu çarpık yaklaşım Chávez reformizminin en zayıf yanlarından birin oluşturuyor.

Sonuç olarak 2 Aralık’ta Venezüellalılar işte bu reform paketini reddetti. Bu sonucu “başaramadık, ama şimdilik” diyerek hem kabul eden hem de denemeye devam edeceği mesajını veren Chávez, ülkede demokrasi ve ifade özgürlüğünün güvence altında olduğunu göstererek emperyalist dünyaya dersini vermiş olabilir. Ancak açık ki bunun hiçbir önceliği yoktu. Esas öncelik hiç kuşkusuz karşı-devrimci muhalefeti ezmek, işçi sınıfının elini güçlendirmek. Halbuki Chávez’in, işçileri memnun ederken kapitalistleri de ürkütmemeyi hedefleyen reformları, bunu başaramadığı ölçüde ne birini, ne ötekini gerçekleştirebiliyor. Böylece zaman işçi sınıfının aleyhine işliyor. Karşı-devrim cephesi güçleniyor, dokuz yılda koşullarında ciddi bir iyileşme göremeyen işçi sınıfı yoruluyor. Şeker, süt, fasulye gibi en temel besin maddelerinde baş gösteren kıtlık ve yüksek enflasyon özellikle büyük birer tehdit. Kapitalist devleti ayakta tuttuğu için etrafı boğazına kadar yolsuzluğa batmış, ikbal avcısı bürokratlarla dolu olan Chávez inisiyatifi işçi sınıfına devredemediği için, çareyi kişisel otoritesini güçlendirmeye çalışmakta buluyor.

Ancak bu yol doğru yol değil. Çünkü Chávez arabayı çıkmaz bir yöne doğru sürüyor. Fakat o arabada işçi sınıfı da var ve işçi sınıfının yapması gereken artık direksiyonu Chávez’in elinden almak ve arabayı olması gereken yöne, dosdoğru karşı-devrim cephesinin üzerine sürmek!