Türkiye-ABD ilişkileri Eyvah! Ya ABD Türkiye’yi seçerse? (03-11-2007)

Elekdağ’ın konuşmasında üç tane ana fikir vardı. Birincisi, Türkiye’nin karşısındaki tehdidin PKK’den ibaret olmadığı, (ilkinin adını vermeyip sadece ima yoluyla anlatsa da) DTP’nin, Irak Kürtlerinin ve ABD’nin güncel politikasının da Türkiye bakımından tehdit oluşturduğu idi. İkincisi, CHP sözcüsü tezkereyi aynen AKP gibi anlıyordu: “kurşun atmadan sonuç almaya” dönük bir caydırma politikası. Tezkere sonrasında bazı ulusalcıların “hükümet yan çiziyor” türünden homurdanmalarına aldırmayın, tezkerenin başlangıçta sadece bir diplomasi aracı olarak kullanılması CHP’nin de onayladığı bir devlet politikası. Ama en önemlisi üçüncü noktaydı. Bu noktayı iyi kavramak için Baykal’ın kendisinin Elekdağ’dan birkaç gün önce meclis grubunda söylediği bir sözü hatırlatmak gerekiyor. Baykal ABD’nin seçmesi gerektiğini söylüyordu: “Ya Türkiye, ya PKK!”

Elekdağ, daha ileri gitti, daha karmaşık bir tablo çizdi. Ona göre tercih yapması gereken iki güç vardı. Bir yandan Irak’taki Kürt önderliği bir seçiş ile karşı karşıyaydı. “Kuzey Irak’taki yerel yönetimin, PKK’ye destek vermek ve onu Türkiye’ye karşı kullanmak konusundaki iradesinin kırılması lazım.” Kuzey Irak Kürt yöneticileri seçmek zorundaydı: “Ya Türkiye, ya PKK!” Öte yandan ABD de karar vermeliydi. Ya Türkiye’yi seçecekti, ya Kuzey Irak’ı. Öyle hem “gelecekte Irak çökerse bağımsız Kürt devleti ilan eder oraya yerleşirim” diye düşünmek hem de Türkiye’yi oyalamak yoktu. Elekdağ’ın kendi sözcükleriyle, “Amerika Kuzey Irak ile Türkiye arasında bir tercih yapmalıdır.”

Elekdağ Türkiye’nin yıllar boyu Washington büyükelçiliğini yapmış, mutemet bir devlet hizmetkârıdır. Ulusalcıların ona iyi kulak vermesi gerekiyor. Elekdağ “ABD, Irak Kürtlerini bize karşı destekliyor” demiyor. “Hem bizi avucunda tutmak istiyor, hem de onları müttefik olarak hoş tutmak” diyor. Hele hele “ABD PKK’yı destekliyor” hiç demiyor. Bu bizim bütün ulusalcı yalanlara, çarpık yorumlara karşı yıllardır anlattığımız şey. Bu gerçeğin ta kendisi. ABD Ortadoğu’da hem Türkiye’yi hem Kuzey Irak Kürtlerini müttefik istiyor. Her şey bundan ibaret.

Elekdağ’ın bizden farkı şu: O, Kürtlerle ittifakın Türkiye Kürtlerinin hak mücadelesinin önünü açacağı kaygısı ile bu ittifaka karşı çıkıyor. “Ya biz, ya onlar!” koşulunu sürüyor ABD’nin önüne. Daha açık söyleyelim mi? Elekdağ’ın konuşması şu gerçeği çıplak biçimde ortaya koyuyor: Türk devleti ve burjuvazisi bir kıskançlık krizine girmiştir. ABD ile ilişkisinde ortak istemiyor. Tabii bir küçük ayrıntıyı eklemek kaydıyla: İsrail’i saymazsanız!

Ne Kerkük’ün petrolü, ne Bush’un yüzü!

Biz ise Elekdağ’a ve böyle diyen sayısız burjuva sözcüsüne şu soruları soruyoruz. Irak’tan hiç söz etmeyelim, ABD İran’a da savaş açmaya niyetleniyor. Eğer Kürtleri terk eder de sizi tercih ederse, Türk ve Kürt gençlerini yüzyıllardır savaşmadığımız İran’ın topraklarında ölüme yollamaya hazır mısınız? ABD Afganistan’da sömürgeci bir işgali altı yıldır devam ettiriyor. Eğer ABD Kürtleri terk ederse, siz Türkiye’nin askerini o cehennemde Amerikalı katillerin yardakçısı olarak bırakmaya hazır mısınız? ABD yarın Orta Asya’da, hatta Rusya ve Çin içinde yaşayan Türki halkları kışkırtırsa, Kürtleri terk ettiği takdirde onun peşinden Enver Paşa gibi maceralara girişmeye hazır mısınız? ABD bu politikalarıyla dünyayı kana bulayacak bir yola girmiş durumda. Onun suç ortağı olmaya hazır mısınız?

Bugün “ya Türkiye, ya PKK” veya “ya Türkiye, ya Kuzey Irak” demek, emperyalizmin yardakçısı olmak için pazarlık yapmak demektir. Biz bu yardakçılığı toptan reddediyoruz! Ve bütün sözde solcu ulusalcılara meydan okuyoruz: haydi bakalım, Elekdağ’ın sözlerinden ayırın kendinizi, ona karşı çıkın, “biz ABD’nin müttefik olarak Türkiye’yi tercih etmesini istemiyoruz, biz Türk askerinin Afganistan’dan, Lübnan’dan ve emperyalizmin yardakçılığını yaptığı birçok başka ülkeden çekilmesini istiyoruz” deyin. “Biz Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını istiyoruz” deyin. Daha öteye “bizim derdimiz Kürtlerle değil, ABD ile” deyin. “Kürtlerin de bütün halklar gibi onurlu yaşamaya hakkı var” deyin. Eğer anti-emperyalistseniz ABD’ye ve içerideki işbirlikçilerine, hem AKP’ye, hem CHP’ye, hem genelkurmaya karşı toptan tavır alın. Faşistler, “Kurtlar Vadisi Irak”la, film çekmekle falan olmuyor. Ebu Gureyb’de işkence yapan, 1 milyonun üzerinde Iraklı’nın ölümüne yol açan ABD ordusunun lojistik desteğinin % 70’i, yakıtının % 30’u Türkiye’den geçiyor. Buna karşı çıkın. Mecliste koskoca grubunuz var, isteseniz ortalığı altüst edersiniz. “İncirlik kapatılsın” diye önerge verin meclise. Ama Ermeni tasarısı komisyonda oylanınca aslan kesilmek, sonra geri çekilince süt dökmüş kediye dönmek yok!

Üstüne para verseler almayız!

İşte anti-emperyalizmin gerçeği ile sahtesi ortaya çıkıyor. İşçi sınıfı devrimcileri sözde ulusal çıkarlar, gerçekte sermayenin çıkarları dolayısıyla emperyalizmle pazarlığa girişip daha iyi bir pay koparmaya çalışmazlar. İşçi sınıf politikası, emperyalizme karşı bütün dünyanın işçi ve emekçilerinin birliğini hedefler, ezilen halkların yanında yer alır. Şimdi biz ulusalcılara sesleniyoruz: “ya ABD, ya solculuk!”