Solun Ergenekon haritası (07-08-2008)

Eskiler "müsademe-i efkâr" derlerdi. Yani fikirlerin çarpışması. İnsan düşüncesi farklı fikirlerin çarpışması, karşılıklı eleştiri ve uzun vadede bu tartışmalar içinden doğru düşüncenin süzülüp billurlaşması yoluyla gelişir. "Müsademe-i efkâr"ın bir biçim olarak polemik düşünsel gelişmenin neredeyse önkoşuludur.

Türkiye solunda polemik konusunda çok yanlış bir anlayış yerleşmiş durumda. Bir yazarın adı verilip düşünceleri onun kendi çalışmalarına atıfla eleştirildiğinde buna "kişiyle uğraşmak" veya "yıpratma çabası" gibi etiketler takılıyor. Oysa doğru olan tam tersidir. Bir yazarın adını verip eleştiriyorsanız, onu belirli bir düşünce akımının temsilcisi olarak gördüğünüzü teslim etmiş olursunuz. Üstelik çoğu zaman bir düşünce akımını eleştirdiğinizde alıntı yapmak (eğer cımbızlama yöntemini kullanmadıysanız) okuyucunun eleştirdiğiniz kişi ya da akımın söyledikleri konusunda daha sağlam bilgilere sahip olmasını sağlar. Tersinden bakıldığında, bir yazarı adını vermeden eleştirirseniz size cevap verme olanağını ortadan kaldırmış olursunuz. Hele son zamanlarda "biri diyor ki" gibi ifadelerin (sanki o birinin adı yokmuş gibi!) ardından, alıntı gibi görünen ama aslında tırnak işaretlerinin son yıllarda gelişmiş olan suistimaline daha iyi uyan ibareleri tırnak içinde vererek eleştiri yapılması işi iyice çığrından çıkarıyor.

Solda dört ayrı Ergenekon politikası
Murat Belge, Taraf gazetesindeki köşesinde üst üste yadığı üç yazıda (‘Politikasızlık Politikası', 26 Temmuz; ‘Sınıf Mücadelesi', 27 Temmuz; ‘Devrimci', 29 Temmuz) solda Ergenekon'a yaklaşımı eleştirdi. Yaptığı, sol liberalizmin dışında kalan bir dizi farklı pozisyonu aynı torbaya yerleştirmek olarak özetlenebilir. Üç yazı boyunca Ergenekon'la gelecekte "dostluk anlaşması" yapmak isteyenlerden de söz ediliyor, "biz bu kavgaya karışmamalıyız" diyenlerden de, sol liberalleri AKP ile işbirliğini savundukları için eleştirenlerden de. Belge bütün bunları tek bir pozisyon gibi ele alıp kâh oradan kâh buradan vurmaya çalışıyor. Oysa, solun Ergenekon haritası hiç de bir yanında sol liberallerin, öte yanında birbirinden ayrışmayan, özdeş bir kitlenin yer aldığı bir harita değil. En azından dört ana pozisyon var ve bunların birbirlerinden ciddi biçimde ayrıştırılmaları büyük önem taşıyor. Belge bunları özdeşleştirerek bir kolay avlanma stratejisi benimsiyor, ama bunu ancak hepsini yanlış biçimde tasvir ederek yapabiliyor.

Solda ilk pozisyon (insan sol demeye utanıyor ama) Ergenekon'un, yani kontrgerillanın ve darbeciliğin ulusalcı avukatlığı. CHP'den TKP'ye kadar uzanan bir yelpazede (ve sandığımızdan çok daha yaygın biçimde) bir dizi hareket bu demokrasi düşmanı cinayet şebekelerini, davanın ABD ve AKP'nin operasyonu olduğu gerekçesiyle koruyor. Bunlar Ergenekon'la "dostluk anlaşması"nı gelecekte yapacak değiller, zaten şimdiden imzalamış durumdalar.

Ergenekon avukatlığından bütünüyle farklı olarak, solda en yaygın tavır "tarafsızlık"tır. Basında en çok BirGün gazetesinin yazarlarınca ifade edildi, ama solun birbirine hiç benzemeyen birçok hareketinde mevcut bir yaklaşımdır. Bu tavır elbette ciddi politik hatalar içeriyor: Belge'nin işaret ettiği gibi, toplumun bütününün dikkatini üstüne toplamış bir olayın dışında kalmaya çalışmak politika değildir. Ayrıca, kontrgerilla ve darbecilik kim tarafından gündeme getirilirse gelsin, hakkında suskun kalınabilecek bir konu değildir. İşçiler, emekçiler ve ezilenler için hayat memat meselesidir. Belge, çoğu sol liberal gibi esas bu tavırla tartışıyor. Okur bunun nedenini iyi anlamalı. Marksistler ulusalcı avukatlarla uğraşırken sol liberaller "tarafsızlık" taraftarlarıyla tartışıyorlarsa, bunun nedeni, bugün tarafsız kalmak isteyenlerin çok önemli bir bölümünün düne kadar sol liberalizmin izleyicileri olmalarıdır.

Ne AKP, ne Ergenekon
Bir üçüncü pozisyon var ki, Belge onu hiç anlamamış. Sol liberallerin AKP'yle ittifak yaklaşımına karşı çıkanları otomatikman "darbecileri kayırmak"la, Ergenekon'la ilgilenmemekle, politikasızlıkla suçlamaları aklın alacağı bir şey değil. "Tarafsızlık" yanlılarının bazıları AKP'yle ittifaka karşı çıkıyor olabilir, ama AKP ile ittifaka karşı çıkıp aynı zamanda Ergenekon davası konusunda çok berrak ve faal bir politika sürdürmek mümkündür. Bizim de, bir dizi başka hareketin de savunduğu budur: Ergenekon'un kontrgerilla buzdağının görünen kısmı olduğundan hareketle, kontrgerillanın bu davanın sanıklarından ibaret olmayan bütün siyasi ve askeri sorumlularının yargılanması ve bu cinayet örgütünün dağıtılması için mücadele etmek. Bunu AKP ile birlikte yapmayı savunanlar, AKP'nin kontrgerillanın tamamıyla uğraşmak bir yana kendi kontrgerillasını bile oluşturmaya çalıştığını fark edemiyorlar.

Belge, sol liberalleri AKP'yle ittifak dolayısıyla eleştirenlere cevaben iri yarı bir adamın cılız birini dövdüğünü gördüğümüzde, dayak yiyenden yana tavır almamız gerektiği gerekçesine sığınıyor. Unuttuğu bir şey var: AKP ile ittifakı eleştiren bizler, daha üç ay önce, 1 Mayıs'ta DİSK'in önünde AKP'nin polisinden dayak değil ama zehirli gaz yiyorduk! Mesele hiç de Belge'nin anlattığı gibi, bir zalim ile bir mazlumun kavgası değil. İki zalim kavga ediyorlar, biz ise mazlumların Üçüncü Cephesi'ni savunuyoruz. AKP'nin kapatılması dahi bu gerçeği değiştirmez. Kapatılmaya demokratik hakları ayaklar altına aldığı için karşı çıkarız, ama bu AKP'yi desteklemek anlamına gelmez.

İşin en hoş yanı Belge'nin, bırakalım soldaki öteki üç pozisyonu, kendi pozisyonunu bile bilmemesi! Belge, sol liberalleri AKP ile ittifak konusunda eleştirenlere cevaben önce şu cümleyi yazıyor: "Bir kere bu doğru değil". Ama hemen ardından başka bir cümle yazıyor: "Yani, evet, şu anlamda AKP'ye yakın olunur". Ardından önce yukarıda sözünü ettiğimiz dayak yiyen adama destek, bir sonraki yazıda AKP ile ittifakın Hitler'e karşı sosyal demokratlarla ittifak zorunluluğu temelinde savunulması. İnsan iddianın neden "bir kere bu doğru değil" diye reddedildiğini duymak için bekleyip duruyor. Belge bu konuda üç yazıyı tamamladı, hâlâ bekliyoruz! Unutmasının nedeni, bunun doğru olduğu olabilir mi?
AKP ile ittifak önerenler Marksist hareketin tarihine referansa doymuyorlar. Roni Margulies bu sayfalarda Lenin'in 1920'li yıllarda sosyal demokratlarla birleşik cephe yaklaşımını örnek vermişti. Can Irmak Özinanır yine bu sayfalarda Bolşeviklerin 1917'de Kornilov'a karşı Kerenskiy ile birleşik cephesine atıf yapmıştı. Murat Belge ise bugün AKP ile ittifakı reddedenlerin tavrını, Hitler'in yükselişine karşı Stalin'in ve izleyicilerinin sosyal demokratlarla ittifakı ellerinin tersiyle itmesine benzetiyor.

Luxemburg, Liebknecht ve... Erdoğan
Yalnız Belge ilk iki yazardan daha dikkatli. Her toplumun kendi özgüllükleri olması gerektiğine değinerek, karşılaştırmayı geçerli kılmaya çalışıyor. Ne de olsa 1920'li ve 30'lu yılların reformist işçi partisi sosyal demokratlarıyla AKP'yi karşılaştırmak kolay değil! Belge demiş ki: "Örneğin Türkiye'de komünistler ‘sosyal demokrasi ile ittifak yapalım' dediklerinde, kimi bulacaklar? İçinde Rosa'nın, Liebknecht'in muadillerinin bulunduğu bir parti mi?" Bu cümle, Belge'nin eskiden Marksistken öğrendiği en basit bilgileri bile unuttuğunu canlı biçimde gösteriyor. Luxemburg ve Liebknecht Alman Komünist Partisi'nin kurucularıdır, Marksist devrimcilerdir! Onlar gibi sosyal demokratlar sadece Türkiye'de değil, dünyanın hiçbir yerinde bulunamaz!

İşin esasına geri dönelim. Hitler'e karşı yenilginin yolunu döşeyen Stalin politikası, tarihin gördüğü en büyük tehlikeye karşı reformist işçi partileriyle ittifakı reddediyordu. AKP ise işçi düşmanı bir burjuva partisidir. Belge'nin benzetmesi de ötekiler kadar anlamsız ve yersizdir.

Solun Ergenekon haritasında kontrgerilla ile "dostluk anlaşması" düşünmek yerine onun en kararlı düşmanı olan, sorun AKP tarafından gündeme getirildi diye ona karşı tarafsız kalmak bir yana mücadeleyi kontrgerilla dağıtılana kadar sürdürmeyi savunan, bunu her ikisi de kontrgerilla ve darbelerle sonuna kadar mücadele edemeyecek olan burjuva kamplarından bütünüyle bağımsız bir Üçüncü Cephe temelinde yapmaya çabalayan bir akım mevcuttur. Bunu gözlerden gizlemek kimseye hizmet etmez.

 (Bu yazı Radikal gazetesinin Radikal İki ekinde çıkmıştır.)