IMF Toplantıları: 6 EKİM İSTANBUL'UN "İŞGALİ"! (06-10-2009)

Tüm bu bahsi geçen tablo aslında dünyanın tefecisi IMF ve Dünya Bankası'nın toplantı yeri olarak İstanbul'u seçmesi ile başladı. Onlar İstanbul'da olduğu sürece işçi, emekçi, gençlik ve kadın örgütleri de boş durmadı. DİP Girişimi'nin de aktif bir şekilde dâhil olduğu süreçte günler öncesinden, bu uluslararası kapitalist örgütler krizin sorumlusu olarak protesto edildi. Bu eylemler süresinde İstanbul Emniyeti kendinden beklenilmedik bir şekilde, sanırız dönemin sözde ruhuna da atıfta bulunarak "demokratik" davranacağını iddia etti... Mesela şöyle buyurdular: "IMF'yi protesto etmek isteyenlere pek çok gösteri yeri ayırdık, burada istedikleri eylemleri yapabilirler. Bize saldırı olmadıkça, hiçbir eyleme müdahale etmeyeceğiz. Ola ki böyle bir durumda zinhar gaz bombası kullanmayacağız, kötü muamele ve işkence yapmayacağız." Ne yalan söyleyelim insanın gözleri yaşarıyor; yani emniyet barışçıl tavrı ile bile bize zarar vermesini, gözlerimizi yaşartmasını biliyor vesselam...

İşte İstanbul Emniyeti'nin ve bağlı olduğu hükümetin taktığı bu demokrasi maskesi 6 Ekim'de IMF toplantılarının başladığı güne kadar sürdü. DİSK, KESK, TMMOB, TTB ve içinde DİP Girişimi'nin de bulunduğu onlarca siyasi parti ve demokratik kitle örgütü Taksim metro girişinde kitlesel bir basın açıklaması gerçekleştirmek istedi. Niyet IMF'nin işçi, emekçi düşmanı icraatlarını bir kez daha kamuoyuna duyurmak, IMF ile yapılacak tüm anlaşmalara "dur" demekti. Bu haliyle son derece demokratik bir hak olan basın açıklaması ile kitlesel bir protesto gerçekleştirilmiş olacaktı. Ancak İstanbul Emniyeti'nin ve hükümetin demokrasi maskesini çıkardığı, IMF dostu, emekçi düşmanı gerçek yüzünü sergileyeceği saat 11.00'da başlayacak basın açıklamasından çok önce belli oldu. Basın açıklamasına gelen ve yanlarında "IMF'yi Def Et, Dış Borçları Reddet!" imzalı DİP Girişimi pankartı bulunan iki yoldaşımız gözaltına alındı. Uzun süre kendilerinden haber alınamayan yoldaşlarımızın Feriköy Polis Karakolu'na götürüldüğü daha sonradan öğrenildi. Bu yazı kaleme alınırken yoldaşlarımız henüz serbest bırakılmamışlardı. Anlaşılan İstanbul Emniyeti demokratik bir hak olan basın açıklaması yapmayı suç sayma olayını aşmış, buna niyet etmeyi bile suç kategorisine sokmuştu. İşte emniyet, işte vali, işte içişleri bakanı...

Saat 11.00'ı bulduğunda Taksim metro girişinde, daha net ifadesiyle meydanın göbeğinde çeşitli sendika, siyasi parti ve demokratik kitle örgütüne üye 2000 civarında işçi, emekçi ve genç toplanmıştı. Basın açıklamasını okuyan KESK Genel Başkanı Sami Evren sözlerini henüz bitirmişti ki, gaz bombası sağanağı başladı. Neredeyse her göstericiye bir gaz bombası hedefi ile meydan dumandan görünmez hale geldi. Göz gözü görmeyen sis bulutunun içinde ilerlemeye çalışanlar bu kez de panzerlerin saldırısına uğradı. 1977 1 Mayıs'ının görüntülerini andıran bir şekilde polis panzerleri meydanı işgal etti. Kalabalık çeşitli sokaklara doğru geri çekilirken gaz bombalı, tazyikli sulu, coplu saldırı devam etti.

Meydandaki kitle vahşice dağıtıldıktan sonra polis Sıra Selviler, İstiklal Caddesi ve Gezi Parkına yöneldi. Bu sokaklarda ve sokak aralarında bir araya gelen kitleye ardı ardına saldırılar düzenlendi. Polisin Taksim ve çevresini bir birine katması bu andan itibaren yoğunluk kazandı. Hedefte o gün bölgeye gelen herkes vardı. O bölgedeki tüm vatandaşlar gaz yağmuruna tutuldu ve sonunda polis bu şekilde bir can aldı. İsa Kalbur isimli vatandaş yoğun gazın etkisiyle kalp krizi geçirdi. İçinde bulunduğu taksiye polisin geçiş izni vermemesi üzerine de hastaneye geciken Kalbur yaşamını yitirdi.

Birkaç haftalık demokrasi maskesinin etkisiyle iyice sıkılmış olan polis tam anlamı ile özüne dönmüştü. İstiklal Caddesini defalarca kez bastı. Eyleme katılan, katılmayan ayırmadan önüne geleni gazladı, kovaladı, copladı ve yetmezmiş gibi tipini beğenmediği herkesi gözaltına aldı. Yazı kaleme alınırken gözaltı sayısı yüzü geçmişti, ancak gözaltılar devam ediyordu.

İstanbul Emniyeti'nin ve Valiliği'nin bu tavrı açıkça suçtur! Taksimi savaş alanına çeviren İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü derhal görevinden alınmalıdır. Yaşanan onca şeye rağmen Başbakan Recep Tayyip Erdoğan IMF toplantılarında utanmadan "Yapılan protestolara kulak vermek gerekmektedir" diyebilmektedir. Tatlı dille, sözde demokrasi savunuculuğu ile bu işler olmuyor Tayyip Bey, samimiysen harekete geç; Vali ve Emniyet Müdürünü görevden al! Ne demişler? :  "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz!"