Hayat DTP'yi sınıf politikasına çağırıyor! (20-09-2007)

 Çatı partisi mi “gökkuşağı” mı?

Ufuk Uras'ın “gökkuşağı” projesi İşçi Mücadelesi'nin geçen sayısında anlatıldı: Esas olarak sosyalist hareketin içinden bir akımın sosyal demokratlarla buluşma projesidir bu. Bu projeden farklı olarak bir de “çatı partisi” projesi yaygın olarak savunulmakta. Kürt hareketinin her düzeyde unsuru bunu dile getiriyor. DTP PM kararında da “çatı örgütü” ifadesi var. EMEP ve SDP bunu ısrarla gündeme getiriyor. “Çatı partisi” esas olarak Kürt hareketi ile Türkiye solunu bir parti çatısı altında bir araya getirmek demek.

Bir de PKK temsilcilerinin öne sürdüğü fikirler var. Oradan gelen öneriler, “gökkuşağı” projesi ile “çatı partisi”ni aynı şeymiş gibi ele alıyor. O zaman ortaya şöyle bir tablo çıkıyor: Kürt hareketi ile Türkiye solunun birliğine AB'ci sosyal demokratlar (10 Aralık ve SODEV) ile onlarla işbirliği arayan ÖDP unsurları katılacak.

İşçi Mücadelesi, ne çatı partisini, ne de “gökkuşağı”nı benimsiyor. İkisinin tek bir projede birleştirilmesi çabasını ise bütünüyle hayalci buluyor. Yapılması gereken, Kürtler ile sosyalistlerin karşılıklı parti bağımsızlığını koruyarak bir Üçüncü Cephe inşa etmesidir. Sosyal demokratlarla birlikte partileşme ise düzene iltihaktır! 

DTP Parti Meclisi “Özeleştiri” başlığıyla yayınladığı bir kararında (Gündem, 11 Ağustos 2007) seçim sonuçlarını “başarısızlık” diye niteledi. İki genel seçim arasında 700 binden fazla oy kaybetmiş bir parti başka ne yapabilirdi ki? DTP PM başarısızlığı “devletçi sistem ile toplumcu sistem arasında sıkışıp kalma”ya bağlayadursun, hareketin birçok unsuru ve sorunu yakından izleyenler, nedenlerin arasında sınıfsal faktörlerin de önemli olduğunun gayet iyi farkındalar. Sorun iki boyutlu. Bir yandan, DTP'nin bütün politik yönelişini bağladığı Kürt burjuvazisi, Güney'deki Kürt oluşumu ile etkileşim içinde ve ekonomik çıkarları onu AKP'ye bağlıyor. AKP'nin Kürt illerindeki başarısının bir bölümü buradan kaynaklanıyor.

Sorunun ikinci boyutu ise tam tersine emekçilerin AKP'ye kayıyor olması ile ilgili. Gündem yazarı Fırat Aydınkaya Diyarbakır'ın açlıkla boğuşan Xançepek'inde ve yoksullukta Türkiye şampiyonu Bingöl'de AKP'nin muaazzam oy aldığına dikkat çekiyor. (10 Ağustos 2007) Kürt yoksullarının sadece Batı'daki büyük metropollerde değil, Kürt bölgesinde de ekonomik sorunlarla boğuşuyor. Mardin milletvekili Emine Ayna'nın son günlerde kendilerini “işsizlik sizi ilgilendirmiyor mu?” diye eleştirenlere verdiği cevap şu: “Türkiye'de işsizlerin % 90'ı Kürt değil mi? Açlık, yoksulluk sınırı altında yaşayanların çoğu Kürt değil mi? İşsizlik nasıl beni ilgilendirmez?” (Gündem, 27 Ağustos 2007) Evet, gerçeklik tam da böyle, ama soruyu soranların haklı olduğu bir nokta yok mu? AKP işçi-emekçi düşmanı ama yalan da olsa kitlelere ekonomik refah vaad ediyor. Ya DTP? 

Mevsimlik tarım işçileri

2007 seçimlerinin yaz aylarına rastlamasının hayırlı bir yanı oldu. DTP milletvekilleri seçilir seçilmez mevsimlik tarım işçileri sorunuyla yüz yüze geldiler.  Türkiye işçi sınıfının en yoksul katmanları Kürtlerden oluştuğu için, mevsimlik tarım işçilerinin de ezici çoğunluğu Kürt. İşte DTP'liler bu işçilere zorunlu olarak ilgi göstermeye başladılar: İlk büyük trafik kazasında ölen Adıyamanlı işçilerin ailelerine taziyeye gidildi, Akın Birdal ve Gültan Kışanak Sakarya Arifiye'de “köpek pazarı” diye anılan tren istasyonunda bekleyen işçileri ziyaret ettiler, Sebahat Tuncel Polatlı'daki direnişe destek verdi vb. Bu tavır çok doğrudur ve desteklenmelidir. İşte hayat DTP'yi işçi-emekçi politikasına böyle çağırıyor. Umulur ki, DTP'li vekillerin işçi sınıfına ilgisi Kürtlerle sınırlı kalmaz!

Bahçeli'nin elini sıkmak!

DTP'li vekillerin Bahçeli'nin elini sıkması, solda inanılmaz bir hafiflikle karşılandı. En çarpıcı örnek Evrensel'den geldi. Gazete adına yazılan bir başyazıda (6 Ağustos 2007), burjuva medyasının bu olayı “Başlangıç güzel oldu” ve “Başladığı gibi gitsin” başlıklarıyla karşıladığı belirtiliyor, medyanın tavrının da gelecekte iyi olması gerektiği, Evrensel'in “Başlık gibi gitsin” dileğinde bulunduğu söyleniyordu. Olayın “bu iyi başlangıç” diye anılması da cabası! Soldaki siyasi harabiyeti pek az şey bu olay ve ona verilen tepkiler kadar açık gösterebilir. MHP faşist ve ırkçı bir partidir. “Bahçeli'nin Kürt sorunu konusundaki görüşleri belli değil, dolayısıyla el sıkılmamalıydı” diye “ilkeli politika” adına yapılan eleştiriler bile bütünüyle yanlıştır. MHP'nin faşist bir parti olmaktan uzaklaştığına dair tek bir belirti yoktur, görüşleri de açıktır. Faşizmin eli sıkılmaz. Faşizm eli sıkılınca yumuşamaz. Faşizm, kitle gücüyle ezilir! Bunun önkoşulu ise, kitlelerin faşizmi kavrayışını bulandıracak davranışlardan uzak durmaktır.

Bu açıdan bakıldığında Ufuk Uras'ın da Bahçeli ile el sıkıştıktan sonra “Bahçeli ile ilk buluşma gerçekleşti” diye “şaka yapmış” olması olsa olsa bir kara mizah örneğidir. Diyelim ki, protokole uygun davranış Uras'ı Bahçeli ile el sıkışmaya zorladı. Peki “ilk buluşma” neyin nesidir? Başka ne biçimler altında buluşacaktır Uras Bahçeli ile? Uras, şaka ve kelime oyununu makbul bir politik üslup saymaya devam ettikçe belli ki daha çok çam devirecektir. Uras gazetecilere daha önce de Muhsin Yazıcıoğlu ile el sıkıştığını açıklamış. Kendisinin Hrant Dink konusunda çok duyarlı olduğu biliniyor. Öyleyse yarın kaçınılmaz olarak karşı karşıya geleceklerdir. O zaman bugünkü kibarlıklar niye? İşte faşizmin bu yüzden eli sıkılmaz!