Emekçiye trafik çilesi... (17-10-2007)

Trafik çilesine eklenen bu yarım milyon rakamı kapitalistleri pek memnun etmemişe benziyor. Çünkü geçen seneki rakamlara göre %20’lik bir azalma mevcut. Ben de kapitalist olsam gözümü bürüyen kâr hırsı ve anarşik doğam nedeni ile bu kadar araba nereye sığacak diye düşünmez niye bu sene geçen seneye göre az araba sattım diye üzülürdüm. Nasıl olsa Karayolları da Belediye de bana çalışıyor. Yollar doldu mu, iki tünel, bir yanyol, olmadı yeni bir köprü… Ne olacak Boğaz’a bir boğum daha olsa! Yeter ki arabalar satılsın. Kredi faizleri de düştü. Bir de şu vergi yükü biraz azalsa. O kadar istihdam sağlıyoruz değil mi ama? Bir sürü insan ekmeğimizi yiyor. Üretene biraz destek olmak lazım canım!

Yeni Boğaz Köprüsü “Boğaz”ın tarihi dokusunun boğazını mı daha çok sıkar yoksa bu trafik sorunu mu İstanbullu’nun ümüğünü sıkar kestirmek pek kolay değil. Ama kesin olan bu trafik sorunu değil yeni bir boğaz köprüsü ile boğazın tamamen doldurulup asfaltta kaplanması ile bile çözülemeyeceğidir.

Çözüm önerisi olarak bugüne kadar yüzlerce parlak fikir ortaya atıldı. Bazıları şükür ki uygulamaya konmadı bazıları ise sorunu daha da büyütmekten öteye gitmedi. Özellikle bu önerilerin en dahiyanelerini yerel seçimler yaklaştığında duymaya başlıyoruz. Dolayısıyla önümüzdeki seneyi iple çekiyorum şahsen. Marmara Denizi üzerine inşa edilecek bir otoyol bunlar arasında en dikkat çekici olanıydı. Bu proje gerçekleştirilemese de maalesef Boğaz Köprüsü’nden nakit gişelerinin kaldırılması ya da Metrobüs gibi sadece insanların ulaşımını daha da zorlaştıran saçmalıklardan maalesef yakamızı kurtaramadık.

Ancak bunların hiçbiri, bırakın sorunu halletmeyi, trafiği biraz olsun hafifletmiyor bile. Böyle olması da gayet normal. Bir otobüse tıklım tıkış yüzlerce insan sığabiliyorken, bu yüz kişi kendi otomobilleri ile seyahat edebilselerdi trafiğe en az 100 tane daha otomobil eklenmesi gerekirdi. Dolayısıyla hayatı kolaylaştırılması gereken toplum katmanı, kamyon ufağı cipinde tek başına seyahat eden kalantor tiplemesi değil, balık istifi gibi otobüste, metroda, vapurda seyahat eden sade vatandaş Ahmet Efendi olmalıdır. Özellikle içinde bulunduğumuz Ramazan ayında trafikte zuhur eden toplumsal asabiyet göz önüne alındığında bu, başlı başına toplumsal huzuru bozacak bir durumdur. Zira balık istifinde yer alan birisi olarak ister istemez tek başına seyahat eden sürücülere ara sıra nefretle baktığımı itiraf etmek isterim.

Sadece toplumsal barışı sağlamak adına bile, tam tamına 6 durağı olan metrolar inşa etmekle değil, gerçekten insani bir toplu taşıma sistemi kurmakla uğraşılması gerekir. Ancak problem de tam olarak burada ortaya çıkıyor. Eğer herkes daha ucuz, daha az stresli, doğaya daha saygılı toplu taşıma araçlarını kullanırsa kapitalistlerin ürettikleri arabaları kim satın alacak? Neticede kapitalizm esas olarak bu şekilde çalışır. Emeğini sömürdüğün işçilere, emekçilere ürettirdiğin malları satarak.

İşe bu yönden bakınca kapitalistler olmasa bu İstanbul’u ne güzel yönetir işçi ve emekçiler diye düşünmeden edemiyor insan.