Cepheyi yarmak! (06-12-2007)

İşçi Mücadelesi, yıllardır ulusal solun ve faşizmin toplumda hızla yayılan etkisine rağmen, ABD’nin Türkiye’yi bölme planlarının uydurma olduğunu kitlelere anlatmaya çalışıyor. 73 milyonluk nüfusuyla, Ortadoğu’nun İsrail’den sonra en gelişkin sanayisiyle ve en güçlü ordusuyla, Batı emperyalizmiyle her yönüyle bütünleşmiş tek Müslüman ülkesi konumuyla, İsrail’le ittifakıyla, AB kapısının eşiğine gelmiş 55 yıllık NATO üyesi Türkiye’nin gözden çıkarılmasının ABD için Ortadoğu’da, Kafkasya’da, Orta Asya’da intihar anlamına geleceğini, ABD’nin sadece Türkiye’yi Ortadoğu’da kendi çizgisine getirmeye çalıştığını söyledi. Kürt hareketine karşı yardımını Türkiye’nin İran’da ABD savaşına destek vermesine ve Kuzey Irak’taki Kürt yönetimiyle olumlu bir ilişkiye girmesine bağladığını belirtti. Irak’ın Kürt önderliğinin koşullar olgunlaştığında Türkiye’deki Kürt hareketine sırtını çevireceği, 90’lı yıllarda yaptığı gibi Türkiye’nin bu hareketi ezmesine yardım bile edeceği konusunda uyarılar yaptı. Bugünkü Türkiye’de solculuk adına milliyetçiliğin ve yurtseverliğin halkı aldatmak anlamına geldiğini haykırdı.

5 Kasım kimin haklı olduğunu açıkça ortaya koymuştur. 5 Kasım’dan itibaren Kürt hareketinin karşısında tam anlamıyla bir cephe oluşmuştur. ABD, AB, Irak merkezi hükümeti ve Kuzey Irak Kürt yönetimi, Kürt hareketini ezme çabasında Türkiye’nin yanında yer almaktadır. Plan yavaş yavaş belirginleşmektedir. Türkiye Kuzey Irak’taki Kürt yönetimini himayesine alacak, bunun karşılığında Barzani Türkiye’nin Kuzey Irak’a operasyon yapmasına karşı çıkmayacak, PKK askeri olarak, DTP hukuki ve siyasi yöntemlerle tasfiye edilecek, Türkiye’nin Kürt halkı da AKP-Barzani ittifakının siyasi önderliğine tevdi edilecektir. ABD büyükelçisinin bir ABD Kongresi üyesiyle birlikte giriştiği operasyon, ABD’nin DTP’ye de sırt çevirdiğini açıkça gösteriyor. AB çeşitli ağızlardan bu cephenin ardında olduğunu ifade etmiştir. Barzani’nin Ekim ve Kasım aylarındaki ateşli demeçlerinden eser yok. Türkiye’de ise Türk Silahlı Kuvvetleri ile daha birkaç ay önce cepheden hücum ettiği AKP hükümeti arasından su sızmıyor. Baykal ise yüz seksen derecelik bir dönüşle Kuzey Irak’taki Kürt oluşumuna kucak açmış bulunuyor. ABD’nin on altı yıldır savunduğu, Kuzey Irak üzerinde Türk himayesine dayanan ve Özal’ın İkinci Cumhuriyet projesine esin kaynağı olan politika büyük mesafe kaydetmiştir. Henüz bunun resmi politika haline geldiğini söylemek için erken, ama Kuzey Kıbrıs’tan sonra Kuzey Irak gelecekte çok tartışılacaktır.

İşçi Mücadelesi, operasyon tehdidi karşısında “Kürtlerle barış, ABD’yle savaş!” demişti. 5 Kasım’ın ortaya koyduğu formül bu şiarın doğruluğunu tersinden kanıtladı: “ABD’yle barış, Kürtlerle savaş!”

Türkiye solunun büyük bölümünün Kürt ve Ortadoğu politikası iflas etmiştir. Liberallerin Kürt hareketini bölmeye, DTP’yi evcilleştirmeye yönelik politikası, şimdi Hürriyet gazetesine “PKK’den kopmadıkça DTP ile görüşmem” diye demeç veren ABD Büyükelçisi Ross Wilson’un politikasıyla örtüşüyor. DTP ile görüşmeyen ABD Büyükelçisi ile yemek yemeyi içine sindirebilen Ufuk Uras herhalde bunun farkında olmalı! Ulusal solcular, şimdi çok yücelttikleri Türk Silahlı Kuvvetleri’nin ABD istihbaratıyla yapacağı operasyonları kutluyor olmalılar. Halka yıllarca ABD ile PKK’nin aynı saflarda olduğunu söyleyenler, şimdi kendilerinin ABD ile aynı safta oluşunu acaba nasıl açıklayacaklar?

Ama Kürt solu için de bütün bir dönemin sonu gelmiş bulunuyor. Yıllardır ABD’nin Ortadoğu politikası ve AB’nin sözde demokrasi şampiyonluğu konusundaki yanılsamalara dayalı politika çöktü. Türkiye’nin sözde liberal burjuvazisine, AKP’ye, hatta faşist harekete uzanan eller havada kaldı. Kürt burjuvazisinin bir kısmı, hava değişikliğinin kokusunu çabucak aldı ve Kürt hareketini terk ederek AKP ve Barzani saflarına hicret etti. Barzani ise Türkiye devletiyle uzlaştı. İşçi Mücadelesi Kürt hareketini yıllar boyunca uyardı. Bu yolun çıkmaz yol olduğunu anlatmaya çalıştı. Bugün Kürt hareketi adına yapılan resmi açıklamalar bütün bu uyarıların doğruluğunun açık kanıtıdır. Kürtlerin gerçek dostlarının doğruyu söyleyenler olduğu, sağcılaşma ve liberalleşme yarışında Kürtlerin peşine takılıp gidenlerin harekete iyilik yapmamış olduğu gün gibi açık.

Yapılacak şey ortada. Kürt hareketi bugün, bir avuç sosyalist parti ve hareket ile iyi ilişkileri dışında bütünüyle yalnız. Karşısında gerçek bir gerici cephe oluşmuş durumda. Cepheyi yarmanın, yalıtılmışlığı aşmanın tek yolu Kürt hareketinin yüzünü emekçilere dönmesidir. Meclis kürsüsü DTP’ye büyük bir avantaj yaratıyor. Oradan işçi sınıfı ve emekçilerin haklarını ve çıkarlarını sermayenin neo-liberal saldırısına karşı radikal bir tarzda savunmak, işçilerin ve emekçilerin Kürt hareketinin burjuvazinin değil, kendi gözlerinden görmesini sağlayacaktır. Buna paralel olarak sendika hareketine ve meslek örgütlerine doğru bir ittifak atağı Türkiye’de yepyeni bir siyasi ortam yaratacaktır. Tek yol budur. Burada sosyalist hareketin üzerine düşen esas görev, her şeyden önce Kürtlere yönelen saldırıya karşı dayanışmadır. Örgütsüz bir halk haklarını elde edemez. Ama dostluk ancak doğruyu söyleyerek yapılır. Doğru olan ise Kürt hareketinin yüzünü artık Kürt ve Türk emekçilerine çevirmesidir.