Annapolis zirvesi: Oslo'dan sonra ikinci ihanet (17-12-2007)

Bundan önceki sayısız zirvede de aynı yaklaşım benimsendiği için çözüm yolunda bir adım dahi atılamamıştır. Olmert, Haaretz'e verdiği demecinde, "İki devlet çözümünün çöktüğü gün gelir ve biz (işgal) topraklarındaki Filistinliler dahil Güney Afrika tarzı eşit oy hakkı mücadelesiyle karşılaşırsak, işte bunun olduğu an İsrail Devleti biter" diyerek bu gerçeği kendi sözleriyle bir kez daha ortaya koymuştur. İsrail temsilcileri masa başına otururken, İsrail’in ırkçı ve dinci Siyonist kimliğinin kabul edilmesini istiyor. Böylece Filistinlilere yaptıkları zulmün meşrulaşmasını amaçlıyor. Tüm bunlar kabul edildikten sonra varsın Filistinliler birbirinden kopuk toprak parçaları üstünde gerçek bir egemenlikleri olmaksızın ve İsrail’in ekonomik, askeri ve siyasi denetiminden tam anlamıyla kurtulmaksızın devletçilik oynasınlar. Bunun alternatifi ise Yahudi ve Arap halklarının laik ve demokratik tek bir Filistin devleti altında eşit haklarla ve kardeşçe yaşaması.

Filistin davasının başlangıcından itibaren benimsenen bu program hiçbir zaman sözde barış zirvelerinin gündemine yerleşmiyor. Neden mi? Nedeni açık. Çünkü İsrail Siyonizmi “İki devlet çözümünün çöktüğü gün”ü İsrail devletinin sona ereceği gün olarak görüyor. Bununla birlikte korsan bir devlet olarak Filistin topraklarına yerleşmiş olan İsrail, Ortadoğu’da ABD emperyalizmiyle işbirliği içindeki başat gerici güçtür. Bu korsan devletin varlığı tek başına Filistinlilerin haklarıyla çeliştiği için ve Siyonizmin tarihsel hedefleri Ortadoğu’da yayılmak ve Arapları yenilgiye uğratmak olduğu için tüm Ortadoğu halklarının çıkarı (buna savaşın acılarını yaşayan İsrailli Yahudi emekçiler de dahildir) iki devletli çözümde değil yukarıda söylediğimiz gibi tek devletli çözümdedir. İşte halkların çıkarıyla emperyalizm ve Siyonizmin çıkarı tam tamına zıt olduğundandır ki bu sözde barış zirvelerinde Filistin sorununa bir çözüm bulunamamaktadır.

Annapolis zirvesine damgasını vuran esas olgu ise Filistin ve Arap cephesi içinde çatlak yaratma çabasıdır. Suriye’nin Golan Tepeleri’ni pazarlık konusu etmek anlamında sürece dahil edilmesi bu çerçevede değerlendirilmelidir. Bu yüzden barış arayışı perdesinin ardında ABD ve İsrail, Mahmut Abbas’ı Hamas’ın karşısında güçlendirmek ve Filistin hareketine işbirlikçi bir önderliğin hâkim olmasını sağlamak için yoğun bir çaba sürmektedir. Nitekim görüşmeler sırasında Filistin’de Hamas ve Abbas’ın lideri olduğu El-Fetih arasında çatışmalar yaşanmıştır. İşbirlikçi politikalar ve yolsuzluklar dolayısıyla halktaki desteğini yitiren ve parlamento seçimlerini Hamas’a kaybeden Abbas kaybettiği gücü ABD ve İsrail’in desteğiyle yeniden toparlama amacındadır. Annapolis zirvesinden sonra görüşmelerin 12 Aralık’taki yeni bir zirveyle devam edeceği açıklanmıştır. Elbette ki bu zirvede de halkın seçilmiş meşru temsilcisi konumundaki Hamas değil Mahmut Abbas ve El-Fetih muhatap alınacaktır. Hamas’ın muhatap alınmamasının anlamı -siyasi görüşlerinden ve benimsediği gerici ideolojiden bağımsız olarak, gerçek bir çözümün değil Filistin direnişinin dize getirilmesidir.

Barış ve çözüm başta Filistin olmak üzere Ortadoğu halklarının duymaktan bıktıkları kelimeler olmuştur artık. Ortadoğu halkları barış ve çözümü gerçek anlamıyla görmek istemektedirler. Emperyalizm hiçbir yere barış, özgürlük getirmemiştir. Ortadoğu ve Filistin’e de getirmeyecektir. Filistinli mültecilerin geri dönüş hakkının tanınmasını, Arapların ve Yahudilerin kardeşçe yaşayacağı tek bir devleti içeren çözümün direniş ve mücadeleden başka bir dayanağı olmayacaktır.