Kıdem Tazminatı: Burjuvazinin “gündemde olmayan” gündemi

Kıdem tazminatı, bir kez daha Türkiye'nin gündemine girdi. Önceki seferlerde olduğu gibi, bu sefer de ortada bir bakanın ya da AKP'linin açıklaması yok. Basın kendiliğinden ortaya çıkıyor, konuyu gündeme getiriyor görüntüsü hakim. Durum elbette böyle değil. AKP, burjuvazinin örgütleri ile bu konuyu uzun süredir analiz ediyor, ne zaman ve ne şekilde kıdem tazminatına saldırması gerektiğini kestirmeye çalışıyor.

Yasa hazırlıklarında son durum

Geçtiğimiz ay, burjuva basınında yine kıdem tazminatı haberleri yoğunluk kazanmaya başladı. Bu haberlerde, daha önceden de öngörülen, patronun kıdemle olan bağının koparılmasından dolayı işçiyi işten çıkarmasının çok daha kolaylaşacağı gerçeğinin yanına, bazı ayrıntılar da eklenmiş görünüyor.

Bu haberlere göre, mevcut uygulamada kıdem tazminatı en son brüt ücretle hizmet süresinin çarpımı şeklinde hesaplanırken, yeni uygulamada aylık ücretin yüzde 4'ü hesaplanacak. Yani, yüzde 4 x 12 ay = yüzde 48. Demek ki artık, brüt ücretin yarısı ile hizmet süresi çarpılacak, kıdem tazminatı miktarı yarı yarıya azalmış olacak!

Başka bir yenilik, eskiden olmayan bir koşulun eklenmiş olması. Buna göre, eskiden yıl sayısına bakılmazken, artık kıdem tazminatı alabilmek için 15 yıl çalışmış olmak ve 3600 günü doldurmak gerekecek. Bu durumda da, size kıdem tazminatınızın yarısı ödenecek. Kalanını ise emekli olunca alacaksınız. Kıdem tazminatınızın tamamını alabilmeniz için, beş yıl boyunca bir iş bulamamış olmanız gerekecek.

AKP, uzunca bir süredir özel emeklilik sistemini güçlendirmek için düzenlemeler yapıyor. Vergi avantajları vb yanında, anlaşılan o ki yeni önlem, işçi sınıfının kıdem tazminatı fonunun da bu alanda faaliyet gösteren sermayeye peşkeş çekilmesi. Basında yer alan haberlere göre, kıdem tazminatı fonuna yapılan ödemeler Emeklilik Gözetim Merkezi'nde toplanacak. Buradan da özel emeklilik şirketlerine aktarılacak. Bunun bir sonucu daha var. Daha önceki uygulamalarda kıdem tazminatı tutarından herhangi bir vergi kesilmesi söz konusu değildi. Basında çıkan haberlerde ise, kıdem tazminatının fonda değerlenmesinden gelir vergisi kesileceği söyleniyor. Yani, ödenen kıdem tazminatı tutarı bir kez daha azalacak.

Mevcut durumda evlenen bir kadın, evlendikten sonra bir yıl içinde işten ayrılırsa kıdem tazminatının tamamını alıyor. Ancak yeni düzenleme ile bunun kaldırılacağı söyleniyor. Yine askere gidenlere yapılan kıdem tazminatı ödemeleri de yeni düzenleme ile kaldırılıyor.

Yeni düzenlemeyle patronların ödediği işsizlik sigortası priminin de yüzde 2'den yüzde 0,5'e düşürülmesi planlanıyor. Düzenlemenin patronlara açıkça kıyak yapan en önemli maddelerinden birisi de bu.

Aslında saldırı ve hak kayıpları o kadar açık ki, burjuva basınında dahi son “taslağa” ilişkin çıkan haberler, “çalışanlara şok” gibi başlıklarla verildi. Buna karşılık, bazı yayın organlarında, ev alacak olanlara kıdem tazminatının yarısının hemen ödeneceği söyleniyordu. Allah sevdiği kuluna eşeğini önce kaybettirir, sonra buldururmuş, o hesap! DİSK'in hesabına göre, asgari ücretli bir işçinin kıdemi ile ev alması için 221 yıl çalışması gerektiği gerçeği bir yana, kıdem tazminatında yapılacak onca hak kaybından sonra, devlet, semirsin diye bunca çaba sarf ettiği inşaat sektörüne harcayacaksak, alın hadi bakalım paranın yarısını doya doya harcayın diyor.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik ise, Nisan ayında yaptığı bir açıklamada, çalışanların sadece yüzde 8'inin kıdem tazminatı alabildiğini söylemiş ve “müjdeyi” vermişti: fon sistemine geçilmesi. Buradan geleceği kestirmek zor değil. Şu anda işçilerin yüzde 8'inin patronu bu ödemeyi yapıyorsa, fon kurulduğunda yine bu kadarı fona parayı yatıracak. Ödeme yapmayan “işverenin” prim borcuna büyük ihtimalle en yakın zamanda bir bahane bulunup af gelecek. Bu durumda, ödemeleri devlet üstlenecek. Yani ödemeler, vergilerden finanse edilecek. Vergileri asıl olarak kimin ödediği ortada. İkinci bir olasılık olarak da bir süre sonra Erdoğan çıkacak, alışılmış şekilde bir elini ve kaşlarını havaya kaldırarak, “kıdem tazminatları ödenemiyor, bunları topluca işsizlik fonundan karşılayacağız” diyecek, karşı çıkanları da “millet iradesine karşı gelmekle” suçlayacak.

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, basında çıkan haberlerin ardından yine aynı şeyi söyledi, bu konuda bir çalışmamız yok, başbakanımız bu konuda uzlaşı istiyor! Bülent Arınç, bu açıklamanın ardından, Çalışma Bakanı bile sahiplenmiyorsa, buna tasarı diyemeyiz demiş bulunuyor. Ancak bakanın açıklamaları daha dikkatli incelenirse, satır aralarında, henüz sosyal taraflarla taslağı ele almış değiliz dediği görülecektir. Bu şu anlama gelir, henüz sendika bürokrasisi ile pazarlıklarda istenilen noktaya gelemedik. Çünkü aynı haberlerde bakanın yine satır aralarında hemen bu meselenin önünde ya da sonunda Toplu İş İlişkileri yasasını telaffuz ettiği görülüyor. Bakan açık açık, kıdeme evet desinler, yoksa sadece birkaç sendika ayakta kalabilir demeye çalışıyor.

Peki, kıdem tazminatının gasp edilmesi AKP'nin gündeminde varsa, o halde bakan neden bunu saklama ihtiyacı duyuyor? Bunun nedeni, AKP'nin böyle kapsamlı bir saldırıyı işçi sınıfını ürkütmeden yapmak istemesi. Muhtemelen, AKP'nin gizli görüşmeleri sadece burjuvazinin örgütleri ile yapılan teknik çalışmalardan ibaret değildir. Sendika bürokrasisinin de satın alınması, AKP'nin diğer bir uğraşı olsa gerek şu aralar. Daha önce söylemiştik, sendikalar kıdem tazminatına yönelik saldırı karşısında da geçtiğimiz dönemde torba yasa karşısındaki tavırlarını takınırlarsa, AKP bu düzenlemeyi rahatlıkla meclisten geçirecektir. Şimdiye kadar sendikaların yaptıkları grev tehditleri, umalım ki ciddiyetle ve hep beraber uygulanabilsin.

 *  *  *

Yırtıp atmamız gereken bir belge: UİSB

Kıdem tazminatı ile ilgili düzenlemeler Ulusal İstihdam Stratejisi Belgesi (UİSB) adı verilen belgenin de içeriğinde yer alıyor. AKP'nin işçi sınıfına saldırısının harekât planı niteliğindeki UİSB, “işveren” üzerinde işçiden kaynaklandığı iddia edilen yükü azaltmak amacıyla kıdem tazminatının bir fona devredilmesini içeriyor. Dolayısıyla, kıdem tazminatının fona devredilmesi, UİSB'nin önemli bir parçası. Peki nedir UİSB? Daha önce gazetemizde açıklamıştık, yinelemekte yarar var. Temel olarak “işgücü piyasasının katılıklarına” karşı burjuvazinin taleplerinin AKP tarafından bir program haline getirilmesi ve uygulamaya hazırlanmasıdır bu belge. İşgücü piyasasında katılık denen şey, işçinin işten çıkarılmasını zorlaştıran hükümlerin varlığı!

2012 yılının Şubat ayında Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, kayıtdışılığı “zulüm ve bu ülkenin en büyük ayakbağı olarak nitelendiriyordu. Ne kadar sevindirici değil mi? Sanırsınız ki bakanımız kayıtdışı istihdam edilen işçilerin sorunlarına parmak basacak. Ancak Sabah Gazetesi'nde 23 Şubat 2011'de yayınlanan haberin gerisi durumu özetliyor. Bakan diyor ki; işgücü piyasalarımız katı değil, esnek olmalı, Avrupa'da, Amerika'da bu sağlanmış durumda. Türkiye'de ise, kayıtdışı sektörde esneklik sonsuz, ama kayıtlı işçiler açısından Türkiye, dünyanın en katı rejimlerinden birisine sahip. Hemen ardından, bu katılığı doğurduğunu söylediği unsurlardan kıdem tazminatının ele alınması gerektiğini belirtiyor. Eh, demek ki, burjuvazi için asıl zulüm, kayıtlı olmak, kayıtlı işçi çalıştırmakmış. İşte size, AKP'den itiraf!

İstihdam stratejisi belgesinde ise durum oldukça net. Yeni uygulama “işverene” ilave bir yük getirmeyecekmiş. Üstelik, sıkı durun, kıdem tazminatının bir bölümü için kaynak olarak da, işsizlik sigorta fonu gösterilecek. Yani, işçi sınıfı, işten çıkarıldığında kendi kendine ödeme yapacak.

Yine aynı belgede, kıdem tazminatı miktarının uzun vadede OECD ortalamasına çekileceği belirtiliyor. Bu, kıdem tazminatı ödemelerinde önemli bir azalma anlamına geliyor. Çünkü OECD ortalaması, Türkiye'deki ödemenin altında kalıyor.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2012 tarihli 34. sayısında yayınlanmıştır.