Sivas 2 Temmuz 1993: katliam ve gözdağı

Bir çok Alevi demokrat ve aydınının maalesef hâlâ “laikliğin teminatı” olarak gördüğü ordunun bu olayda gerici yobaz güçlerle girdiği anlamlı işbirliği burjuvazinin İslamcısıyla Batıcısıyla; işçi sınıfına, Kürtlere, özellikle Alevilere dost olmadığını; tam tersine birbiriyle zaman zaman boğaz boğaza gelen burjuvazinin bu iki kanadının ilerici toplumsal muhalefete karşı kayıtsız şartsız işbirliği yaptıklarını bir kez daha gösterdi.

 

Bundan tam 19 yıl önce bir Cuma akşamı Sivas’ta “öfkeli bir kalabalık” Pir Sultan Abdal şenliklerine katılanların kaldığı Madımak Oteli’ni yakarak onlarca yazar, sanatçı ve aydını katletti.

1993 yılının Temmuz ayında, Sivas’ta, yani Pir Sultan Abdal’ın Hızır Paşa zulmüne başkaldırdığı kentte Pir Sultan Abdal Şenliklerinin dördüncüsü konserler, söyleşiler, oyunlarla gerçekleştiriliyordu. Aziz Nesin’in bazı sözlerini ve hatta o kentte bulunmasını bahane eden gericiler adım adım katliamı örgütlediler. Yerel “Hakikat” gazetesinin “Müslüman mahallesinde salyangoz sattılar” manşet ve haberi ile “Müslüman Kamuoyuna” başlıklı azmettirici bildiri katliamı örgütleyen ve binlerce kişiyi otelin önüne gitmeye teşvik eden planlı çalışmalardan sadece ikisi.

Cuma namazından çıkan yaklaşık bin-bin beş yüz kişilik grup Pir Sultan Abdal şenliklerinin kentte yapılmasına izin veren valiyi protesto etmek üzere önce Hükümet Konağı’na oradan Kültür Merkezi’ne giderek Arif Sağ konserini izleyenlere saldırmıştır. Konseri izleyenler kendi güçlerince kendilerini savunmuş, polis ve jandarma gerici saldırıyı önlemek bir yana adeta onlara nezaret etmiştir.

Sayıları saatler içinde on beş bini bulan kalabalık Madımak oteli önünde toplanmış, on binler taşlarla otelin etrafını sarmışken jandarma kentin değişik yerlerinde kuyumcunun önü, bankanın önü gibi yerlerde güvenlik önlemi alarak (!) ve sonrasında bir ara otele yaklaşıp sonra ne hikmetse (!) geri çekilerek gericilere katliam için adeta gerekli izni vermiştir.

Emniyet güçlerinin ve jandarmanın olay sırasındaki tutumu, gereken önlemleri almaması; Genelkurmay Başkanlığı’nın olay nedeniyle açılan soruşturma sonrasında dönemin garnizon komutanının herhangi bir ihmalinin olmadığına hükmetmesi, katliam sanıklarının ve sorumlularının hak ettikleri cezaları almaması, bir çoğunun ceza almak bir yana yargılanmaması; katliamın tek sorumlusunun “gerici yobaz-öfkeli kalabalık” olmadığını gösterdi.

Dönem, işçi sınıfı muhalefetinin, Kürt hareketinin, yok sayılan, katledilen Alevilerin 12 Eylül rejimi karşısında yeniden ayağa kalkmaya yöneldiği, örgütlendiği, sesini çıkardığı bir dönemdi. Sivas katliamı 90’ların, imhacı, inkarcı, yargısız infazcı politikalarının gericiler eliyle Aleviler ve sanatçılar/aydınlar üzerindeki bir uygulamasıydı.

Bir çok Alevi demokrat ve aydının maalesef hâlâ “laikliğin teminatı” olarak gördüğü ordunun bu olayda gerici yobaz güçlerle girdiği anlamlı işbirliği burjuvazinin İslamcısıyla Batıcısıyla; işçi sınıfına, Kürtlere, özellikle Alevilere dost olmadığını; tam tersine birbiriyle zaman zaman boğaz boğaza gelen burjuvazinin bu iki kanadının ilerici toplumsal muhalefete karşı kayıtsız şartsız işbirliği yaptıklarını bir kez daha gösterdi.