Metal grevlerinin coşkusu kampımızda!

Sabah oturumunda Sungur Savran, Türkiye’nin siyasi durumu ve devrimci Marksistlerin görevleri üzerine bir sunuş yaptı. Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) Mart ayında yapılan 3. Kongresi’nde Türkiye’deki durum ve partinin görevleri üzerine aldığı karardan hareketle konuşmasına başladı. Kararın birtakım kilit noktalarını özetledikten sonra, o zamandan bu yana ortaya çıkan en önemli gelişmeler üzerinde durdu. 7 Haziran seçimlerini, Tayyip Erdoğan’ın ve AKP’nin Gezi ile başlayan halk isyanı ve 6-12 Ekim Kobani (Kobanê) ile başlayan serhildanda yaşadığı yenilgilerin bir tescili olarak el aldı. Bu bakımdan, DİP’in solun her şeyi parlamentarizme bağlayan yaklaşımından köklü biçimde ayrıldığını vurguladı.

Savran, HDP’nin 7 Haziran seçimleri sonrasında yürüdüğü yolu pasiflik olarak tespit etti. Bu eleştiriye bağlı olarak, Tayyip Erdoğan’ın seçimin hemen ardından kendini çok zayıf bir konumda bulmasına karşılık, bugün inisiyatifi yeniden eline almış olmasının altını çizdi. Savran’ın vurguladığı son nokta, büyük fiili metal grevi idi. Bu grevi, 1980’de açılan, sınıf mücadelesinde durgunluğa yaslanan dönemin sona erişini müjdeleyen bir gelişme olarak değerlendirdi.

Oturum, birçok yoldaşın soru-cevap ve katkılarıyla zenginleşen tartışma bölümünün ardından sona erdi.

Metal grevleri

Öğleden sonra, metal işçisi bir yoldaşımızın başkanlığında, Metal grevleri: deneyim, analiz, görevler başlığını taşıyan oturum gerçekleştirildi. Sunumu yapan Levent Dölek yoldaşımız, ilk bölümde, Ocak 2015’te, Birleşik Metal-İş’in yasaklanan grevinin gelişme sürecini, grevin hangi metal fabrikalarında nasıl bir seyir izlediğine kısaca değindi. 

Daha sonra, Mayıs ayında, Bursa’da başlayıp İzmit, Ankara, Eskişehir’deki birçok metal fabrikasına yayılan büyük fiili metal grevleri dalgasını, Devrimci İşçi Partisi’nin (DİP) grev sürecine nasıl müdahale ettiğini, DİP’in örgütlü olduğu fabrikalarda mücadeleye nasıl yön verdiğini tüm detaylarıyla anlattı.

Tartışma bölümü, oturuma katılan hemen her yoldaşın katkılarıyla çok verimli geçti. DİP’in örgütlü olduğu, Türkiye’nin çeşitli şehirlerinde faaliyet yapan işçi yoldaşlarımız ve sınıf çalışması yapan öğrenci yoldaşlarımız, grev sürecinde yaşadıkları deneyimleri paylaştılar. Bursa’da, İzmit’te, Ankara’da, Eskişehir’de greve giden metal fabrikalarında, işçilerle birlikte omuz omuza takip eden yoldaşlarımız, deneyimlerine dair analizlerini aktardılar. Bu büyük grev dalgasından çıkarılması gereken dersleri Devrimci Marksizm’in sınıf politikası perspektifiyle tartıştılar.

Oturumda, grevler dalgasının Gebze ve Manisa’daki metal fabrikalarında yarattığı artçı sarsıntıların  nasıl bir seyir izlediği de konuşuldu. Yaklaşık beş yıldır, metal fabrikalarının bulunduğu her bölgede, metal işçilerinin mücadelesine destek olan Metal İşçisinin Sesi (MİS) bülteninin, greve çıkan her fabrikadan işçilerin bizzat gönderdiği haberlerle sınıf dayanışmasının güçlenmesine önemli katkılarda bulunduğu vurgulandı. Grev sürecindeki her aşamada güncellenen sayılarıyla MİS’in, metal işçilerine mücadeleyi zafere ulaştırmak için izlenebilecek yöntemleri anlattığı, “bu grev hepimizin grevi” şiarıyla da, diğer sektörlerde çalışan emekçileri metal işçisine destek olmaya çağırdığı da ifade edildi.

Atölyeler

Haber yazımı atölyesini yöneten yoldaşımız ilk olarak, DİP’in yayınladığı haberlerde propagandanın başat öneme sahip olduğunu söyledi. Atölye öncesinde dağıtılan bozuk haber örneği üzerinden, sıklıkla karşılaştığımız anlatım bozuklukları, imla ve noktalama hataları düşük cümleler tüm katılımcıların katkılarıyla düzeltildi. İşçi sınıfı partisinin, karmaşık bir dil yahut süslü cümlelerle değil, akıcı, basit ve anlaşılır bir dille yazılmış haberler aracılığıyla işçi sınıfına ulaşması gerektiği ifade edildi.

Bireysel ve toplu iş hukuku atölyesini hazırlayan yoldaşlarımız öncelikle, grev ve direniş ziyaretleri sırasında, işçiler tarafından sıklıkla sorulan soruları ortaya koydular. Toplu iş sözleşmeleri sürecine, mücadele perspektifinde işçilerin hukuki yolları nasıl kullanması gerektiğine değindiler. Sendikalı olmanın ve örgütlü mücadelenin işçi sınıfı için hayati önem taşıdığını vurguladılar. Buradan hareketle yapılan tartışmalarda, işçi sınıfı için uzun vadeli kazanımların sadece hukuki mücadele ile değil, asıl olarak fiili mücadeleyle elde edilebileceği vurgusuyla atölye çalışması sona erdi.

Kampımızın ilk gününden bu yana çalışmalarını sürdüren tiyatro atölyesinin gösterimi ve müzik atölyesinin dinletisi ile program devam etti.

Tiyatro atölyesinin katılımcıları tarafından kolektif olarak yazılan ve hazırlanan oyunun konusu, emekçi bir kadının maruz kaldığı baskılar ve zorluklara karşı ürettiği şaşırtıcı çözüm idi. Oyunun alternatif finalinde ise, çözümün bireysel intikam yöntemleri ile değil, emekçi kadınların örgütlü mücadelesi ile mümkün olacağı vurgusu öne çıktı.

Müzik atölyesinin hazırladığı Kürtçe ve Türkçe şarkılar hep bir ağızdan coşkuyla söylendi. Bir yoldaşımız halk ozanı duyarlılığıyla kendi yazdığı şarkıları bağlama eşliğinde söyledi. Bu şarkılar büyük alkış aldı. 

Kamp ateşimizi, etkileyici bir konuşma sonrasında yakan yoldaşımız, “Devrim ateşini yakana kadar hep birlikte mücadeleye devam!” dedi. Konuklarımız, dostlarımız ve yoldaşlarımızın büyük bir çember kurarak çektiği halayların coşkusuyla etkinlikler sona erdi.