Pozantı M(ezalim) Tipi Cezaevi

Türkiye Pozantı M Tipi Çocuk Cezaevi’nde cinsel ve fiziksel işkenceye maruz kalan çocukların haberiyle sarsıldı. Pozantı’da kalan çocuklardan öğrendiklerimizle sefil düzenin insanı insana ve insanı kendisine nasıl yabancılaştırdığı bir kez daha gözler önüne serildi. Bu tam bir barbarlık hikayesidir. Sistemin bekçilerinin küçücük çocukları, bizim çocuklarımızı iflah olmaz bir canavar iştahıyla yutma isteğinin hikayesidir.

Adana’nın Pozantı İlçesi’ndeki 282 kişi kapasiteli Cezaevi’nde yaşanan taciz, tecavüz ve diğer işkencelerle ilgili savcılık geç kalınmış bir soruşturma yürütmeye başladı. Yaşları 13 ile 17 arasında değişen çocukların yaşadıklarını İnsan Hakları Derneği’ne haber vermesi üzerine başlayan araştırmalar vahşeti açığa çıkardı. Çocuklar polise taş ve molotofkokteyli attıkları iddiasıyla tutuklanarak Pozantı Çocuk Cezaevi'ne konulmuşlardı.

 

Çocukların anlattıklarına göre, işkenceler sorgudan itibaren yani çocukların TEM’deki gözaltıları sırasında başlıyordu. Buradan itibaren devletin küfür ve dayağıyla tanışan çocukları, Pozantı Cezaevi’ne sevk edildikten sonra daha beter günler bekliyordu. Tecritte bırakılıyorlar, birbirleriyle konuşturulmuyorlardı. Paraları ellerinden alınıyor, sürekli dayak yiyorlardı. Çocuklardan biri karakoldaki dayakta kolunun yerinden çıktığını, doktorun buna dair rapor vermediğini, cezaevine sevklerinden sonra infaz koruma memurlarının da, terörist olduklarını söyleyerek kendilerini copla defalarca dövdüğünü, falakaya yatırdığını anlatıyor. Bir başkası bu işkencelere karşı çıkanların yeni dosya açılarak savcıya çıkarıldığını söylüyor. Hatta çocuklardan biri yemek içindeki etlerin seçilerek adli mahpuslar tarafından alındığını,  cezaevi yönetiminin adli mahpusları da çocuklara karşı kışkırttığını belirtiyor. Çocuklar onlardan da dayak yiyor ve kötü muamele görüyordu. A-3 koğuşunda kalanlar bu mahkumlara müdüriyet tarafından yetki verildiğini, bu yetkiye dayanarak da adli mahkum olan koğuş mesullerinin kendilerine her türlü eziyeti çektirdiğini tüm bulaşık ve çamaşırları yıkattırdıklarını anlatıyor. Cinsel taciz ve tecavüzün ise cezaevinde sürekli hale geldiğini ilettiklerinde hücre cezası verildiğini ifade ediyorlar.

Geçen yıl tahliye olanlar yaşadıklarını İnsan Hakları Derneği Mersin Şubesine aktarmaya karar verdiler. Çocukların yazılı başvuruları üzerine İHD Mersin Şubesi yöneticileri, o tarihte konuyu Türkiye İnsan Hakları Vakfı Adana Bölge Temsilciliği'ne bildirdi. Bunun üzerine Dr. Alev Aksungur başkanlığında 3 kişilik heyet Mersin'e giderek incelemelerde bulundu. Heyet üçü derneğe yazılı başvuruda bulunan 7 çocukla görüştü ve görüşme sonuçlarını 30 Haziran 2011'de rapor haline getirdi. Rapora göre "Çocuklar, özellikle Pozantı Cezaevi'nde oldukları süreçte, çırılçıplak soyunma, hakaret, aşağılama, öldürme tehdidi, anlamsız itaat etmeye zorlanma, dayak, elbiselerinin ellerinden zorla alınması, geceleri uyurken üzerlerine soğuk su dökme, 8 kişilik koğuşlarda 11-12 kişi tutulma işkencelerini görmüşlerdir.”

Bunun üzerine İHD Mersin Şubesi, konuyla ilgili suç duyurusunu 12 Temmuz 2011'de Ceza ve Tevkif Genel Müdürlüğü, TBMM İnsan Hakları İnceleme ve Araştırma Komisyonu ile Adana Cumhuriyet Başsavcılığı'na gönderdi. İHD Mersin Şube Başkanı Ali Tanrıverdi’nin verdiği bilgiye göre soruşturma sürerken Adalet Bakanlığı'nın izniyle bir heyet halinde cezaevine gidilmiş. Tanrıverdi, “ Ziyaretimizde o cezaevinin çocuklara uygun olmadığı, büyüklere göre yapıldığı, fiziki altyapısının hiç uygun olmadığı gerçeğini gördük. İki kez telefonla görüştüğümüz Adalet Bakanlığı Müsteşarı'na taleplerimizi ilettik. Sayın Müsteşar, bu konuyla ilgili olarak 2 bakanlık müfettişini görevlendirdiğini, bu müfettişlerin çok yönlü bir araştırma yaparak kimsenin gözün yaşına bakmayacaklarını, kimin ihmali varsa gerekli müeyyideyi uygulayacaklarını söyledi. Ama şu ana kadar iyileştirici somut bir adımın atıldığını söylemek mümkün değildir”. Tanrıverdi, soruşturma sırasında polislerin ailelerle çocukları karakola çağırdığını ve şikayetlerini geri çekmeleri yönünde baskı yaptığını da ekliyor. Polis böylece amacına ulaşıyor ve bazı çocuklar baskıya dayanamayarak şikayetlerini geri çekiyor.

Bunlar bile soruşturmanın nasıl savsaklandığını anlatmaya yeterken Adalet Bakanlığı bir açıklama yapıyor: “ İddialar kanıtlanamamıştır”.Demek ki Temmuz 2011’de, bu cezaevinden çıkan çocuklar eliyle aslında devletin yetkili kurumlarının en azından bu tarihten beri olaylardan haberi olduğu, hiç bir şey yapmadıkları ve her şeyi örtbas etmek istedikleri açık. Fakat son günlerde medyanın da el atmasıyla mesele yeniden gündeme gelince hükümet çözümü çocukları Sincan Cezaevi’ne nakletmekte buldu. Açıklamaya göre 4 kişi de görevinden alındı. Çocuklara psikolojik destek verileceği de belirtiliyor. Aman ne güzel! Doğrusu içimiz rahatladı. Bu olanların Sincan’da ya da başka bir yerde tekrarlanmayacağına dair bir garanti var mı? Devlet Kürt çocuklarını işkencecilerin, tecavüzcülerin eline teslim etmeye devam ettikçe, özgürlük mücadelesi veren bir halkın evlatlarını sindirmek için onlara her türlü işkenceyi reva görmeye devam ettikçe anaların yüreği nasıl rahatlar?

Çocukları hala cezaevinde kalan aileler ise feryat ediyor ve “ bizim de yüreklerimizi yakmasınlar” diyor. Bir ay önce tutuklanarak Pozantı Cezaevi’ne yollanan çocuklardan birinin annesi Emine C. yaklaşık 16 yıl önce koruculuk dayatması nedeni ile Şırnak’ dan göç etmek zorunda kaldıklarını ve Mersin’e yerleştikten sonra ırkçı yaklaşımlara maruz kaldıklarını aktararak, “Yaşadıklarımız bizi yeterince harap etti. Evimizden barkımızdan ailemize bir zarar gelmesin diye her şeyimizi bırakıp geldik şimdi ise çocuklarımızın böyle bir şey yaşadıklarını duyuyoruz. Bu durumda evimizde nasıl rahat durabiliriz?” diye soruyor. Oğlunun çok zayıfladığını, cezaevi yemeklerinin yenmeyecek kadar kötü olduğunu ve bu nedenle oğlunun aç kaldığını belirten anne, “Sofraya her oturduğumda ağlıyorum. Biz şimdi kafamızı yastığa nasıl rahat koyacağız. Her gün ya benim de oğlum bunu yaşarsa diye korkuyorum” diye isyan ediyor.

Bu gün Türkiye’de Terörle Mücadele Kanunu mağduru olan ve tamamı Kürt olan çocukların sayısı neredeyse 5000’ni bulmuş durumda. Bu olanlar bize kapitalist sistemin kendisini korumak için ihtiyaç duyduğu araçların ve insan varoluşunun alçalmasının bir sınırı olmadığını doğrudan ispat ediyor. Sistemin akbabalarının kadına ve çocuğa yaklaşımında insanlığın geldiği barbarlık evresi ifadesini buluyor. Devletin, bir halkın özgürlük savaşının verdiği korkuyla “Taş attınız, teröristsiniz” diyerek cezaevine kapattıkları hepimizin çocuklarıdır. Üstelik kendi hukuklarına göre de o cezaevinde bu çocuklar kendilerine emanettir! İşte size adalet, işte size devletin ve sistemin, bekaasını çocuklara işkenceyle nasıl sağladığına dair sefalet tablosu!

Bu meyanda anaların ve çocukların çığlıklarına cevap verilmelidir:

Pozantı Cezaevi derhal kapatılmalıdır.

Soruşturma hızla sonuçlandırılarak tüm sorumlular cezalandırılmalıdır.

Hapishanelerdeki insanlık dışı tecrit modeline ve işkencelere son verilmelidir.

Özel yargılama terörü sonlandırılarak, Terörle Mücadele Kanunu kaldırılmalıdır.

Unutulmamalıdır ki; gün gelecek devran dönecek, zulm ile abad olanın akıbeti emekçilerin iktidarında berbad olacaktır.