Halfeti’de gözler önünde işkence

Halfeti’de gözler önünde işkence

Şanlıurfa’nın Halfeti ilçesinde 18 Mayıs günü yaşanan çatışmada bir polisin ölmesinin ardından Halfeti ve Bozova ilçelerinden aralarında biri 13 yaşında olan üç çocuğun da bulunduğu toplamda 47 kişi gözaltına alındı. Aynı gün Şanlıurfa Barosu’na kayıtlı avukatlar, gözaltına alınan müvekkillerinin işkenceye maruz kaldığını bildirdi. İşkence “iddia”sı 20 Mayıs’ta sosyal medyaya yansıyan, Bozova Yaylak Jandarma Karakolu’nun bahçesinde çekilen, gözaltındaki kişilerin yüzüstü yere yatırılıp ters kelepçe uygulandığını gösteren görüntüler ile kanıtlandı.

Bu fotoğrafların ortaya çıkmasının ardından Şanlıurfa Başsavcılığı tarafından 21 Mayıs’ta bir açıklama yayınlandı. Savcılık açıklamasında “(...) yürütülen soruşturma kapsamında ‘terör örgütü üyeliği ve örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme’ suçlarından şu ana kadar toplam 47 (kırk yedi) şüpheli gözaltına alınmıştır. Şüphelilerin yakalanması ve gözaltına alınmaları ile birlikte yürütülen adli süreç usul ve yasalara uygun şekilde yürütülmektedir.(…)” şeklinde ifadelere yer verdi. Görüldüğü üzere işkence “iddia”ları savcılık tarafından doğrudan yalanlanmadı.

Engellemelerin amacı işkenceyi saklamak

Savcılık, işkence “iddia”larına karşı bir açıklama yapma ihtiyacı duymuştur. Bu nedenle adli sürecin usul ve yasalara uygun şekilde yürütüldüğü iddiasında bulunmuştur. Ancak usulsüzlük ve yasalara aykırılık gözaltı işlemlerinin hemen akabinde başlamıştır. İhbarlar üzerine karakollara giden avukatlara görüş kısıtlaması getirilmiş, bir kişiyle yalnız bir avukatın görüşebileceği üstelik vekaletnamesi olmayan avukatların görüşme yapamayacakları söylenmiştir. Avukatla görüşme hakkının sınırlanmasının hiçbir hukuki dayanağı olmadığı gibi avukat, soruşturma aşamasında savunma hakkı gereğince tüm işlemleri vekaletname olmadan yapabilir. Burada kalmamış, kısıtlama kalktığında da avukatların müvekkilleriyle özel görüşmelerine yine kanuna aykırı olarak izin verilmemiş, polis nezaretinde görüşme yapılabileceği iletilmiştir. Tüm bu engellemeler göstermektedir ki gözaltına alınan kişiler güvende değildir. İşkenceye maruz kalmışlardır ve işkence izlerinin görülmemesi için görüşmelere engeller getirilmeye çalışılmıştır.

Uğraşlar sonucunda bir takım engeller aşılmış ve avukatların bazıları müvekkilleriyle görüşebilmiş, bu görüşmede müvekkillerinin vücutlarındaki darp izlerini görmüşlerdir. Nitekim çok geçmeden sosyal medyaya bir fotoğraf yansımıştır. İşkencenin en somut kanıtı insanların ters kelepçelenerek yüzüstü vaziyette yere yatırıldığı bu fotoğraftır. Fotoğrafa dikkatli bakıldığında bazılarının sırtında postal izlerinin olduğu da görülmektedir. 23 Mayıs tarihinde serbest kalanlardan Mehmet Emin Yıldırım, aynı aileden dokuz kişi gözaltına alındıklarını, polislerin silah dipçikleriyle vurduklarını, oğlunun ayaklarının altının patladığını ve hastanede dikiş atılmasına rağmen doktorun raporuna neredeyse hiçbir şey yazmadığını anlattı. Ruken Deniz ise mahkeme sorgusunda kendisine elektrik verildiğini, başının yerlere vurulduğunu ve cinsel saldırıya maruz kaldığını anlattı. Gözaltı süresinin uzatılması da tüm bu anlatımları destekler niteliktedir. Çünkü artık gözaltı süresi bir hukuki gerekçe olmaksızın, işkence izlerinin biraz olsun geçmesi için uzatılmaktadır. Savcılığa göre “usul ve yasalara uygun şekilde” yürütülen adli süreç bu mudur?

Ters kelepçe de işkencedir

İşkence ve kötü muamele gerek uluslararası mevzuatta gerekse de ulusal kanunlarımızda yasaklanmıştır. Anayasa’nın 17. maddesi işkence ve eziyeti yasaklamış, hiç kimsenin insan onuruyla bağdaşmayan bir ceza ya da muameleye tabi tutulamayacağını hüküm altına almıştır. İşkenceyi gösteren fotoğrafa baktığımızda en önce görmemiz gereken bir husus var ki o da kişilerin karakol bahçesinde yüzüstü yere yatar vaziyette sıralanmasıdır. Bu başlı başına bir işkencedir, teşhirdir ve masumiyet karinesinin ihlalidir.

Aynı şekilde ters kelepçe de bir işkence yöntemidir. Kişilere hangi durumda kelepçe takılacağı Yakalama, Gözaltına Alma ve İfade Alma Yönetmeliği ile Ceza Muhakemesi Kanunu’nda belirtilmiştir. Yönetmelikte yalnızca karşı koyma, kaçma, kendilerine ya da başkalarına zarar verme ihtimali bulunan kişilere kelepçe takılabileceği söylenmiştir. Ters kelepçe ise hiçbir kanunda yoktur ve yasaktır.

Anayasa Mahkemesi kişilere ters kelepçe yapılmasını insan onuruyla bağdaşmayan muamele olarak kabul etmektedir. Buna ilişkin yapılan birçok başvurunun sonucunda mahkeme, devleti 17. maddenin ihlali nedeniyle tazminata mahkûm etmiştir. Gezi isyanı zamanında polisin ters kelepçe ve işkencesine maruz kalan, bu sırada kolu kırılan Süleyman Göksel Yerdut başvurusu buna bir örnektir.

Bu bir gözdağı operasyonudur

İşkence çok uzun zamandır soruşturmaların “olağan” bir parçası haline gelmiştir. Halfeti’de yaşanan bu süreç de münferit değildir. Ancak kimi soru işaretleri barındırmaktadır. Polis en küçük eylemlerde bile video kaydına, fotoğraf çekimine izin vermezken böyle bir fotoğraf çekilmesine nasıl izin vermiştir? Şanlıurfa savcılığı işkenceyi yalanlamamaktadır, o zaman neden sorumlular hakkında işlem başlatmamaktadır? Gözaltına alınan kişilere terör örgütü üyeliği ve örgüte bilerek ve isteyerek yardım etme suçlamaları yöneltiliyor. Ayrıca savcılık açıklamasında bu operasyonun bir polisin ölümünden sonra yapıldığı da açıkça belirtilmiş. 47 kişinin PKK ile ilişkisi olduğu biliniyordu da neden daha önce operasyon yapılmamıştır?

Çünkü amaçlanan bir adli süreç yürütmek değil güç gösterisi ile baskı kurmak, gözdağı vermektir. Çünkü operasyonla, zaten her daim şüpheli görülen Kürtlerden failler yaratılmak istenmektedir. Biz bunu 2015’te Ceylanpınar’da iki polisin evde ölü bulunması olayından gayet iyi hatırlıyoruz. O zaman da olayla ilgili olmayan insanlar gözaltına alınmış, işkenceye maruz kalmıştı. Dava sonucunda ise yargılanan tüm sanıklar cinayet suçundan beraat etmişti. Asıl failler ise ortaya çıkamadı.

Oysa o olay uzun süre bir kışkırtma aracı olarak kullanılmış, 2015 Temmuz’undan itibaren yeni bir politika uygulanmasının gerekçesi haline getirilmişti. Dün olduğu gibi bugün de ezilen Kürt halkına yapılan baskılar tüm emekçi halkın boyunduruk altına alınması demektir. Irkçılığın ve milliyetçiliğin etkisiyle bu yaşananlara sessiz kalan hatta mazur görenler var ise kendi hak ve hürriyetlerinin de aynı baskı ve dayatmalarla gasp edilmesine tanık olmaları uzun sürmeyecektir. Halfeti’de yaşanan tüm işkence, baskı ve hukuksuzluklara karşı çıkmak işçi sınıfının ve emekçi halkın bir ve bütün olan ekmek ve hürriyet mücadelesinin bir gereğidir.