Ya Cargill düzeni ya işçilerin düzeni

Ya Cargill düzeni ya işçilerin düzeni

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 51. maddesi şöyle diyor: “Çalışanlar… ekonomik ve sosyal hak ve menfaatlerini korumak ve geliştirmek için önceden izin almaksızın sendikalar ve üst kuruluşlar kurma, bunlara serbestçe üye olma ve üyelikten serbestçe çekilme haklarına sahiptir.” Bir Amerikan gıda tekeli olan Cargill’in Bursa Orhangazi’de bulunan fabrikasında çalışan işçiler Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları olarak Tek Gıda-İş sendikasına üye oldular. İşten atıldılar. Mahkemeye gittiler. Türkiye Cumhuriyeti 4857 sayılı iş kanununun 20. maddesi, işe iade davasının ivedilikle (acil olarak) sonuçlandırılmasını emrediyor. Mahkemenin karar vermesi 449 gün sürdü. 15 ay ve 5 mevsim geçtikten sonra Cargill’in sendikal sebeplerle işten çıkartma yaptığını tespit eden mahkeme, sendikal tazminat ödenmesine ve işçilerin işe iadesine hükmetti. İşçileri işe almayan Cargill, istinaf mahkemesine gitti. Aynı iş kanunun aynı fıkrası istinafın da “ivedilikle” davayı görmesini emrediyor!

Anayasa ve iş kanunu orada, uygulama ortada. Demek ki Türkiye’nin düzenini ne Anayasa ne de kanunlar belirliyor. Ha, işçiler sendikaya üye olurken, Anayasa’ya mı, iş kanununa mı güvendi… Her Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı gibi Cargill işçileri de gerçeği biliyordu, sendikaya üye olmanın bedelleri olabileceğinin farkındaydılar. Ekmekleri, işleri ve hakları için direneceklerdi. Direndiler! Direniyorlar! 490 gün fabrikanın önünde çadırda direndiler. Geçtiğimiz yıl sonbaharda Orhangazi’den şirketin merkezinin olduğu Ataşehir Paladium Tower önüne kadar yürüdüler. Evet adım adım o yolu yürüdüler. İstanbul’a girer girmez hiçbir gerekçe olmadan gözaltına alındılar. Ne tesadüf ki Cargill işçilerinin gözaltına alındığı günün akşamında Amerikan şirketlerinin CEO’ları Cumhurbaşkanı tarafından sarayda ağırlanıyor ve Erdoğan onlara “kendinizi ülkenizde hissedin, sıkıntılı olduğunuzda ben buradayım” diyordu. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı işçileri meşhur “Vatan” Emniyet müdürlüğünün nezaretindeyken acaba ne kadar vatanlarında olduklarını hissediyorlardı?

İşçiler yürüyüşü tamamlayıp Ataşehir’e vardılar. Polis orada kalmalarına izin vermedi. Bunun “yasadışı” olacağını, olduğunu söylediler. Haklarında dava açıldı. Beraat ettiler. Direnişlerinin 490. gününde bir kez daha direnişlerini Ataşehir’e taşımaya karar verdiler. Mahkemenin işe iade kararını uygulatmak, Amerikan tekelini Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve kanunlarına uymaya davet etmek için Ataşehir’e geldiler. 490 gün fabrikanın önünde açtıkları çadırı burada da açmak istediler. Polis yine “hayır” dedi! Talimat var, yasak!

Cargill işçileri gitmiyoruz dedi. Çadır açmamıza izin vermezseniz biz de açıkta yatarız, hakkımızı aramaya devam ederiz dediler. Battaniyelere sarılıp Ataşehir Paladium Tower gökdeleninin kapısının önünde yatmaya başladılar! Halen de bu direnişlerini sürdürüyorlar.

Türkiye’nin düzeni nedir diye soran Anayasa’ya, kanunlara boşuna bakmasın… Türkiye’de Cargill düzeni vardır. Bu düzende Amerikan tekeline en güzel araziler peşkeş çekilir. Nişasta şekeri yapan Amerikan firması kâr etsin diye pancar üreticisini bitirirler, şeker fabrikalarını satarlar. Anayasa, kanunlar Amerikan tekeline işlemez, fabrikasının sürgülü kapılarından içeri girmez. Kimi saraydan kimi konaktan kimi “tower”dan gelen talimatlar hepsinin üstündedir. Değil mi ya! Mesele sadece Cargill işçilerinin meselesi değildir. Tüm milletin hayatını ve geleceğini karartan işte bu düzendir.

Vaziyet bu iken, sendikal mücadelede sarayla pazarlık yapıp işçiyi satanlardan değil işçiyle beraber Vatan’da kalanlardan olan Suat Karlıkaya bakın ne diyor: “Bizi soracak olursanız biz iyiyiz. Bir düzen kurduk Cargill genel müdürlüğü önüne burada yatıp, burada kalkıyoruz. Hakkımız olan için vazgeçmeden devam ediyoruz.” O kurdukları düzende emek hırsızlığı yok, ekmeği paylaşmak var. Yoksulluk olabilir ama yoksunluk yok, insanı insan yapan sevgi, dostluk, dayanışma ve illa ki direniş bol bol var! Geleceği kurmak için gereken güç ve erdem var!  Cargill’in insanı boğan çürümüş nişasta kokusunun yerine küçük tüpün üstünde pişen menemenin mis gibi kokusu yükseliyor bu alandan. Pankartlarında “çocuklar iyi yaşasın diye babalar direniyor” yazıyor. Bu sese sesimizi katalım. Anneler, babalar, çocuklar hep birlikte ekmek ve hürriyet için mücadele edelim. Türkiye, Cargill düzenini değil, işçilerin düzenini hak ediyor!

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2019 tarihli 120. sayısında yayınlanmıştır.