Afganistan’da Taliban zilleti ve emperyalizmin yeni maşaları

Afganistan’da Taliban zilleti ve emperyalizmin yeni maşaları

Afganistan’da 2001 yılından bu yana devam eden emperyalist işgal sona erdi. ABD emperyalizmi, 2001 yılında işgal ederek yüz binden fazla kişiyi katlettiği ülkedeki varlığını sonlandırıp, yıllar içerisinde paraya boğduğu bir kukla yönetime ülkeyi teslim ederek çekilmeyi bir süredir planlamaktaydı. Ancak işbirlikçi yönetim muazzam bir yozlaşma içindeydi ve sadece emperyalistlerin akıttığı paraları cebe indirip, Afgan halkına zulmetmeye yaramaktaydı. ABD’nin çekilme takviminin belli olmasının ardından tekfirci bir örgüt olan Taliban’ın ilerleyişi, bu kâğıttan kaplanın kendisinin üçte birinden ufak bir güç karşısında darmadağın olması ile sonuçlandı. Afganistan’ın işbirlikçi lideri Eşref Ğani, bir helikopter dolusu parayla ülkeden kaçtı, işgal güçleri ile işbirliği yapanlar ülkeyi terk etmek için bir yarışa girdi.

Evet, Afganistan’da emperyalizm yenildi, ancak Afgan halkı bu sefer de Taliban belası ile baş başa kaldı. Başkent Kâbil dahil tüm ülkeyi çok kısa bir sürede ele geçiren bu örgüt, ülkedeki iktidarını dış güçlere, özellikle de yakın zamanda ülkeyi terk eden emperyalist işgalcilere kabul ettirebilmek, bu sayede Afganistan Merkez Bankasının ABD’nin kontrolündeki milyarlarca dolarını kullanabilmek ve maden kaynakları başta olmak üzere ülkeye yatırım çekip iktidarlarının maddî temellerini sağlamlaştırmak amacıyla tüm dünyaya devlet idaresi hakkında olumlu sinyaller göndermeye, bilhassa kadın hakları konusunda eskisi kadar baskıcı olmayacağını söylemeye başladı.

Bu anlamda Taliban’ın sicili kabarık. Ancak bir yanılsamaya da kapılmamak gerek. Zira emperyalist işgal ve işbirlikçi yönetim döneminde Afgan kadınları birtakım iyileştirmeler elde etmiş olsalar da, örneğin NATO işbirlikçisi savaş ağalarının oluşturduğu Kuzey İttifakı unsurları da Taliban gibi kadın düşmanı, gerici ve köktendinci bir siyasal yapıya sahiptiler ve kadınları ezmeye devam ediyorlardı. Afganistan’da kadınları ve küçük çocukları pazarlayan bir mafya sistemi, emperyalist işgal altında gelişme olanağı bulmuştu. Genel olarak bakıldığında da ABD yanlısı güçlerin yozlaşmışlığı, yargısız infazları, işkencehaneleri ve uyuşturucu ticaretinin kontrolü için kendi aralarında verdikleri mücadeleler ülkeyi giderek daha da yaşanmaz bir hale sokmuştu.

Eylül başı itibarıyla Taliban, bir yandan içeride bazı rakiplerini de kapsayan bir hükümet kurmaya çalışırken, diğer yandan da uluslararası alanda meşruiyetini sağlamak için görüşmelerini sürdürmekte. Çin, Afganistan’ın geleceğinde şimdiden belirleyici olacağını kanıtlamış gibi duruyor. Taliban Sözcüsü Zabihullah Mücahid’in Avrupa basınına açıklamalarına bakılırsa, şimdiden Taliban ile Çin arasında ciddi bir uzlaşma sağlanmış durumda ve Pakistan ile birlikte Afganistan da Çin’in İpekyolu projesi kapsamında ekonomik işbirliği yapacağı bir ülke olacak. Çin, bu sayede hem stratejik önemi yüksek olan bir bölgeyi kontrolü altına alırken, diğer yandan da lityum gibi ihtiyaç duyduğu kaynakları büyük maliyetlere katlanmadan elde etmiş olacak.

Bu durumun başta ABD olmak üzere emperyalistlerce istenilir olmadığı açık. Bu yüzden ABD’nin Afganistan’dan kendisi çekildikten, kukla yönetimi de dağıldıktan sonra gözü kulağı olabilecek yeni güçlere ihtiyacı var ve iki aday şimdiden en öne atılmış durumda. Biri, ABD ile Taliban arasındaki müzakerelere de ev sahipliği yapan Katar. Diğeri ise Biden’dan tavizler kopartabilmek için Kâbil havalimanında ABD’nin çekilmesi sonrasında kontrolü sağlama görevine talip olmuş bulunan Erdoğan’ın istibdad rejimi. Taliban’ın son açıklamaları, bu ikilinin Kâbil havalimanını birlikte işletmek istediklerini gösteriyor. Dikkat buyrulsun, ortada istibdad medyasının aktardığı şekliyle bu ikili tarafından, Taliban’ın ilerlemesinin ardından bölgede "söz sahibi olma" yönünde yapılan bir manevra yok. Emperyalizm tarafından bu ikiliye verilen, Afganistan’da emperyalizmin çıkarları doğrultusunda yapılacak bir görev söz konusu. Emperyalizmin Afganistan’daki çıkarlarını gözetmek üzere bu ikiliyi seçmesi, Taliban’ın da başını en az ağrıtacak seçenek. Zira Taliban ABD başta olmak üzere emperyalistlerle görüşmelere şimdiden başlamış ve örneğin daha radikal gruplara karşı güvenceler sunmuş olsa da, emperyalistlerle doğrudan bir işbirliği kendi tabanında dahi rahatsızlıklara ve hatta bölünmelere yol açabilir. Oysa Müslüman nüfusa sahip iki ülkenin silahlı güçlerinin bölgede emperyalizmin temsilcisi olması, Taliban’ın da işine gelecektir.

Türkiye açısından bakıldığında, bu tür bir görevi üstlenmek, emperyalizmden sonra Taliban’ın tahakkümü altında yaşayacak olan Afgan halkının çıkarları hilafınadır. Hem Afgan halkının zamanla başından atmaya çalışacağı bir gerici rejime payanda sunacağı hem de Afganistan’da emperyalizmin çıkarlarını gözeteceği için. Ayrıca bir aşamada Afganistan içindeki Penşir’deki muhalefetin emperyalistlerin de desteği ile güçlenip meselenin bir iç savaş halini alması, ya da IŞİD’in Horasan kolunun saldırılarını arttırması gibi senaryolarda işlerin çok daha karışması da söz konusu olabilecek ve oraya göreve yollananları ağır tehlikelerle karşı karşıya bırakacaktır. Emekçi halkımızın çıkarı, Afgan halkının çıkarları ile birdir ve bu da Türkiye’nin Afganistan’da emperyalistlerin kirli işlerini yapmamasını, Afganistan’ı devasa bir mezarlığa çeviren NATO’dan çıkmasını gerektirmektedir.

 

Afganistan’ın afyonu

Afganistan’ın bugünkü ekonomik durumunun çok zor olduğu çok konuşuluyor, bu yüzden ABD’ye ya da Çin’e elinin mahkûm olduğu söyleniyor. Doğrudur, ama bir çözüm olasılığı hiç konuşulmuyor. Afganistan, özellikle Helmand eyaleti, dünyanın haşhaş ekimine en uygun toprağına ve iklimine sahip coğrafyasıdır. Taliban 2000 yılında haşhaş ekimini tümden yasaklamıştı. Amerika hem savaşı finanse etmek için hem de kukla Karzai hükümeti ve savaş ağaları semirsinler diye haşhaş ekimini adım adım arttırarak eski düzeyine getirdi. Bugün dünya çapında üretilen eroinin yarısının ham maddesinin Afganistan’dan kaynaklandığı hesaplanıyor.

Büyük bilinmez şu: Taliban’ın yeni kuşak önderliği, ekonomik güçlükleri lityum gibi nadir metallerin yanı sıra haşhaşını, hatta yerel olarak üretilen eroinini pazarlayarak aşmaya çalışacak mı yoksa 2000 yılında haşhaş ekimini yasaklayan eski lideri Şeyh Ömer’in yolundan mı yürüyecek?

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2021 tarihli 144. sayısında yayınlanmıştır.