TTB’ye ceza yağdı: Halklar arasında kin ve nefreti değil barış ve kardeşliği büyüten tabiplerle dayanışmaya!

TTB’ye ceza yağdı: Halklar arasında kin ve nefreti değil barış ve kardeşliği büyüten tabiplerle dayanışmaya!

Afrin harekâtı sırasında yayınladıkları “Savaş bir halk sağlığı sorunudur” başlıklı basın bildirisi ve 1 Eylül 2016’daki Dünya Barış Günü açıklaması nedeniyle, bir önceki dönem (2016-2018) görev yapan Türk Tabipleri Birliği (TTB) Merkez Konseyi’nin 11 üyesi (Mehmet Raşit Tükel, Sinan Adıyaman, Mustafa Taner Gören, Bülent Nazım Yılmaz, Ayfer Horasan, Dursun Yaşar Ulutaş, Funda Barlık Obuz, Hande Arpat, Mehmet Sezai Berber, Selma Güngör, Şeyhmus Gökalp) hakkında “terör örgütü propagandası yapmak” ve“halkı kin ve düşmanlığa tahrik” iddiasıyla dava açılmıştı.

3 Mayıs 2019 günü Ankara 32. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen karar duruşmasında, 10 üye ayrı ayrı toplam 1 yıl 8 ay; bir üye (Hande Arpat) ise toplam 3 yıl 3 ay 22 gün hapis cezasına hükmedildi. Mahkeme cezaların ertelenmesini kabul etmedi. Tabiplerin avukatları bu cezalara itiraz edecekler.

Verilen bu mahkûmiyet kararlarının hukukla uzaktan yakından ilgisi olmadığı açıktır. Karar tamamen siyasidir. Savcılar, siyasi iktidarın tüm muhalefeti terörist ilan eden söylemini iddianame haline, mahkeme heyeti de bu siyasi söylemi mahkeme kararı haline getirmiştir.

Söz konusu açıklama metinlerinde terör örgütü propagandasına dair en ufak bir ifade yoktur. “Halkı kin ve düşmanlığa tahrik” suçlaması da aynı şekilde temelsizdir.

Askerlerin üniformalarının üstüne Göktürk alfabesiyle Türk yazarak, bozkurt işaretleri yaparak fotoğraflar çektirip basına servis ettiği bir ortamda Tabipler açıklamalarını yaptılar. İktidar ve medya tarafından bir Türklük davası olarak sunulan bu süreçte Türk Tabipleri barışı ve kardeşliği savunuyor, bunun da bedelini ödüyorsa; yakınlarını kaybeden, yerini yurdunu terk etmek zorunda kalan insanlar, karşılarında kendileriyle empati kuran Türk doktorlarını görüyorsa, bu davranışın Türk ve Kürt halkları arasında kin yerine kardeşliği güçlendireceği, halkı tahrik etmek bir yana halklar arasında yıkılan toplumsal ve psikolojik köprülerin tamirine katkı sunacağı gün gibi açıktır.

Öte yandan, hükümetin siyasi ve askeri tercihlerine katılmayan her kurumun “terör örgütü propagandası yapmak”la suçlanması hukuka, siyaset bilimine ve tarihe aykırıdır. Tarih, ülkelerini anlamsız savaşlara sürükleyen ve bazen felaketlere yol açan hükümetlerin bu yanlışlarının sonradan saptanması vakalarıyla doludur. Kendi tarihimizden bir örnek verecek olursak, Enver ve Talat Paşaların Osmanlı’yı Birinci Dünya Savaşı’na sürüklemesinin ceremesini halk milyonlarca ölü ile ödemiştir. Bu paşalar, mütareke imzalanır imzalanmaz ülkeden kaçarak politikalarının yanlışlığını itiraf etmiş olmaktadır. Amerika’nın Vietnam savaşının, Fransa’nın Cezayir savaşının doğruluğunu kim savunabilir? Daha çok sayıda örnek verilebilir. Ama şurası açıktır: Bu hükümetlerin savaş kararını o dönemde eleştiren hiç kimseye ne vatan haini denebilir ne de terör destekçisi. Tersine o insanlar doğruyu iş işten geçmeden söyleyenler olarak tarihe geçmişlerdir. Dolayısıyla, her askeri karar eleştiriye açıktır. TTB’nin yaptığı da bu olmuştur. Eleştiri yapanlar doğru da söylese, yanlış da eleştiri bir haktır.

Bu düşüncelerle TTB Merkez Konseyi üyelerine verilen mahkûmiyet kararlarını protesto ediyor, bu hukuk garabetinin istinaf aşamasında ortadan kaldırılacağını umuyoruz. TTB ile dayanışma içinde olduğumuzu bildiriyoruz.