Uluslararası dayanışma faşizmi yendi: Savas Matsas’a beraat!

2013 Eylül ayının ilk günlerinde Atina son derecede önemli bir davaya sahne oldu. Avrupa’da II. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez bir komünist devrimci Nazizme karşı mücadelesinden dolayı sanık sandalyesine oturdu. Kardeş partimiz EEK’in genel sekreteri  Savas Mihail-Matsas hakkında açılan davanın önemini bütün dünya solu ve işçi hareketinin ileri kesimleri kavradı. Muazzam bir uluslararası dayanışma ağı doğdu. Sonunda mahkeme Savas Matsas’ı ve sanık sandalyesine onunla birlikte (İndymedia’ya üniversite kampüsünden yayın yapma olanağını tanıdığı için) oturtulmuş olan eski Atina Teknik Üniversitesi Rektörü Konstantinos Mucuris’i beraat ettirmek zorunda kaldı. Bu büyük bir zaferdir. Kazanan da sadece Yunan devrimcileri ve işçi sınıfı değildir. Dayanışmasıyla Savas Matsas’a faşizm ve Yunan devleti karşısında büyük bir güç kazandıran uluslararası işçi sınıfı hareketi ve dünya soludur.

Savas Mihail-Matsas, 2009’da bir anti-faşist yürüyüşe çağrı olarak yayınlanan bir EEK bildirisinde, Altın Şafak’a Nazi dendiği için “iftira”, “Halk unutmaz, faşistleri sallandırır” dendiği için de, “halkı kin ve adavete teşvik” ve kamu düzenini bozmak” suçlarıyla yargılanıyordu. Aslında bildiri kendi imzasını taşımıyordu, doğrudan doğruya EEK imzasıyla yayınlanmıştı. Bunun anlamı, bu davanın sadece bir “düşünce suçu” ihdas etmekle yetinmeyip bir partiyi genel sekreteri şahsında (Türkiye’de bile yasaların izin vermediği bir şekilde!) sıradan bir mahkemede yargılamasıydı. Üstelik Yunan “demokrasi”si faşizmle işbirliği yaparak göçmenlere ve solculara yönelttiği, şiddet içeren saldırılar dolayısıyla Altın Şafak’ı yargılayacağına onu Nazi örgütü olmakla suçlayan bir devrimciyi yargılamaya girişmişti. Bu yetmiyormuş gibi, dava Altın Şafak’ın şikâyeti üzerine açılmıştı. Yani Savas’ın karşısındaki savcı faşizm, yargıç ise Yunan “demokrasi”si idi!

İki gün altışar saat boyunca süren duruşmalarda mahkeme salonu Savas Matsas ve Mucuris’in destekçileriyle hınca hınç dolu idi. Dışarıda da protesto için toplanmış büyük bir grup bekliyordu. İki gün boyunca çeşitli tanıklar dinlendi. Yunanistan’ın KESK’i sayılabilecek ADEDY’dan eğitim emekçileri sendikası OLME’ye, Hastane Doktorları Birlikleri Federasyonu’na kadar birçok kurum, Savas Matsas ve rektör lehine tanıklık yaptı.

Savas Matsas yaptığı konuşmada, nefret ve şiddetin esas faili olan faşistlerin sanık sandalyesinde oturmak yerine davacı rolünde olmasındaki ironiye dikkat çektikten sonra, kendisinin Yahudi bir Trotskist olduğu için bu davaya sanık olarak seçildiğini, ailesinin bir kanadının Auschwitz toplama kampında ölmüş olduğunu, annesinin Yunanistan’da II. Dünya savaşı döneminde Nazi işgaline karşı mücadele eden EAM-ELAS hareketinin mensubu olduğu için Merlin denen işkence merkezinde Gestapo tarafından ağır işkenceye maruz bırakılmış olması dolayısıyla erken yaşında öldüğünü belirtti. Savas Matsas, “halk unutmaz, faşistleri sallandırır” şiarının, halkın Mussolini’yi asmış olduğu İtalya’dan geldiğini belirterek, bunun bir tehdit değil, tarihi anlamda bir meydan okuma olduğunu da belirtti.

Savas Matsas konuşmasını şöyle bitirdi: “Bugün Savas Mihail ve Mucuris yargılanmıyor; EEK ve İndymedia yargılanıyorlar. Fikirlerimiz yüzünden yargılanıyoruz. Mahkeme kararı ne olursa olsun, biz haklı olduğumuzu biliyoruz ve faşistlere karşı görevlerimize devam edeceğiz. Kapitalizm eski haline geri dönecek değil. İki olasılık var. Barbarlığa sürükleneceğiz ya da özgürlükçü komünizm yolunda ilerleyeceğiz ve tüm insanlık kurtulacak,” Savas Matsas bunları söylediğinde duruşma salonunda izleyicilerin hissettiği coşkuyla alkışlar patladı. Bunun üzerine oturum başkanı sinirlenip, gürültü sebebiyle salonun boşaltmasını istedi.

Çığ gibi uluslararası destek!

Savas Matsas’ın yargılanması karşısında dünyanın dört bir köşesinden muazzam bir destek yağdı. Avrupa’nın batısından ve doğusundan, Rusya’dan, Ukrayna’dan, Tunus’tan Filistin/İsrail’e kadar Ortadoğu ve Kuzey Afrika’dan, Arjantin’den, Uruguay, Brezilya, Venezüella ve ötesine kadar Latin Amerika’dan, Avustralya’dan Kanada ve ABD’ye Anglosakson dünyasından, Hindistan’dan Güney Afrika’ya eski sömürge dünyasından 3.200’ü aşan sayıda, sol milletvekilleri, sendikacılar, sosyalist parti yöneticileri, devrimci Marksist geleneğin neredeyse bütün akımları ve çok geniş bir sol yelpazeden aydınlar imzalarıyla Savas Matsas’ı desteklediler. Bu, dünya solunun faşizme karşı omuz omuza direnmesinin mükemmel bir örneği oldu.

Türkiye’de DİP genel bir imza kampanyasından farklı bir yöntem deneyerek Türk solundan ve Kürt hareketinden destek almaya yöneldi. Milletvekilleri ve parti başkanları faşizme karşı Yunan kardeşlerimizle omuz omuza durdular. Bu kampanyaya imza veren isimler şunlar: BDP Milletvekilleri Sebahat Tuncel     ve Ertuğrul Kürkçü, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eşbaşkanı Fatma Gök, ÖDP Eşbaşkanı Alper Taş, ESP Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, SDP Genel Başkanı Rıdvan Turan, İşçi Kardeşliği Partisi (İKP) Genel Başkanı Şadi Ozansü, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi (SYKP) Eşbaşkanları Nejla Kurul ve Tuncay Yılmaz.       

Siyasi liderler dışında toplanan imzalar arasında Haluk Gerger, Sibel Özbudun, Sait Çetinoğlu, Temel Demirer, Recep Maraşlı, Mahmut Konuk gibi aydınlar,  Gökhan atılgan, Hakan Mıhçı, Muammer Kaymak, Mustafa Altıntaş, Mustafa Kemal Coşkun,Özgür Müftüoğlu, Seçkin Özsoy,  Selime Güzelsarı,Sezai Temelli, Tolga Tören gibi öğretim üyeleri var.

Uluslararası imzalar arasında Kuzey Kıbrıs’tan Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Örgütlenme Sekreteri Burak Maviş’in yanı sıra Ahmet An, Afrika gazetesinden Şener Levent, İbrahim Aziz, Mertkan Hamit, Zehra Şonya, Faize Özdemirciler, Arda Gündüz ve Neos Anthropos-Yeni İnsan Devrimci Marksist Fraksiyon’dan Aziz Şah da Yunan soluyla faşizme karşı dayanışma gösterenler arasında.

Büyük bir zafer!

Savas Matsas ve Mucuris’in beraati, faşizm karşısında kazanılmış büyük bir moral zaferdir. Her şeyden önce Yunanistan’da yaşanan devasa ekonomik kriz ve Avrupa Troyka’sının basıncı altında uygulanan kemer sıkma politikaları dolayısıyla sosyalist sol ile faşizmin paralel yükselişi bu ülkeyi sol ile faşizm arasında bir boy ölçüşme alanı haline getirmiştir. Dava ve zafer bu yüzden önemlidir. Ama öte yandan Avrupa’da faşizmin yükselişi Yunanistan’a özgü değildir. Kıtanın dört bir yanındaki ülkelerde faşist, neofaşist, proto-faşist hareketler ekonomik kriz ortamında pıtrak gibi boy veriyor. Yunanistan’da kazanılan zafer bu açıdan da önemlidir. Nihayet, bu dava faşizmin gerçek rakibinin, bugün alçakgönüllü bir düzeyde mücadele ediyor olsa da, işçi sınıfının enternasyonalist devrimci akımı olan devrimci Marksizm olduğunu ortaya koymuştur. Yunanistan’daki bu tablo öteki ülkelerin devrimci Marksist hareketlerine önemli bir atılım olanağı sağlayacaktır.

Faşizm elbette mahkeme salonlarında ya da dergi bürolarında ezilmeyecektir. Faşizmi yeryüzünden silecek olan işçi sınıfının birleşik gücüyle sokakta verilecek olan mücadeledir. Mahkemede kazanılan zafer, bu zorlu mücadele için sadece bir ilk adım oluşturuyor!