Suriye: Rejim çöküyor, yerine ne gelecek?

Temmuz ayı Suriye’de Beşar Esad hükümeti için bir felaket ayı oldu. Uluslararası planda, Temmuz’a girilirken Rusya’nın Cenevre toplantısında Suriye için “geçiş hükümeti” formülünü kabul etmesi bir dönüm noktası gibi görülebilecek bir gelişmedir. Ülke içinde ise sarsıntı üzerine sarsıntı yaşandı. Önce Cumhuriyet Muhafızları’nın komutanı Manaf Tlas firar etti. Ardından bir intihar eyleminde Esad’ın güvenlik ekibinin çok önemli bazı isimleri hayatını yitirdi. Bunu, muhalefetin Şam’da ve Halep’te çok güçlü ayaklanmalar örgütlemesi izledi. Bu gelişmelere paralel olarak, Kürt halkı kuzeydeki birçok kente ardı ardına el koydu, yönetim halkın eline geçti, yeni düzeni korumak için milisler oluşturuldu. Suriye her yanından su alan bir gemiye benziyor. Ama Suriye’nin geleceği hâlâ belirsiz. Çökmekte olan rejimin yerini kendi içinde bütünlüğünü sağlamış bir yeni yönetim mi alacak yoksa barbarca yerel savaşlar mı?

Suriye ordusundan firarlar başlayalı epey oluyor. Muhalefetin, Özgür Suriye Ordusu adını taşıyan silahlı gücünün subay kademesini esas olarak bu firariler sağlıyor. Ama Manaf Tlas’ın firarı, bu askeri boyutun ötesine geçiyor. Çünkü Tlas ailesi, hem tarhi olarak Baas rejiminin belki de iki numarası olmuş olan eski savunma bakanı Mustafa Tlas’ın ailesi, hem de ülkenin en güçlü kapitalist ailelerinden biri. Yani rejim orta yerinden çatlıyor, Suriye burjuvazisinin önemli bir kanadı Beşar Esad’ın karşısına geçiyor.

Tlas’ın kaybını Asaf Şevket ve güvenlik ekibinin bazı diğer önemli isimlerinin öldürülmesi izledi. 18 Temmuz’da Ulusal Güvenlik Konseyi binasına düzenlenen bir bombalı intihar saldırısında Esad'ın eniştesi ve Genelkurmay Başkan Yardımcısı Asaf Şevket, Savunma Bakanı Hıristiyan kökenli Davud Raşa, İçişleri Bakanı İbrahim El Şaar, Genelkurmay Başkanı İkinci Yardımcısı General Hasan Türkmeni ve İstihbarat Servisi Daire Başkanı Hafız Mahluf hayatını kaybetti. Asaf Şevket, Beşar Esad için, kardeşi General Mahir Esad ve Manaf Tlas ile birlikte, en güvenilir güvenlik sorumlularındandı. Bu üçlüden şimdi Esad’ın yanında sadece kardeşi kalmış bulunuyor.

Şam’daki ayaklanma şimdilik yatışmış gibi görünse de, Halep’teki isyan hâlâ bastırılamamış durumda. Suriye ordusu ülkenin en önemli ticaret merkezi ve en büyük kenti Halep’e bütün savaş araçlarıyla müdahale ettiği halde, muhalefet Halep’in bazı mahallelerinde üstünlüğü zaman zaman ele geçiriyor. Suriye’deki çatışma bir silahlı ayaklanma aşamasını çoktan geçerek bir iç savaş niteliğine bürünmüş durumda.

Kürt kentlerinin halkın yönetimine geçmesine bu sayfada başka bir yazıda ayrıntısıyla değiniliyor. Bu gelişmenin temelinde ne yatıyor olursa olsun, her durumda Suriye rejiminin ülkeyi parçalanmanın eşiğine getirecek kadar zayıflamış olduğu ortaya çıkmıştır.

Alternatif hazırlanıyor ama...

Suriye’de ayaklanma Mart 2011’de başlamıştı. Demek ki pek yakında bir buçuk yıllık bir tarihten söz ediyor olacağız. Beşar Esad hükümetinin bir yandan halkın, bir yandan da emperyalizm, Arap gericiliği ve Türkiye’nin basıncına rağmen ayakta kalmasının bir dayanağı ülke içindeki güçler dengesi ise, bir dayanağı da uluslararası alanda rejimin Rusya, Çin ve İran tarafından himaye edilmesi olmuştur. Bugün bu koşullar da değişiyor. Suriye Baas rejiminin en aktif ve etkili savunucusu Rusya’nın politikası da dönüm noktasını geçmiş görünüyor.

Rusya ilk açılışı 30 Haziran Cenevre toplantısında yaptı. Bu toplantıda emperyalizmin ve müttefiklerinin temsilcileri ile bir araya gelen Rus diplomatları, bir “geçiş hükümeti” formülüne onay verdi. Daha sonra Rusya’nın bu geçiş hükümetinde Esad’ın kendisinin de yer alabileceği konusundaki (biraz komik duran) ısrarı, pazarlığın çıtasının yüksek tutulma çabasının ürünü olabilir. Çünkü “geçiş hükümeti” formülü Esad’ın kabul etmediği bir şeyin yapılacağı imasını taşır: yeni bir rejimin inşası. Temmuz ayındaki gelişmelerin de katkısıyla Rusya şimdi muhalif güçlerle pazarlığa yanaşmış durumdadır. Bunda firari general Manaf Tlas’ın Esad’a ciddi bir alternatif olarak ortaya çıkması da rol oynuyor olabilir. Tlas, Baas rejiminin ana direği olan bir ailenin mensubu olarak Rusya’ya radikal bir değişimin dışlanacağı konusunda bir güvence gibi görünebilir.

Aynı şey, ABD ve müttefikleri için de geçerlidir. Emperyalizm, Arap gericiliği ve Türkiye’nin Suriye programı “Suriye Dostları” grubunun 1 Nisan 2012 tarihinde İstanbul’da yaptığı toplantıda tanımlanmıştı. Bu programda bir yandan “düzenli geçiş” talep ediliyordu, bir yandan da iktidar el değiştirirken kurumlara dokunulmaması. Amaç emekçi kitlelerin  taleplerine uygun yeni kurumların oluşmasını engellemek olduğu kadar, devletin İslamcı doğrultuda toptan değiştirilmesinin de önlenmesiydi.

Ne var ki, tam emperyalist ittifak ile Rusya arasında bir ortak çözüm bulunmasının olanağı ufukta belirmişken, Suriye’nin içinde bu ortak çözümü berhava edebilecek gelişmeler yaşanıyor. Suriye muhalefetinin silahlı mücadelesinde İslamcı güçler gittikçe daha çok ağırlığını hissettiriyor. Bunlar arasında sadece AKP hükümetinin desteklediği Müslüman Kardeşler yok. Aynı zamanda Vahhabiliğin merkezleri Suudi Arabistan ve Katar’ın desteklediği Selefiler var. Aynı zamanda Suriye’deki kaotik ortamı kendi amaçları açısından değerlendiren El Kaide ve benzeri radikal İslamcı gruplar var. Bunların para, silah ve diplomatik destek avantajı olduğu için Suriye halkının artan bölümü bu örgütlere meylediyor.

Bu, rejimin veya daha sınırlı biçimde hükümetin çökmesinden sonra Suriye’nin çok büyük mücadelelere sahne olabileceğini düşündürüyor. Önce her biri kendi siyasi projesine ve farklı uluslararası güçlerin desteğine sahip olan bu gruplar arasında. Ama aynı zamanda bu Sünni İslamcı siyasi akımlarla Suriye’nin çok önemli azınlıkları, yani şu anda iktidarda olan Nusayrilerin (Alevilerin) yanı sıra, önemli güce sahip Hıristiyanlar, Dürziler, Kürtler ve daha küçük gruplar arasında da. Suriye’de bir geçmiş kapanıyor. Bu belli. Ama nasıl bir geleceğin açılacağı son derecede belirsiz.

Suriye devrimi sahneden çekiliyor

15 Mart 2011’de Suriye’de Deraa kentinden başlayıp ülkeye yayılan ayaklanma, Arap devrimi dalgasının sahici bir parçası idi, yani bir mülksüzler devrimi idi. Emperyalizm ve gerici bölgesel müttefikleri bu devrimi söndürmenin ilk yöntemi olarak Esad rejimini reforma itmeyi denedi. Ama rejim bu konuda isteksiz veya yeteneksiz olduğunu kanıtlayınca emperyalist ittifak bir burjuva muhalefet inşa etmeye girişti. Türkiye bu “imalat” sürecinde en büyük rolü üstlendi. Suriye Ulusal Konseyi’ni besleme muhalefet olarak kurdurdu. Özgür Suriye Ordusu’nu, Suudi ve Katar parasıyla Hatay’da yoktan yarattı. Uluslararası imalat ürünü bu burjuva muhalefetinin yanı sıra, koalisyonun her bir unsuru kendine yakın güçlere özel destek verdi. Dolayısıyla bu güçler adım adım ülke içinde hâkim kuvvetler haline geldi.

Devrim, rejimle yenişemiyordu. Ne rejim devrimi durdurabiliyordu, ne devrim rejimi devirebiliyordu. İşte burjuva muhalefeti ve onun çeşitli unsurları bu pat durumunda bir üçüncü yol olarak gerçekçi göründü. Halkın zaten güvenebileceği bir devrimci önderliği yoktu. Devrim daha ziyade “Yerel Koordinasyon Komiteleri” adı verilen geniş kendiliğinden örgütlenmeler üzerinden ileriliyordu. Binleriyle, on binleriyle öldürülen halk, adım adım “gerçekçi” çözümlere yanaşmaya başladı. Bugün emperyalizmin ve Arap gericiliğinin Tayyip Erdoğan’ın aktif desteğiyle yürüttüğü strateji meyvelerini vermişe benziyor: Suriye devrimi sahneden çekiliyor, yerini burjuva muhalefeti alıyor. Ama belki de savaş ağaları alıyor.

Bütün bu gelişmeye rağmen, Suriye devriminin bütünüyle sönümlendiği konusunda kesin bir sonuca ulaşmak için erkendir. Suriye gelecekte bize hiç beklenmedik sürprizler yaşatabilir.

1 Ağustos 2012

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Ağustos 2012 tarihli 34. sayısında yayınlanmıştır.