Rabiacılığın uluslararası iflası

Rabiacılığın uluslararası iflası

Arap dünyasında büyük bir toprak kayması yaşanıyor. Birçok Arap ülkesinde ulusal seksiyonları olan Müslüman Kardeşler (kendi özgün adıyla İhvan-ı Müslimin ya da kısaca İhvan) mevzi üzerine mevzi yitiriyor. 2011 yılında patlak veren Arap devrimi sırasında, eski rejimlerin en zengin ve güçlü muhalefet hareketi olduğu için büyük bir atılım yapmıştı İhvan. Mısır’da cumhurbaşkanlığını ele geçirmiş, Suriye’de iç savaşta Erdoğan Türkiye’sinin desteğini arkasına almış, Ürdün’de öne çıkmış, Filistin’de Gazze’nin hâkim gücü Hamas’ı İran’ın desteğinden kendi yanına çekebilmişti. Katar İhvan’ın ideoloji ve finansman merkezi rolünü oynuyordu. Tayyip Erdoğan’ın Arap devrimi karşısında kendine Arap dünyasında güçlü bir müttefik yaratma amacıyla İhvan’ı desteklemesi harekete yeni bir güç katıyordu.

Buraya kadar Ortadoğu’yu konuştuk. Kuzey Afrika’da da benzer bir gelişme görülüyordu. Sudan zaten Ömer el Beşir yönetiminde İhvan kalesiydi. Arap devriminin ikinci merkez ülkesi Tunus’ta Ennahda partisi devrimden sonra parlamentonun çoğunluğunu elde edememekle birlikte birinci parti konumuna yükselmişti. Fas’ta ise Adalet ve Kalkınma Partisi’nin adaşı bir parti, birinci parti haline geliyor ve hükümette esas belirleyici güç oluyordu. Libya’da İhvan yine Tayyip Erdoğan hükümetinin desteğiyle kendi gücünün ötesinde bir etki elde etmişti.

Yaprak dökümü

İlk büyük sarsıntı 2013’te Mısır’da yaşandı. Genelkurmay Başkanı Sisi, yönetimi, Bonapartist bir darbe ile ele geçirerek İhvan iktidarına son verdi. AKP’nin uluslararası alanda “Rabiacı” adı verilen bir politika izlemesi de bu aşamada Rabiatül Adeviye adında bir meydanda darbe güçlerinin İhvancılara uyguladığı bir katliamla ilgilidir.

Mısır’ı Hamas’ın İhvan’dan bir miktar uzaklaşması, Suriye’de İhvan’ın önünün kapanması, Ürdün’de olayların durulması, sonra ardı ardına Türkiye ve Katar’ın Suud-Birleşik Arap Emirliği-Mısır eksenince yalıtılması izledi. Rabiacılık Ortadoğu’da 2012-2013’teki zirvesine göre büyük bir irtifa kaybına uğramıştı.

Kuzey Afrika’da son aylarda ortaya çıkan gelişmeler o bölgede de İhvancılığın gecikmiş ama çok daha gürültülü bir çöküşünü haber veriyor. Ama son döneme gelmeden önce Kuzey Afrika’nın (ve genel olarak Arap dünyasının) en güney ülkesi olan Sudan’da on yıllardır tahakküm kurmuş olan İhvancı diktatör Ömer el Beşir’in 2019’da Sudan devriminin muazzam gücü karşısında silahlı kuvvetler ve istihbarat örgütleri içindeki müttefiklerince harcandığını hatırlatalım. Yine de Sudan’a dikkat! Eylül ayı içinde Ömer el Beşir yanlıları başarısız bir darbe girişiminde bulundular. Bu tekrarlayabilir ve gelecek defa başarıya kavuşabilir.

Kuzey Afrika’da domino etkisi

Son aylardaki gelişmeler ise çarpıcı. Önce Arap devriminin ardında bıraktığı Tunus’taki tek burjuva demokratik rejim, uzun bir gecikmeden sonra AB yanlısı burjuvazinin çıkarları doğrultusunda tasfiye edilmeye başlandı. Bağımsız olarak seçilmiş Cumhurbaşkanı Kays Said geçtiğimiz 25 Temmuz’da parlamentoyu askıya aldı, başbakanı görevinden attı, ülkenin yönetimini üstlendi. Tabii böylece parlamentodaki en büyük parti olan Ennahda’nın ve onun lideri Raşid Ğannuşi’nin meclis başkanlığı pozisyonunun İhvancılığa sağladığı bütün güç ağır bir darbe yemiş oldu. Kays Said, son günlerde keyfî bir kararla yeni bir başbakan atadı ve ülkeyi meclis olmaksızın kararnameler aracılığıyla yönetmeye geçerek yeni tür bir diktatörlüğü perçinlemiş oldu. Elbette yine de önümüzdeki dönemde olacak bitecekleri dikkatle izlemek gerekir.

Bunu Fas’ta 8 Eylül’de yapılan seçimde Adalet ve Kalkınma Partisi’nin görülmemiş iflası izledi. Parti 125 sandalyeden 13 sandalyeye düştü! Elbette yeni hükümette hiçbir etkisi olamayacak. Anlamlı bir şekilde, genel seçimlerle aynı gün yapılan yerel seçimlerde de Fas'ın büyük kentlerinden üçünde (başkent Rabat, ticari merkez Kazablanka ve ünlü turistik merkez Marakeş’te) üç kadın belediye başkanı seçildi. İhvancılık Fas’ta da en azından bir güneş tutulması, belki de bir çöküş yaşıyor.

Bu iki ülkenin arasında yer alan Cezayir’de İslamcı hareket diğerlerine göre (1990’lı yıllarda iç savaşla sonuçlanan kısa bir dönem hariç) çok daha arka planda olagelmiştir. Ama orada da Haziran ayında yapılan seçimlerde ikinci sırayı alan İhvancı parti Barışçı Toplum Partisi (MSP) hükümetin dışında bırakıldı.

Kaddafi’nin intikamı mı?

Bilindiği gibi Libya’da 2011’de patlak veren ve öteki Arap ülkelerinden farklı olarak devrim olmayıp bölgeler ve aşiretler arası bir iç savaş olan olaylarda, ülkenin 42 yıldan beri başında olan Cumhurbaşkanı Muammer Kaddafi vahşice öldürülmüştü. Libya emperyalistlerin açtığı ve AKP Türkiye’sinin desteklediği savaştan sonra on yıl boyunca iç savaş içinde yaşadı. Son yıllarda Trablus’taki hükümet ile ülkenin doğusuna hâkim olan General Hafter arasındaki savaş sırasında bütün emperyalistler ve Ortadoğu gericiliği Libya’ya çullanmıştı. Tayyip Erdoğan’ın kozu yine İhvancılardı. Bilindiği gibi Libya’da Aralık ayında cumhurbaşkanı seçimi yapılması planları var.

Şimdi tuhaf bir gelişme Libya’da Kaddafi ailesinin yeniden yükselmesinin bir olasılık olduğunu gösteriyor. Eski cumhurbaşkanının oğlu Sadi Kaddafi Eylül başında hapisten salıverildi. Hemen üstüne özel bir uçakla Türkiye’ye geldi. Ardından da Mısır’a gitti. Sadi’nin ağabeyi (ve her zaman Kaddafi’nin oğulları arasında iktidara en yakın görülmüş olan) Seyfülislam Kaddafi’nin cumhurbaşkanlığı yoğun olarak konuşuluyor. Rusya’nın Hafter müttefiki Wagner özel askeri kuruluşuyla ilişkisi olduğu söyleniyor ama aynı zamanda New York Times gazetesinde çok iddialı bir röportajla tanıtılıyor.

Bu olasılık İhvan’ın Libya’da da baş destekçisi Türkiye’nin başka ata oynaması anlamına gelecek gibi görünüyor. Elbette Tayyip Erdoğan Libya İhvanı ile ilişkisini kesmeyecektir. Ama öyle görünüyor ki, Libya İhvan’ın iktidara oynayacağı bir ülke olmaktan çıkıyor.

Sıra Türkiye’de!

Mısır’dan, Libya ve Mağrip ülkelerine (Doğu’dan Batı’ya sayarsak Tunus, Cezayir, Fas) her yerde etkisini yitirmekte olan İhvan’ın son yıllarda arkasında olan en önemli iki güçten biri olan Adalet ve Kalkınma Partisi ve Tayyip Erdoğan da günbegün gözle görülen bir şekilde güçten düşüyor. Görev mücadelelerin gücünü arttırarak, özellikle işçi sınıfını artan ölçüde örgütleyerek Erdoğan ve AKP’yi iktidardan düşürmektir. İhvan’ın çöküşünün son çivisi Türkiye’de çakılacaktır!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2021 tarihli 145. sayısında yayınlanmıştır.