Ortadoğu Savaşı

 

Kapitalizmin dünya çapında yaşadığı ekonomik ve politik kriz çeşitli bölgelerde savaş, faşizm ve çatışma eğilimlerini körüklüyor. Ortada bir Üçüncü Dünya Savaşı elbette henüz yok. Ama bugün bir Ortadoğu savaşının içine batmış durumdayız. Bir süredir tek tek ülkelerde farklı güçler arasında yaşanan savaş, son dönemde Ortadoğu çapında bölgesel bir savaşa dönüşmüştür. Bu savaş Türkiye’yi de adım adım içine çekiyor. 2001’de ABD ile El Kaide tipi örgütler arasında patlak veren “teröre karşı savaş” olarak anılan uzatmalı çatışma, 2003 Irak savaşı, 2011 sonundan beri Ortadoğu gericiliğinin Suriye rejimine karşı açtığı mezhep savaşı, ezilen Kürt halkının özgürlük mücadelesine karşı bölge ülkelerinin, en başta Türkiye’nin açtığı savaş ve Siyonist İsrail’in Gazze katliamları bugün tek bir savaşta birleşmiş bulunuyor. İşte Türkiye’nin meclisten geçen tezkere ile içine çekildiği savaş böylesine bir anafordur.

Savaş politikanın başka araçlarla sürdürülmesidir

Kim ne yapmak istiyor?

ABD ve AB: Ortadoğu petrolü üzerindeki hâkimiyeti aracılığıyla Çin’e karşı önemli bir  mevziyi korumak; İsrail’i tehditlere karşı savunmak; İran rejimini dize getirmek; İslamcı akımın emperyalizmin kontrolü dışına taşarak bir tehdit haline gelmesini engellemek; Kürt dünyasında emperyalizme biat eden unsurları Türkiye’yle ittifak içinde yedek güç olarak tutmak.

Rusya ve Çin: ABD’nin sınırsız bir Ortadoğu hâkimiyetini torpilleyebilecek her türlü engeli çıkartmak; İran’ın emperyalizmin müttefiklerinin oluşturduğu bloka karşı bir ağırlık oluşturacak biçimde gücünü korumasını sağlamak; Rusya’nın deniz üssüne sahip olduğu ve yakın ittifak içinde olduğu Suriye’de Beşar Esad rejiminin devrilmesini engellemek; Türkiye ile ilişkileri bozmadan çok fazla ABD tarafına veya radikal İslamcılığa doğru kaymasını dizginlemeye çalışmak.

Türkiye’de AKP hükümeti: Ortadoğu ve Arap dünyası üzerinde hegemonya kurmak; İsrail’e sözde saldırarak Araplar nezdinde itibar kazanmak, özde emperyalizm ve Siyonizmle ittifakı bozmamak;  bu amaçla Sünni-Şii kavgasında önderliği ele geçirmek, somut olarak Beşar Esad’ı devirmek; Irak ve Suriye Kürt bölgelerini nüfuzu altına almak.

Suudi Arabistan: İran rejimini devirmek amacıyla Sünni mezhepçi politikayı kışkırtmak; Mısır’da ve başka ülkelerde İhvan’ın (Müslüman Kardeşler) güçlenmesine karşı Selefi denen radikal akımları desteklemek; petrol zenginliğini korumak için emperyalizmle ve gerici Körfez ülkeleriyle işbirliği yapmak.

Katar: İran rejimini devirmek amacıyla Sünni mezhepçi politikayı kışkırtmak; bir güç odağı olmak amacıyla Mısır başta olmak üzere İhvan’a verdiği desteğin yarattığı tecridi kırmak; petrol zenginliğini korumak için emperyalizmle ve gerici Körfez ülkeleriyle işbirliği yapmak.

İran: ABD ve İsrail’i savaşa kışkırtmadan nükleer enerji ve belki de silah edinmek; öteki ülkelerdeki Şii ve Alevi güçlerle, hatta Hamas gibi radikal Sünni örgütlerle Ortadoğu’da Sünni hâkimiyetine karşı bir odak olabilmek için ittifak etmek; petrol zenginliğinin kaymağını yiyen mollalar ve avanesinin iktidarını ayakta tutmak; Kürtlerin köleliğini sürdürmek amacıyla öteki ezen ulus devletleriyle işbirliği yapmak.

İsrail: Arapların birbirinin gözünü oymasından memnun arka planda durmak; herkes “cambaza bakarken” Filistin’in gelecekte kurabileceği herhangi bir devleti anlamsızlaştıracak yerleşimler, duvarlar, yollar yapmak, Gazze’yi her fırsatta yerle bir ederek Hamas’ı zayıflatmak ve FKÖ’yü olduğu gibi teslim almak.

Kürdistan Bölgesel Hükümeti (Barzani): ABD’nin himayesini sağlamak; Türkiye’nin koruma şemsiyesine sığınmak; bu amaçla ABD ve Türkiye için sorun yaratabilecek Kürt hareketleriyle (esas olarak Türkiye’deki Kürt hareketi ile) ittifaka girmekten kaçınmak, hatta gerektiğinde onların bastırılmasına yardakçılık yapmak; Irak Kürdistan’ının büyük petrol zenginliğinden aşiret önde gelenlerinin ve yeni yetme burjuvazinin yükünü almasını sağlamak.

Türkiye’de faal Kürt özgürlük hareketi (PKK, DTK, HDP, DBP ve diğer Kürt kurumları): en başta Öcalan’ın özgürlüğünü sağlamak amacıyla çözüm sürecinin bozulmaması için çabalamak; Rojava’yı ayakta tutmak ve çözüm süreci dengelerinin bir parçası kılmak; esas hedef dışında kalan bölge güçleriyle (mesela bugün Beşar Esad rejimi ile) dalaşmaktan kaçınmak.

Daiş (IŞİD ya da IBSİD): Bölge Sünni gericiliğinin (Suud, Katar, AKP Türkiye’si vb.) Sünni-Şii mezhep savaşı kışkırtıcılığından yararlanarak bir Sünni devlet/hilafet denemesi yapmak; bu amaçla Arap halkları arasında emperyalizme ve Siyonizme karşı var olan nefretten yararlanmak amacıyla ABD’yi ve Britanya’yı kafa kesme törenleriyle kışkırtmak; Irak’ın Sünni aşiretlerinin ve halkının Saddam’ın devrilmesi ve idamı sonrası yaşadığı aşağılanmayı istismar ederek bir sosyal taban yaratmak; aşırı politikalar izleyerek, İslam’ın en kararlı savunucusu rolüne soyunarak, Sünni Müslüman nüfusun çoğunluk olduğu ülkelerde kapitalizmin, işsizliğin, uyuşturucunun umutsuzluğa sürüklemiş olduğu yoksul gençliği bir ümmet ordusu kılığında örgütlenecek milislerinde muharipler yapmak; Kürtlerin üzerine giderek Türkiye’de AKP hükümeti ile bir ortak titreşim yaratmak, Ortadoğu’da bir ilerici çözümün en önemli sosyal tabanlarından biri olma potansiyeli olan bu halkı ezmek.

 

Beş savaş, bir devrim

ABD ile “Ali kıran, baş kesen” İslamcılığın savaşı

Kökleri daha öncede yatmakla birlikte, 11 Eylül 2001 İkiz Kuleler saldırısından sonra “Teröre Karşı Savaş” adıyla en başta Afganistan-Pakistan ikilisinde, Yemen’de, Somali’de, Mali ve Mağrip olmak üzere İslam’ın hâkim din olduğu birçok coğrafyada devam eden savaşın ABD ile Daiş arasındaki en son merhalesi. Bir teröristler düellosu. Öncü işçilerin benimsemesi gereken politika: devrimci bozgunculuk.

Emperyalizmin Ortadoğu halklarına karşı savaşı

Kökleri 1991 Körfez savaşında yatmakla birlikte esas başlangıcı 2003 Irak savaşı olan, daha sonra Libya’da hava savaşı ile devam eden, Suriye’de muhalif “ılımlı” güçlerin desteklenmesi biçiminde örtülü biçim alan savaş. Emperyalist ittifakın önderi ABD, ama AB ülkeleri (en başta Libya ve Suriye’de Fransa) çok önemli roller üstleniyor. Bugün savaş meydanı Suriye. Öncü işçilerin benimsemesi gereken politika: proletaryanın bağımsız politikası temelinde emperyalizmin yenilgiye uğratılması.

Sünni-Şii savaşı

Suudi Arabistan, Katar ve AKP Türkiye’si başta olmak üzere, Ortadoğu’nun Sünni gericiliğinin kışkırttığı, İran-Irak Şii hareketleri-Suriye ve Hizbullah başta olmak üzere Şii-Alevi ittifakının karşı kampını oluşturduğu savaş. Bugünkü savaş meydanı Suriye. Önder güçler şimdilik Suud ile İran. Erdoğan Beşar Esad’ı devirerek Sünni kampın önderliğini ele geçirmeye çalışıyor. İslam dünyasının gerici iç savaşı. Öncü işçilerin benimsemesi gereken politika: devrimci bozgunculuk.

Siyonist İsrail ile Filistin halkının savaşı

Filistin halkı sömürgeci Siyonist devlete karşı özgürlüğü için mücadele ederken İsrail de başta Gazze olmak üzere Filistin’i ezmek ve Ortadoğu ve Arap dünyasında kendisine karşı tehdit olarak gördüğü güçleri (dün Saddam, bugün İran rejimi veLübnan Hizbullah’ı) yenilgiye uğratmak için saldırıyor. ABD, İsrail’in “aşırılıkları”nı törpülemeye çalışırken stratejik bir müttefiki olarak bütünüyle arkasında duruyor. Öncü işçilerin benimsemesi gereken politika: Birleşik, iki halkı birden kucaklayan bir Filistin yolunda Siyonizmin yenilgisi.

Kürt halkının kurtuluş mücadelesine karşı bölge ülkelerinin savaşı

Ortadoğu’nun dört ülke tarafından ezilen, on milyonlarca nüfustan oluştuğu halde yok sayılan, Filistin’le birlikte en önemli ezilen ulusu Kürtlere karşı Irak ve Suriye bugün çaresizlikten saldırganlık yapamıyor, ama Türkiye ve İran hâlâ bu halkın varlığı üzerinde bile bir tehdit. Bugünkü savaş meydanı, Daiş’in (IŞİD) vekâleten savaş verdiği Rojava. Öncü işçilerin benimsemesi gereken politika: Kürt halkının kendi kaderini tayini yolunda Daiş’e karşı zaferi.

Arap devrimi, Rojava, Gezi isyanı

2011’de başlayan ve 2013’e kadar süren bir süreç içinde Ortadoğu’nun tarihinde bir dönüm noktası yaşandı. Tunus ve Mısır’da kitlelerin devrimci ayaklanması emperyalizm yanlısı diktatörlükleri yıktı. Bahreyn, Yemen ve Suriye başta olmak üzere, başka Arap ülkelerinde devrimci yükselişler yaşandı. 2012’de Suriye devrimi nefesini verirken Rojava’yı doğurdu. 2013’te Türkiye’de Gezi ile başlayan halk isyanı AKP iktidarını iliklerine kadar sarstı. ABD, AKP Türkiye’si ve Suudiler başta olmak üzere bölge gericiliği, bu devrimleri ve isyanları ülkeden ülkeye değişen yöntemlerle (Mısır’da darbe, Tunus’ta massetme, Bahreyn’de askeri işgal, Yemen’de “düzenli geçiş”, Suriye’de ilk altı ayın sonunda devrimci ayaklanmayı mezhepçi iç savaşa dönüştürme, Türkiye’de açık baskı) bastırdı. Bugün Suriye bu devrim ve karşı devrim mücadelesinin düğümü. Suriye iç savaşı, Sünni-Şii savaşı, Daiş (IŞİD) hepsi Arap devriminin Suriye ayağının bastırılma yönteminin yarattığı çelişkiler. Arap devriminin şu anda ayakta olan tek ilerici ürünü de yine eski Suriye’nin sınırları içinde: Rojava. Arap devrimi, Rojava ve Gezi ile başlayan halk isyanı dolayımıyla bir Ortadoğu devrimine dönüşme istidadı göstermiştir. Şimdi ilk evre sona ermiştir, ama mücadeleye devam! Bu alanda güncel savaş meydanı sınıf mücadelesidir! Proletaryanın öncüsünün Ortadoğu çapında benimsemesi gereken politika, Arap devriminin, Rojava’nın ve Gezi ile başlayan halk isyanının yeniden ayağa kaldırılması yoluyla tek kurtuluş olan Ortadoğu Sosyalist Federasyonu’nu kurmaktır

Bu yazı Gerçek gazetesinin Ekim 2014 tarihli 60. sayısında yayınlanmıştır.