Meksika’nın Roboskisi

Meksika isyan içinde. Modern tarihin en sarsıntılı devrimlerinden biri olan Meksika devriminin (1910-1920) başlamasının 104. yıldönümü olan 20 Kasım’da 30 kadar şehirde on binler sokaklara çıktı. Başkent Meksiko’da üç ayrı kortej kentin merkezi olan, Başkanlık Sarayı’nın da bulunduğu Zócalo meydanına yürüdü. Her yaştan ve sınıftan büyük halk kitleleri öfke içinde idi. Zócalo’ya yürüyen kortejlerin başında ülkenin güneybatısındaki Guerrero eyaletinde 26 Eylül günü kaçırılan ve sekiz haftadır kendilerinden haber alınamayan 43 stajyer öğretmenin aileleri vardı. Halk saatlerce, “Ne biri, ne üçü, canlı istiyoruz 43’ü!” sloganını bağırdı. Bu, 26 Eylül’den beri 43 gencin bulunması talebiyle ülke çapında düzenlenen dördüncü eylem günü. Meksika halkı kayıp gençleri bağrına bastı. Siyasi sistemi ise karşısına aldı.

Hükümete göre olan şu: 26 Eylül’de Guerrero’nun Iguala kentinin belediye zabıtası bu gençleri kaçırıyor. Ardından gençler bir uyuşturucu çetesinin eline geçiyor. Bu çete gençleri öldürüyor, cansız bedenlerini yakıyor, sonra da bir nehre atıyor. Bedenler daha sonra bulunuyor, ama tanınmayacak halde, kimlikleri saptanamayacak kadar bozulmuş halde. Aileler ve Meksika halkının yüzde 75’i bu hikâyeye inanmıyor. Onlara göre çocuklarının kaçırıldığı gün yağmurlu bir gün, dolayısıyla cesetlerin bütünüyle kömürleşmesi mümkün değil. Çocuklarını canlı istiyorlar.

Garip bir durum. Devlet “öldürüldüler” diyor, halk inanmıyor. Genellikle tersi olur. Bölgede en az 28 ceset bulunmuş. 43 kişi kayıp. Ama aileler o cesetlerin kendi çocukları olduğuna inanmıyor. Neden?

Ardında 22 bin leş olan mafya-devlet

1990’lı yıllarda Kürt halkına dört bir koldan saldıran kontrgerillanın bir işbirlikçisi de bilindiği gibi mafya idi. Bu mafyanın bir adamı, bir defasında dile gelmiş, “arkamda kaç leş var, bilmiyorum” demişti. O hem mafyaya hem devlete çalışan Türk elemanı alın, devlet ölçeğine çıkartın, Meksika devletini elde edersiniz. 2013 yılında Meksika devletinin yayınladığı resmi istatistiklere göre, bu ülkede 2007 ila 2012 arasında mafya bağlantılı 22.732 faili meçhul cinayet işlenmiş durumda! Bütün bu dönemde yaşanan mafya ve uyuşturucu bağlantılı savaşların toplam ölü sayısı ise dudak uçuklatıcı: 85 bin! Türkiye’de Kürtlere özgürlüklerini vermemek için sürdürülen savaşta 30 yılda 40 bin insanın öldüğü söyleniyor. Meksika’da uyuşturucu patronlarının kasaları dolsun diye verilen savaşlarda altı yılda 85 bin kişi!

Meksika öyle herhangi bir ülke değil. Orta Amerika’nın Guatemala veya Honduras gibi nispeten küçük ülkelerinde bazı yörelerde ve büyük kentlerin bazı mahallelerinde halk onlarca yıldır suç çetelerinin zulmünden çekiyor. Ama iş Meksika’ya gelince bir durup düşünmek gerek. Meksika Latin Amerika’nın iki devinden biri. Türkiye’nin neredeyse üç katı yüzölçümü ve 120 milyon nüfusu ile, Brezilya’nın ardından ikinci büyük ülkesi. 1,2 trilyon dolarlık ekonomisi ile dünyanın 14. ekonomisi. En önemlisi, ABD ve Kanada ile birlikte Kuzey Amerika Serbest Ticaret Bölgesi’nin (NAFTA) tek Latin üyesi.

Denecek ki, ülkenin başına bir mafya belası gelmiş. Ama devletin suçu ne ki “mafya-devlet” diyorsunuz? Büyük sorun da orada. Balık baştan kokmuş durumda. Devlet aygıtı, yerel yönetiminden başkent Meksiko’daki merkezi yönetimine kadar mafya ile iç içe geçmiş durumda. Örnek olarak 43 stajyer öğretmenin öldürülüşünü alın. Deniyor ki önce belediye zabıtası gençleri gözaltına alıyor, sonra uyuşturucu çetesi öldürüyor. Peki, gençler belediye zabıtasının elinden mafyanın eline nasıl geçti? Geçer, çünkü herkesin bildiği bir gerçek, Iguala belediye başkanı Jose Luis Abarca’nın bölgesel bir uyuşturucu karteli ile ilişki içinde olduğu. Zaten Abarca o günden beri firarda! Sadece o mu? 4 Kasım günü Iguala’nın bir önceki belediye başkanı ve eşi de tutuklanıyor!

Şimdi bu eski belediye başkanının üzerinde biraz durmak gerekiyor. Bugün Meksika’nın yönetiminde olan PRI (Kurumsal Devrimci Parti) ülkeyi neredeyse yüz yıldır yöneten burjuva partisi. Onun ve onun sağdaki rakibi olan PAN’ın (Ulusal Eylem Partisi) çeşitli düzeylerdeki yöneticilerinin uyuşturucu çeteleriyle iç içe olmasında şaşırtıcı bir şey yok. Ama bu eski belediye başkanı PRD (Demokratik Devrim Partisi) partisinden. Ülkenin bu üçüncü büyük partisi 1980’li yıllarda kuruldu. Kurucusu Meksika’nın son yüz yıl boyunca en ilerici başkanı olan, bütün dünyanın lanetlediği Trotskiy’e Meksika’da sığınma hakkı veren, 1930’lu yılların devlet başkanı Lázaro Cárdenas’ın oğlu Cuauhtémoc Cárdenas. Bu parti kurulduğunda, sadece o aşamada artık avro-komünizme angaje olmuş olan eski Stalinist Meksika Komünist Partisi değil, başta Birleşik Sekretarya’nın seksiyonu, parlamentoda milletvekilleri olan güçlü PRT (Devrimci Emekçiler Partisi) olmak üzere birçok Trotskist kökenli parti, grup ve aydın da bu partiye katılmıştı! Şu duruma bakın: devrim ya da demokrasi, her ne için katıldıysanız güya komünistler olarak bir partiye katılıyorsunuz, herhalde işçi sınıfının büyük bir partisi olsun diye. 30 yıl sonra bir bakmışsınız ki o parti mafya “sınıfının” partisi olmuş! Haksızlık etmeyelim, oğul Cárdenas o mafya işbirlikçisi eski belediye başkanını koruduğu için partinin şimdiki başkanını istifaya çağırmış! Cuauhtémoc namuslu adamdır. Sadece onun kurduğu partiden demokrasi ya da devrim bekleyen Trotskizm likidasyonistleri bugün ne marifet yaptıklarını düşünseler iyi ederler!

Bütün dünyanın Ak Saray düşkünleri, birleşin!

Balık baştan kokar dedik. Bugün Meksika’da isyan içinde olan halk da mafya-devletin doruğunda oturan Enrique Peňa Nieto’nun istifasını en acil talep haline getirmiş durumda. Çünkü 2012’de seçilmiş olan ve normal koşullar altında görev süresi 2018’e kadar sürecek olan devlet başkanı Peňa Nieto 26 Eylül’de 43 genç kaybolduktan sonra ıslık çalarak havaya bakmaktan başka bir şey yapmıyor! Onun derdi gücü ekonomiyi “serbest piyasa”ya daha fazla teslim etmek için neoliberal “reformlar” yapmak. Devletin 22 bin faili meçhul cinayetin sırrını çözmek gibi bir yükümlülüğünün olduğunun farkında bile değil gibi davranıyor. 43 gencin kaybedilmesi olayında da aynen Tayyip Erdoğan’ın Roboski (Uludere) olayında davrandığı gibi davranıyor.

Ama Erdoğan’a sadece bu bakımdan benzemiyor. Peňa Nieto tam da 43 gencin kaybedilmesine yönelik protestoların doruğuna çıktığı bir dönemde, aynen Erdoğan gibi, bir Ak Saray olayıyla sarsılıyor. Bununki resmi sultan sarayı değil. Saray tipli bir malikâne. 1,5 dönüm arazi üzerine kurulmuş, bembeyaz boyanmış çok lüks bir konut. 4 milyon dolar değerindeki bu malikânenin Peňa Nieto’nun kendisine değili, eski oyuncu eşi Angelica Rivera’ya ait olduğu söyleniyor. Angelica hanım, pembe dizilerle Meksika halkını uyuturken banka hesaplarında 10 milyon dolar biriktiğini söylüyor. Vergisi ödenmiş gelir kutsaldır ya, Angelica hanım aslında çok daha pahalı bir eve de sahip olabilirdi demek ki. El elden üstündür. Bir başka kadın, ünlü bir kadın gazeteci, Carmen Aristegui, meseleye derinlemesine dalıyor. Ve “Ak Saray”ın Meksika’nın çok güçlü bir sermaye grubu olan Higa tarafından inşa edilmiş olduğunu ortaya çıkartıyor. Ne tesadüf! Türkiye’de Torunlar şirketi sahibi Erdoğan’ın imam hatipten arkadaşı, Meksika’da Higa’nın sahibi Armando Hinojosa başkan Peňa Nieto’nun arkadaşı. Yine ne garip: başkanın “yuvasını yapmış” olan Higa şirketi sadece birçok büyük kamu ihalesi almamış. China Railways adlı Çin şirketi ile birlikte 3,7 milyar dolarlık hızlı tren projesini de almış! Bir de tuhaflık oluyor. Ak Saray skandalı ortaya çıktıktan bir süre sonra 6 Kasım günü hızlı tren sözleşmesini hükümet iptal ediyor! Şecaat arz eylerken sirkatin söylemek!

43 stajyer öğretmeni bulun!

Meksika halkı devlete inanmıyor: Devlet “öldüler” diyor, aileler ve Meksika halkı “canlı geri isterim!” diyor. Bu talep ve bu mücadele bizimdir aynı zamanda. Bütün dünyanın Ak Saray düşkünleri ve zalimleri birleşmiş, biz ayrı mı duracağız? Ali İsmail, Ethem, Mehmet, Medeni, Abdo Can, Ahmet, Berkin ne kadar kardeşimizse, Meksika halkının, okullarının bulunduğu kentle Ayotzinapa’nın gençleri olarak andığı o stajyer öğretmenler de o kadar kardeşimizdir. Encü soyadını taşıyan ve öteki 34 Roboskili ne kadar kardeşimizse, Ayotzinapa’nın 43 kayıbı o kadar kardeşimizdir. Soma, Torunlar, Ermenek, Isparta Yalvaç iş cinayetlerinin kurbanları en kadar kardeşimizse o küçük Meksikalılar o kadar kardeşimizdir.

Roboski Ayotzinapa, aynı kavga!