Libya’da da ihale Türkiye’ye kalıyor

Libya

Libya 2011 yılından bu yana bir iç savaş girdabı içinde boğuluyor. Kaddafi’nin devrilmesine yol açan ayaklanma Fransa ve NATO’nun emperyalist saldırılarının desteğini almış, sonunda da Kaddafi aşiret milislerinin elinde barbarca öldürülmüştü. Emperyalistlerin desteklediği aşiretler ve bölgenin hakim sınıfları çok geçmeden yeniden bin bir parçaya ayrılarak birbirlerine girdiler. 2014 seçimlerinden sonra ilk olarak Trablus ve Tobruk merkezli ikişer meclis ve hükümet ortaya çıktı, sonra da bunları destekleyen silahlı güçler arasında iç savaş patlak verdi. Hatta doğan kargaşada bir ara ülkenin bir kısmını DAİŞ kontrol eder oldu. Hangi yerel güçlerin hangi emperyalistin desteği ile petrol rantının üstünde oturacağı elbette temel soruydu.

İki kukla güç odağından biri olan General Halife Haftar’ın arkasında Fransız enerji şirketi Total’in, Trablus’ta ikamet eden Ulusal Mutabakat Hükümeti ve ona sadık kuvvetlerin arkasında ise İtalyan ENI şirketinin güçlü desteği hissediliyor. Bu şirketlerin bağlı olduğu ülkelerin hükümetleri de elbette ona göre tutum alıyor. Bunun dışında Libya emperyalist kampta bir başka bölünmeyi daha çok sarsıcı bir şekilde deneyimliyor. Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır, ABD’nin de desteğini alarak Haftar’ın arkasında duruyorlar. Böylece Mısır’ın diktatörü Sisi, Kuzey Afrika boyunca Cezayir, Libya ve Sudan’da kendi suretinde askeri rejimler imal etme çabasına devam etmiş oluyor. Suudi Arabistan da önce ikili oynamayı düşünse de bugün tamamen Haftar’ın arkasına geçmiş durumda. Trablus’taki hükümet ise Katar ve Türkiye’nin desteğini alıyor. Burada not edilmesi gereken bir nokta Trablus hükümetinde Müslüman Kardeşlerin de etkili olması. Yani bir bakıma bu iç savaş, İran savaşı öncesinde bir cephe gerisi temizliği karakteri de taşıyor.

Türkiye Libya’da Kaddafi’nin devrilmesinde fırıldak gibi bir tutum alarak utanç verci bir biçimde emperyalist saldırganlığın parçası olmuştu. Öyle ki, Tayyip Erdoğan “NATO’nun Libya’da ne işi var?” demesinin üzerinden bir ay geçmeden İzmir, NATO saldırısının komuta karargahı olarak tayin edildi. Bu kapsamda Türk deniz filosu ve F-16 uçakları kuşatmada rol aldı. Emperyalist boyunduruk demagojiye üstün gelmişti. Üstelik, onlarca Türk müteahhite ait milyarlarca dolarlık bir pasta söz konusuydu. Savaşın ortasında mahsur kalan binlerce Türk işçiyi ise düşünen yoktu, tıpkı bugün de olmadığı gibi. Bitmek tükenmek bilmeyen silah sevkiyatları hız kesmeyince, Erdoğan’ın damadı Bayraktar’ın soyadını taşıyan İHA’lar iç savaşta aktif rol almaya başlayınca, bunlar Türk askeri ve istihbarat unsurları tarafından uçurulunca, Haftar Türk işçileri hedef aldı. Şimdi serbest kalsalar da 6 işçi esir alındı, yüzlercesinin canı tehlikede.

Türkiye’nin emperyalistlerin peşinde macera arayışının bedelini hem orada hem burada işçi sınıfı ödüyor. Libya iç savaşının ekonomik yükünü, Suriye’de olduğu gibi, emekçi halk sırtlanmış durumda. Emperyalizmin bölgesel planları ve İran’a dönük savaş hazırlıkları Türk dış politikasında açmaz üstüne açmaz yaratırken emperyalizmin ve istibdadın zincirleri kırılmadan bu cendereden çıkış yok.