Kudüs Savaşı, Filistin halkına karşı açılmış bir savaştır! İsrail’in sömürgeci ve ırkçı taarruzunu durduralım! Filistin halkının zaferi için mücadele edenlere selam olsun!

Kudüs Savaşı, Filistin halkına karşı açılmış bir savaştır! İsrail’in sömürgeci ve ırkçı taarruzunu durduralım! Filistin halkının zaferi için mücadele edenlere selam olsun!

İsrail devletinin baskı aygıtları, Kudüs’te ve bilhassa Doğu Kudüs’te yaşayan, evlerini ve vatanlarını korumak için mücadele içindeki Filistin halkını ezmek amacıyla sağcı Yahudi yerleşimcilerle ve daha genel olarak etnik arındırmacı hareketle el ele vermiş bulunuyor. Bu bildirinin yayınlanışı esnasında Kudüs içindeki yüzlerce yaralıya ek olarak, İsrail bombardımanı altındaki Gazze’de ve İsrail kentlerinde Filistinlilerden ölü sayısı 31’i çocuk 119 kişiye ulaşmıştı (biri çocuk 6 Yahudi’ye karşılık). Sadece Gazze’de yaralı Filistinli sayısı 830’a yükselmişti.

“Ramazan ayında gerginlik artıyor” ya da 1967’deki Altı Gün Savaşları’ndan sonra İsrail’in Doğu Kudüs’ü işgalinin hatırası “Kudüs Günü kutlamasında karışıklıklar baş gösterdi” gibi ifadeler, esas sebeple belirtilerini birbirine karıştırıyor. Bu mücadelenin asıl sebebi, yerleşimci-sömürgeci İsrail devletinin Anayasa Mahkemesinin uzun zamandır beklenen Doğu Kudüs’ün Şeyh Cerrah mahallesinde yaşayan beş Filistinli aileyi evlerinden atma kararının da ardında yatan Siyonist etnik arındırma projesidir. Bağıra bağıra geliyorum diyen tahliye kararı, bir tür sembolik eşik teşkil etti. Gerilimin artmasının sebebi budur. Filistinliler, evlerinden atılmamak için meşru bir mücadele vermektedir. Filistin halkı Kudüs’ten topyekûn kovulma çabalarına karşı savaşmaktadır. İşte İsrailli sağcı yerleşimci hareketinin İsrail devletinin plastik kaplı kurşun mermileri ve şok bombalarıyla beraber ezmeye çalıştığı mücadele, bu mücadeledir. 

Şeyh Cerrah kararı yalnız beş Filistinli aileyle sınırlı olsa da, esasen Kudüs’te yıllardır devam eden tahliye işlemleri zincirinin son halkasını oluşturmaktadır. Şehre hâkimiyet için sokak sokak süren bir savaş söz konusudur. İsrail, tarihi boyunca akla gelebilecek her türlü uluslararası hukuk kuralını ihlal etti. Kelimenin tam manasıyla bir “haydut devlet”! Dahası, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komisyonunun da kabul ettiği üzere, bu son tahliye kararı, İsrail’in uluslararası hukuk çerçevesinde yükümlülüklerine tamamen aykırıdır; zira bu yükümlülükler işgal altındaki bölgede yaşayanların zorla yerinden edilmesine yasak koşmuştur. 

Dinî bir savaş değil, Kudüs’ün geleceğini belirlemek üzere bir savaş söz konusu. Mücadele, tarihsel Filistin’in geleceği için veriliyor. Kudüs’e açılan savaş, tüm Filistin halkına karşı açılmıştır. 

Kudüs’ün iki belediye başkan yardımcısının sözlerine bir bakın. İsrail yanlısı New York Times gazetesi, bu ikiliden biri olan Aryeh King’i şöyle alıntılıyor: “Belediye başkan yardımcısı, tahliye kararının ‘elbette’ Doğu Kudüs’ü ‘Yahudi katmanlarıyla’ doldurma genel stratejisinin parçası olduğunu söyledi. Bu politika, King’e göre ‘Kudüs’ün, Yahudi halkı açısından, bir Yahudi başkenti olarak geleceğini garantiye almak için en uygun yol’”. 

Aynı gazete, bir diğer belediye başkanı yardımcısı Fleur Hassan-Nahoum’un sözlerini şöyle aktarıyor: “Burası, dünyadaki tek Yahudi ülkesi. Elbette bazı kanunlar bazılarının gözüne Yahudileri kayırıyor gibi gözükecek. Biz bir Yahudi devletiyiz, bu devlet Yahudileri korumak için var.” Alenî ırkçılık!

Bu sözler, tahliyelerin ABD’de Trump yönetimi zamanında alınan ve Biden’ın da geri almayacağı iki karardan güç aldığını itiraf etmekle eşdeğer. Bu kararlardan biri, 2017’de Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak tanınması; diğeri 2018’de yasalaşan Temel Anayasa Kanunu adı altında, İsrail’i ırkçı bir “Yahudi devleti” olarak tanıyan ve “Yahudi yerleşimleri”ni “en yüksek milli değer” mertebesine yücelten apartheid kanununa verilen destek.

Dolayısıyla, mutlak biçimde ABD ve AB denetimindeki sözde “uluslararası camia”dan Filistin halkının haklarını korumak için kılını dahi kıpırdatması beklenemez. 

Gerici Arap devletlerinden de bir şey yapmalarını beklemek boşuna. Son yıllarda Trump’ın hakemliğinde İsrail’le tam diplomatik ilişki içine giren dört devlet (Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Sudan ve Fas), Kudüs’te olup bitenle ilgili “derin endişe içinde olduklarını” belirttiler. Ahlâki hezeyanlara o denli gark olmuş hâldeler ki kimse onların sözüne kulak dahi asmayacaktır! Bu dört devlet, başta Suudi Arabistan, Körfez emaretleri ve Mısır olmak üzere Arap hâkim sınıflarının ve devletlerinin Filistin halkına topyekûn ihanetinin yalnızca görünen yüzüdür. 

Filistin halkının bugünlerde süregiden kitlesel isyanı, Filistin’in işgalinin Ortadoğu sorununun tam kalbinde yer aldığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Filistin halkının işbirlikçi önderliği dâhil, dindar ve laik kanatlarıyla tüm Arap burjuvazisinin hıyaneti, Filistin’in özgürlüğü için verilecek devrimci bir mücadelenin mutlaka ve hızla tüm bölgeye yayılarak hâlihazırda karmaşa içindeki Ortadoğu’yu hallaç pamuğu gibi atmasından duydukları korkuyu sergiliyor. Dolayısıyla tam da tüm Siyonist siyasi düzen, son dört yılda dört başarısız seçim sonucu dolayısıyla tarihinin en büyük kriziyle karşı karşıya kalmışken, Arap hâkim sınıfları Siyonist apartheid devletinin yardımına koşuyor.

Erdoğan yönetimindeki Türkiye de fiiliyatta karşılığı olmayan bomboş sözler edip duruyor. Bu hareketin iç propagandadan ve Arap kitlelerini Sünni dünyada Filistinlilerin hakkını ABD’ye karşı savunabilecek Erdoğan’dan başka bir lider olmadığına ikna etmekten başka bir amacı yok. Mavi Marmara vakasından bir süre sonra teslim bayrağı çekip İsrail’le ilişkilerini normalleştirmesi (ki resmi normalleşme belgesi, iki devletin başkentlerinin ismini utanç verici biçimde Ankara ve Kudüs olarak kaydetmişti!), Arap halklarına Erdoğan’ın sözde İsrail karşıtı pozlarının kofluğunu göstermelidir. Esas görev, İsrail’le olan tüm diplomatik, ekonomik ve askerî bağları kesmek ve NATO’dan çıkarak ABD Hava Kuvvetleri’nin ABD emperyalizmine ve Siyonizme düşman gördüğü herkesi bombalamak için kullandığı Türkiye’nin güneydoğusundaki İncirlik askerî üssünü kapatmaktır.

Yunanistan’daki sağcı Miçotakis hükümeti, selefi sözde solcu Syriza hükümeti gibi, emperyalizmin güdümü altında Siyonist rejimle, Mısır’daki el-Sisi diktasıyla ve Suudi kraliyetiyle Doğu Akdeniz’deki enerji havzasındaki ortak çıkarlarını başta Filistin halkı olmak üzere bölge halklarına karşı savunmak için en güçlü askeri ve diplomatik ittifakı kurdu. Girit adasındaki Suda Üssü, bölgede İran dâhil olmak üzere tüm Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerini hedef alan en büyük Amerikan-NATO askerî üssüne dönüştürüldü. 

Bütün emperyalist askerî üsler kapatılsın! 

Amerikan, NATO ve AB emperyalizmi defol! 

Emperyalist savaşa karşı savaş!

Tüm dünyada ve bilhassa Ortadoğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde işçi sınıfı örgütlerinin, devrimci Marksist hareketin ve emperyalizm karşıtı halk hareketlerinin görevi, elden gelen her yolla Filistin halkıyla somut dayanışma içine girmektir. Tüm dünyada İsrail elçilikleri önünde Filistin halkının mücadelesiyle dayanışma gösterileri düzenleyelim!

Kudüslü Filistinlilerin evlerinden tahliye edilmesine ve etnik arındırmaya hayır! 

Kudüs’e uzanan eller kırılsın!

Filistin toprağına inşa edilen yasadışı, gayrimeşru ve gerici yerleşimlere karşı mücadeleye!

Kahrolsun Siyonist yerleşimci-sömürgeciliği!

Yaşasın Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkı! Yaşasın mültecilerin geri dönme (“avdet”) hakkı!

Nehirden denize özgür Filistin!

Yaşasın her Filistinli’nin dinine bakılmaksızın özgür, eşit haklara sahip, insan onuruna yaraşır ve bir arada huzurlu biçimde yaşayacağı özgür, demokratik, laik, sosyalist Filistin!

Ortadoğu Sosyalist Federasyonu için ileri!

 

Hristo Rakovski Uluslararası Sosyalist Merkezi

RedMed internet ağı

Devrimci İşçi Partisi (DİP), Türkiye

İşçilerin Devrimci Partisi (EEK), Yunanistan

Birleşik Komünist Parti (OKP), Rusya Federasyonu

Sovyetler Birliği Derneği, Rusya Federasyonu

Marksist İşçi Birliği (MTL), Finlandiya

Devrimci Proleter Yeniden Doğuş (ROR), Fransa

Dokumentalni Vakfı, Bulgaristan

Emperyalizme ve Siyonizme Karşı Filistin Dostları, Türkiye