Kerç Boğazı krizi ve ABD emperyalizminin provokasyonu

Kırım’ın Kerç Boğazı’ndan Azak Denizi’ne girmek isteyen üç Ukrayna gemisi Rus donanması tarafından vuruldu. Rusya gemilere el koydu. Kerç Boğazı’nı Ukrayna gemilerinin geçişine kapattı. Gemilere ait 24 Ukraynalı personel Rus mahkemeleri tarafından sınır ihlali gerekçesiyle tutuklandı. ABD hemen tepki verdi. Dışişleri Bakanı Pompeo resmi bir bildiri ile Rusya’yı kınadı ve Kırım’ı Ukrayna toprağı gördüklerini belirterek Rusya’yı sınırlara saygılı olmaya çağırdı. Ukrayna misilleme olarak ülkedeki iç savaş sürecinde Kiev yönetiminden ayrılan Doğu Ukrayna’da tek taraflı bağımsızlık ilan eden Donetsk bölgesini top atışına tuttu. İçinde neo-Nazi partilerin temsilcilerinin bulunduğu Batı emperyalizmi yanlısı Kiev hükümeti, Rusya’ya karşı uluslararası bir kampanya başlattı. Bu kampanya Türkiye’den boğazları Rus gemilerine kapatmasını talep etmeyi de içeriyor. 

2014 yılında Kırım, bir referandumla Ukrayna’dan ayrılıp Rusya’ya katılmıştı. Bu yüzden her iki yakası da Rus kontrolünde olan Kerç Boğazı tamamen Rusya’nın denetiminde. Rusya, Ukrayna’nın eylemlerini provokasyon olarak tanımlıyor ve tekrarı halinde yeniden askeri karşılık vereceğini belirtiyor. Olayın gelişiminin askeri ayrıntıları ile ilgili bu tip durumlarda her zaman olduğu gibi karşılıklı iddialar mevcut.

ABD fısıldadı, İngiltere söyledi: “Rusya DAİŞ ve El Kaide’den büyük bir tehdittir!”

Batı basınında yapılan yorumlarda Kerç Boğazı krizi ile Putin’in ülke içinde düşen desteğini yeniden arttırmaya çalıştığı söyleniyor. Putin’in dış politika krizlerini milliyetçiliği körüklemek ve desteğini arttırmak üzere kullanmakta ne kadar mahir olduğu tartışma götürmez. Ancak biraz daha geniş bir perspektiften bakıldığın son krizden esas nemalananın Putin değil Trump olduğunu görmek mümkündür.

Başta Fransa olmak üzere Avrupa’nın NATO dışında kendi ordusunu kurması gerektiğine dair seslerin yükseldiği, ABD’nin Avrupa üzerindeki hâkimiyetinin sorgulandığı bir aşamada Kerç Boğazı krizi Trump’a adeta ilaç gibi gelmiştir. Çünkü Trump, NATO içindeki çatlak seslere karşı sürekli olarak Rus tehdidini öne sürmektedir. NATO üyesi Avrupa ülkelerinin askeri harcamalarını arttırarak ABD’nin üstlendiği yükü paylaşmasını istemektedir. Bu anlamda Kerç Boğazı krizi Trump için tam bir fırsat olmuştur. Nitekim ABD’nin Avrupa’daki en büyük destekçisi konumunda olan emperyalist İngiliz ordusunun Genelkurmay Başkanı Mark Carleton-Smith bu olay üzerine Rusya’nın, DAİŞ ve El Kaide’den daha büyük bir tehdit olduğunu ileri sürmüştür.

Faşist Kiev hükümeti ne istiyor?

Yani olayın nasıl yaşandığından bağımsız olarak meseleyi uluslararası bir provokasyona dönüştürme gayesinde olanın ABD emperyalizmi ve müttefikleri olduğu açıkça gözüküyor. Ukrayna açısından ise bu kriz Donetsk’in Kırım gibi bir referandumla Rusya’ya katılmasını caydırmak için tüm Batı emperyalizminin askeri ve diplomatik dikkatini bu bölgeye çekmesini sağladı. Faşist Kiev hükümetinin üç gemi ve 24 askeri kaybetmeyi Donetsk’i tümden kaybetmeye yeğlemiş olması pekâlâ mümkündür. Dolayısıyla her ne kadar Rusya askeri olarak saldıran bir konumda gözüküyorsa da emperyalistlerin propagandasının etkisiyle erken yargılara varmak yanlıştır.

Türkiye NATO’dan çıkmalıdır!

Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülke halkları açısından esas önemli olan emperyalist donanmaların bu krizi bahane ederek Karadeniz’deki varlığını arttırma girişimlerine engel olmaktır. Türkiye şu ana kadar tarafsız bir tutum sergilemekteyse de NATO üyesi olarak hızla emperyalist emrivakilerin tarafı olmak zorunda kalabilir. NATO üyeliğinin Türkiye halkı için bir güvenlik değil, tehdit unsuru olduğu bir kez daha görülmektedir. Bu koşullarda tarafsızlık tutumu fiilen emperyalizm yanında taraf olmak demektir. Bunun alternatifi olarak Türkiye, Rusya’nın eylemlerini siyasi ya da askeri olarak desteklemek zorunda değildir. Ancak halkının güvenliği ve komşu ülkelerle barışın korunması için mutlaka NATO’dan çıkmalıdır. Karadeniz ancak NATO’nun emperyalist donanmalarından temizlendiğinde bir barış denizi olabilir.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Aralık 2018 tarihli 111. sayısında yayınlanmıştır.