Katalonya’da “halka danışma”: İspanya’nın siyasi krizinde yeni bir perde

 

Bugün İspanya’nın özerk bölgelerinden Katalonya’da gayri resmi bir oylama yapılıyor. Başlangıçta bir bağımsızlık referandumu olarak tasarlanan bu oylama, İspanya merkezi devletinin baskısı altında sadece bir gövde gösterisi olmaya kadar geriledi. Aşağıdaki yazı, bir Katalan devrimci Marksisti tarafından RedMed ve Gerçek siteleri için kaleme alınmıştır. Yazının 4 Kasım’da kaleme alınmasından sonra, İspanya’nın Anayasa Mahkemesi, referandum karakterini bütünüyle yitirmiş ve gayri resmi bir eylem haline gelmiş olan bugünkü oylama hakkında bile yürütmeyi durdurma kararı almıştır. Bugün Katalonya’da ne olacağını kimse bilmiyor. Ama İskoçya bağımsızlık referandumundan sonra Katalonya’da dev kitlelerin desteğini alan bağımsızlık hareketi İspanya için de, Avrupa Birliği için de büyük bir siyasi önem taşıyor. Aşağıdaki yazı, İspanyolca orijinalinden İngilizce’ye yapılmış tercümesi temelinde Gencer Çakır tarafından Türkçeleştirilmiştir.

 

İspanya’nın siyasi krizi yavaş ama engellenemez biçimde ilerliyor. Geride bıraktığımız son beş ya da altı ayda bu bozulma sürecini şiddetlendiren bir dizi olaya tanık olduk: Avrupa [Birliği] seçimlerinin açığa çıkardığı kargaşa, tahtta yaşanan değişiklik, çok uzun bir süredir görülmemiş ciddiyette yolsuzluk skandallarının su yüzüne çıkması ve merkezi hükümet ile Katalonya arasındaki ihtilaf. Mariano Rajoy’un sağcı hükümeti makroekonomik veriler sayesinde bir rahatlık elde etmeye çalıştı, ne var ki dile getirilen iyimserlik asılsızdır: Hizmetler sektöründeki mevsimlik iyileşmeye bağlı olarak açıklanabilecek işsizlikteki düşmeyi bir istisna olarak kabul edersek ortada sağlam bir toparlanmaya işaret eden hiçbir veri yoktur. Önümüzdeki dönem hükümet için çok zor geçecek, hatta bu farklı alanlarda açığa çıkan kimi çatışmalarda belirleyici olacaktır.

Şu andaki yakıcı sorun ise Katalan bağımsızlık referandumudur. 2013 yılının Ocak ayında Katalan parlamentosu egemenlik ilan eden bir karar almıştı. Madrid’deki hükümet bu kararı mahkemeye taşımış ve karar hakkında ülkenin en yüksek yargı mercii olan Anayasa Mahkemesi’nde yürütmeyi durdurma kararı alınmıştı. Ardından, geçtiğimiz Eylül ayında Artur Mas liderliğindeki Katalan hükümeti, Katalonya ile İspanya devletinin geri kalanı arasındaki ilişkiyi belirleyecek referandumun yasal temelini teşkil eden ve adına “halka danışma kararnamesi” denen bir kararı geçirdi. Tam da referandumun yapılması için kararnamenin imzalandığı gün Katalonya devlet başkanı Artur Mas Katalan devlet televizyonuna çıkıp, İspanya’nın ve Katalonya’nın hukuki çerçevesine bağlı kalmada kendisini manen borçlu hissettiğini belirtti; ne var ki Madrid’in böyle bir hamleye karşı çıkacağından da emindi. Halktan güven talep etti,  maharet ve yaratıcılıkla Katalan halkının kendi kaderi üzerine oy kullanacağını açıkladı. Hemen birkaç saat içerisindeyse, İspanyol bakanlar kurulu kararnamenin geçersiz kılınması için mahkemeye başvurdu. Takip eden günde ise Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurma kararı aldı.

Artur Mas teslimiyet içinde mahkemenin verdiği bu karara uymaya karar verdi. Bağımsızlık yanlısı siyasi partiler bloğu birkaç gün boyunca bir kargaşa içine düştü. Mahkemenin kararının üstesinden gelmede siyasi partilerin birlikteliğine güvenmiş olan bağımsızlık taraftarlarında kötümser bir hava etkisini göstermeye başladı. Bu, milliyetçi partilerin stratejisinin ne kadar anlık kararlara bağlı olduğunu gösteren bir kanıttı. Bağımsızlık yanlısı sol, karara uymama çağrısında bulunup referandumun öngörüldüğü tarihte yapılmasını talep etti. Ne var ki, bu konudaki kararlılık bir iki günden daha uzun sürmedi.

Birkaç gün süren müzakereden sonra bir anlaşmaya varıldı. Artur Mas, daha önce sorulmuş aynı soru ile bir “yurttaş katılım süreci”nin devreye sokulacağını ilan etti. Bu “gözü pek” adım, Katalonya’nın resmi kurumlarının katılım seviyesini düşürüyordu: memurlar hazırlıklarda yalnızca gönüllü kisvesi altında yer alacaktı; resmi bir kararname çıkarılmayacaktı; seçmen kütüğü kullanılmayacaktı. Amaç, mahkeme tarafından verilecek yeni bir yürütmeyi durdurma kararından kaçınmaktı. Artur Mas, yeterli demokratik garantilerin yürürlükte olduğuna inandığını, ama bu yeni tedbirin tam etkisini yeni seçimlerin yapılması ve bu seçimler bağımsızlık yanlısı partilerin bir zaferi ile sonuçlanması halinde seçimin ayrılma üzerine bir plebisit karakteri kazanmasıyla göstereceğini belirtiyordu.

Bu kararın ortaya çıkardığı memnuniyetsizlik hareketin çoğunluğunu etkisi altına aldı ama her şeye rağmen, en nihayetinde, kitle Mas’ın tercihine boyun eğmiş oldu. İspanya devletinin yasal çerçevesi ile tüm ilişkileri koparma anı böylece ertelenmiş olmaktadır. Kendi kaderini tayin hakkı yolunda gerçek bir referandum dışlanmış olduğundan, hatta bağlayıcılığı dahi olmayan bir oylamadan bile kaçınılmışken, 9 Kasım, müstakbel Katalan parlamentosunun bağımsızlık yanlısı çoğunluğunca beyan edilecek tek taraflı bir bağımsızlık ilanı doğrultusunda atılan bir ilk adımdan ibaret olarak görülmeye başladı.

Mas’ın aldığı tüm önlemlere rağmen Rajoy hükümeti yürütmeyi durdurma için bir kere daha yargı yoluna başvurdu. Her şey göstermektedir ki, Anayasa Mahkemesi başvuruyu kabul edilebilir bulup, önleyici bir tedbir olarak yürütmeyi durdurma kararı verecektir.

Mahkemenin kararı ne olursa olsun 9 Kasım Pazar günü, kendi kaderini tayin hakkını savunma gününe dönüşmelidir. Bağımsızlık yanlısı sol, bağımsızlık için desteğini şu slogana bağlamış durumdadır: “para que todo cambie” (her şeyi değiştirmek için). Tutarlı olmak gerekirse, bu, solun işçileri ve gençliği anti-kapitalist bir program etrafında seferber edecek bağımsız bir kampanyayı başlatmasını gerektirir.

Mas’ın partisi olan CiU (Yakınlaşma ve Birlik), Madrid’de merkezi hükümeti kontrol eden sağcı parti Partido Popular’a (Halk Partisi) benzer önlemler aldı. Mas sadece “kesintiler” (vergilendirmede eğitim, sağlık ve sosyal hizmetlerdeki kamu harcamalarını kısıtlamayı gerektiren indirimler) yapmakla kalmadı. Özelleştirmeler yaptı. Protesto hareketlerini bastırdı. Partisinin çeşitli kademelerindeki yolsuzluk davaları konusunda sessiz kaldı… Sol eğer siyasi durumun gerçek doğasını ve izlenecek doğru siyaseti kavrayamazsa kendisini çaresiz durumda bulacaktır. Milliyetçi hareketin kimi kesimlerince inandırılmaya çalışıldığımız gibi sorunlar “Espanya ens roba” (İspanya bizi soyuyor) demekle açıklanamaz.

Tutarlı bir anti-kapitalist siyaset kendisini Mas’ın peşinden gitmekle sınırlamamalıdır. Bu, günün yakıcı sorunlarına sınıfsal yaklaşımı gerektirir; eğer sürecin gelişmesine ön ayak olan güçlerin karakterini görmezden gelmeyeceksek. Sol, işçi sınıfı mahallelerinde, göçmen topluluklar içinde, mücadeleci gençliğin saflarında, kendilerini milliyetçi eğilime ait hissetmeyen ve kendi kaderini tayin hakkına karşı çıkan gerici partilerin etkisine maruz kalan işçiler arasında örgütlenmelidir. Sol, monarşik devlet ve Avrupa Birliği ile köprüleri atacak şekilde kendi projesini ortaya koymalı ve krizden çıkmada anti-kapitalist bir yol talep etmelidir. İspanya devleti içinde yaşayan diğer halklarla da bağını kurmalıdır; bu, zaferi elde etmenin yegâne yoludur.

İspanya devletinin geri kalanında bir tür şüphecilik ve yüz kızartıcı bir pasiflik gözlenmektedir. Şurası bir gerçek ki, sürecin başında Katalan sağının bulunması eylemsizliğin bir bahanesi olmaktadır. Katalanların oy verme hakkına dair parlamentonun içinde ya da dışında beyanatlarda bulunmak yetmez. Önümüzdeki yerel ve bölgesel seçimler için adayların seçimi üzerine odaklanıldığından, sol, Katalanların kendi kaderini tayin hakkını koşulsuz destekleyecek bir hareketi inşa etme işinde adım atmaktan geri duruyor. Bu hareket, İspanya devletinin diğer halklarıyla ne türden bir ilişki içerisinde olmak istediğine serbestçe karar verebilecek bir Katalan Cumhuriyeti’nin kurulmasına destek vermelidir. Bu hareket, ulusal bağımsızlığı Monarşiye karşı mücadeleye ve borçların geri ödenmesine karşı mücadeleye bağlamalı, ekonomik kriz dolayısıyla darbe yiyen işçi sınıfı ile halk katmanlarının temel ihtiyaçlarına cevap veren bir programa sahip olmalıdır… İşte, acil olarak yapılması gereken şey, işçileri bu program etrafında bir araya getirmektir.

Sol, kendi ataletinden sıyrılmalı ve bu temel üzerinde birleştirici bir hareketi inşa etmelidir. Kendi kaderini tayin hakkı konusunda gerçek bir süreç, işçi sınıfı hareketinin, gençliğin ve İspanya solunun, sınıf bağımsızlığı ve özgür cumhuriyetler birliği şiarını üzerinde taşıyan bir bayrak altında harekete geçmesini gerektirir.

4 Kasım 2014