İtalyan seçimleri: Halkın AB’ye tokadı!

 

İtalya Şubat sonundaki genel seçimde kilitlendi. İki kanatlı parlamentonun alt kanadı mecliste çoğunluğu ele geçiren sosyal demokratlar, senatoda sadece kendi başlarına değil, herhangi makul bir koalisyon ortağı ile birlikte bile çoğunluğa sahip olamayacağı için hükümet kuramayacak gibi görünüyor. Ortada üç ihtimal var, üçü de gerçekçi değil: sosyal demokratların azınlık hükümeti kısa süre içinde düşer; “büyük” ya da “milli” koalisyon olanaklı değil, çünkü sosyal demokratlar Berlusconi ile işbirliğini dışladı; yeni bir seçimi ise cumhurbaşkanı reddetti. Çıkmaz!

Bu seçim, geçen yıl Mayıs ayında yapılan Yunanistan seçimleriyle ciddi benzerlikler gösteriyor. Yunan halkı o seçimde, zalim kemer sıkma politikalarının ardındaki Troyka’ya (AB Komisyonu, Avrupa Merkez Bankası, İMF) ve tabii onun resmi olmayan lideri Alman başbakanı Merkel’e isyan etmiş, onların emirlerini yerine getiren Yunan politikacılarının da arka tarafına esaslı bir tekme sallamıştı.

İtalyan halkı da aynı şeyi yaptı. Kasım 2011’de (Yunanistan’dakine benzer bir operasyonla) Berlusconi denen palyaço Merkel tarafından iktidardan düşürülmüş, yerine eski merkez bankacı Mario Monti başkanlığında bir “teknokratlar hükümeti” kurulmuştu. Monti, uyguladığı kemer sıkma politikalarıyla AB kurumlarından başlayarak bütün Avrupa burjuvazisinin ve uluslararası finans kapitalin sevgilisi oldu. Ama Monti korkunç bir seçim yenilgisi aldı. İtalyan halkı Avrupa burjuvazisine “senin sevdiğini ben istemiyorum” dedi.

Var olan siyasi sistem, Yunanistan’da ve başka ülkelerde de olduğu gibi, ekonomik krizin çelişkilerini kaldıramıyor. İtalya’da bunun ifadesi seçimi iki palyaçonun kazanması oldu. Herkesin bitti gözüyle baktığı, cinsellikten başka hiçbir şeye aklı ermeyen, yolsuzluk dosyaları dağlar gibi yükselen 75 yaşındaki Berlusconi, yoksul halka bol bol vaad dağıtarak uçurumdan çıktı. Öteki palyaçonun adı Beppe Grillo. Bu eski komedyenin “5 Yıldız Hareketi” girdiği ilk genel seçimden % 25 oyla birinci parti olarak çıktı. “5 Yıldız Hareketi” uyduruk bir orta sınıf hareketidir. Krizin öne fırlattığı bu parti, çarpıcı biçimde internetten çevreye kadar birçok görüş savunmaktadır ama İtalya’yı kasıp kavuran ekonomik krize ilişkin bir programı yoktur!

İtalya’da hükümet kurulamaması ihtimali Avrupa ve dünya finans kapital ortamında bir bomba tesiri yarattı. Borsalar sarsıldı, İtalya’nın kamu borcunun faizi uzun zamandır görülmemiş biçimde yükseldi. Bütün bunlar Üçüncü Büyük Depresyon’un kapitalizmi ne kadar kırılgan bir duruma getirdiğini gösteriyor. Yarın bir başka seçim ya da yolsuzluk skandalı ya da bambaşka bir faktör sistemin toptan sarsılmasına yol açabilir. Akdeniz bir barut fıçısıdır.

Devrimci İşçi Partisi’nin kardeş partisi Komünist İşçi Partisi (PCL) meclis seçiminde 90 bin (% 0,26), senato seçiminde ise 114 bin (% 0,37) oy aldı. Kendi içinde önemli bir başarı gibi görünmekle birlikte, bu sonuçlar 2008 seçimleriyle karşılaştırıldığında önemli bir oy kaybına işaret ediyor. Öyle görünüyor ki, PCL de bütün politik sisteme meydan okuyan, ama bir orta sınıf hareketi olarak büyük parasal kaynaklara ve medyaya erişme olanağına sahip olan Grillo hareketinin yükselişi dolayısıyla kendisine yönelen sistem karşıtı oyların bir bölümünü, daha “gerçekçi alternatif” görünen o harekete yitirdi. Yine de PCL, İtalya’nın bütününde seçimlere giren partiler arasında, burjuvazinin işçi sınıfına büyük taarruzuna cepheden karşı çıkmanın ve krize çözümün bir işçi hükümeti olduğunun propagandasını yapmanın onurunu taşıyor. Burjuvazinin saflarından gelen altı büyük listeden sonra birinci parti PCL. İtalyan devrimci solunun da en güçlü partisi.

Zaten İtalya’nın sorunları bu tıkanmış parlamenter sistem içinde değil, fabrikalarda, işyerlerinde, sokaklarda çözülecek. PCL elbette esas sözünü buralarda söyleyecek! 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Mart 2013 tarihli 41. sayısında yayınlanmıştır.