İran'da cumhurbaşkanlığı seçimleri

Oyların bölünmesi reformistlerin kazanmasında tek sebep değildi. Ahmedinejad döneminde halkın yaşadığı büyük ekonomik sıkıntılar ve İran'ın yüksek tansiyonlu uluslararası siyaseti de toplumsal bir hoşnutsuzluğu ortaya çıkarmıştı. Rejim bu buhranları aşmak için daha itidal yanlısı bir seçenek sunmalıydı. Ruhani seçilince Tahran'da çok geniş katılımlı olmasa da halk seçim sonucunu kutladı ve ilginç bir slogan attı: “teşekkürler diktatör”. 

İran'da cumhurbaşkanlığı seçimleri 14 Haziran tarihinde gerçekleşti ve İran'ın yedinci cumhurbaşkanı altı aday içinden resmi istatistiklere göre halkın %72 katılımı ile seçildi. Bu seçimlerde reformistlerin desteklediği aday Hasan Ruhani oyların %52'sini alarak ilkecilerin[1] adaylarına karşı büyük bir oy farklıyla seçimleri kazandı.

Hukuk doktoru olan Hasan Ruhani, devrimden sonra beş kere arka arkaya milletvekili olmuş sonra Ulusal Güvenlik Konseyi'nde genel sekreter olarak görev yapmıştır. Ruhani, Hatemi döneminde İran'ın Batı ile arasında başlayan nükleer müzakerelerinin başını çeken, Hamenei'nin bile güvenine sahip olan usta bir müzakereci olarak bilinir. Ruhani'nin sadece siyasi görevleri değil askeri görevleri de olmuştur. İran-Irak savaşında yüksek askeri görevler üstlenmiş, Rafsancani'ye yakınlığını nedeni ile de Humeyni'nin en çok güvendiği grubun içinde bulunmuştur. Hasan Ruhani, reformistlerin adayı olarak seçimlere girse de Rafsancani'ye yakın orta yolcu muhafazakârlardandır ve birçok siyasetçi gibi Ahmedinejad döneminde yaşanan ulusal ve uluslararası krizlerden rahatsızdı.

Bu seçimler rejim için ne anlama geliyor?

İran İslam Cumhuriyeti bu seçimlerle birlikte karşı karşıya olduğu ve birbirinden bağımsız olmayan üç önemli soruna çözüm aramaktadır. Rejim bu seçimlerden, ilk olarak İran İslam Cumhuriyeti çatısı altında siyasal iktidarı elinde bulunduran güç odağının 2009 seçimleriyle aldığı meşruiyet yarasına (hem halk nezdinde hem de uluslararası arenada) merhem sürebilmeyi, ikincisi içinde bulunduğu ve halkın yaşamını zorlaştırılan ekonomik sıkıntılara bir çare bulmayı ve son olarak içinde bulunduğu uluslararası siyasi buhranlara bir çözüm üretebilmeyi hedefliyor. Özellikle nükleer krizin yol açtığı ekonomik çetinliklerin ve ABD önderliğinde İran'a karşı yürütülen dış baskıların da en yoğun olduğu bu dönemde uluslararası tansiyonu düşürmek, uygulanan ağır ambargolardan kurtulmak ve ulusal düzeyde onun getireceği ekonomik ferahlıktan yararlanmak istiyor. Bu konu bütün adayların seçim kampanyalarında yerini buldu. Adayların en radikalinden en ılımlısına Ahmedinejad dönemi dış politikası eleştirildi, hatta bazı adaylar bu politikaların İran'ı savaşın eşiğine getirdiğini bile iddia etti. Adaylar seçim süresince “makul” ve “itidal zemininde” bir dış politika yürütülmesi gerektiğini dile getirdiler.

Meşruiyet konusuna gelirsek; İran'da egemen rejim 2009 yılında cumhurbaşkanlığı seçimlerinde hile iddialarına karşı sokaklara çıkan ve altı aydan fazla ülkeyi etkileyen ayaklanmalarla meşruiyet kaybına uğramış görünse de aslında bu olay yıllar önce 1979 devriminden hemen sonra ortaya çıkmıştı. Muhafazakârların siyasal iktidarı ele geçirmek ve devrimin kazanımları üzerine yatmak üzere, gerici siyasetlerine karşı çıkan muhalif gruplara karşı uyguladıkları baskılar ve hatta katliamlar (özellikle sol ve devrimci kesimlere karşı gerçekleştirdikleri cinayetler) rejimin meşruiyetini hemen ilk yıllarda zedelemişti. Uzun süren İran-Irak savaşı bu meşruiyet krizini bir süre örtbas etmişti. Zira yurt savunması ve milli birlik ve beraberlik adı altında muhalefet ya susmuştu ya da tepki uyandırmadan susturulmuştu. Savaştan sonra 1990'lı yıllarda tekrar rejimin meşruiyeti sorgulanmaya başlandığında, İran İslam cumhuriyeti çatısı altında vaat ettikleri cennetle, reformistlerin Hatemi önderliğinde halkın geniş katılım ve desteğini kazanması azımsanmayacak ölçekte sorgulayıcı sesleri tekrar susturmuştu, ama 2009 seçimlerinde bu meşruiyet kaybı dile getirilmeye ihtiyaç duymayacak kadar açık bir şekilde herkese aşikâr oldu.

Diğer taraftan Hamenei liderliğindeki egemen siyasi cenah 2009 seçimlerinden sonra hiç ummadığı bir yerden yani Ahmedinejad tarafından aldığı yaraları nasıl iyileştireceğini düşünüyor. Ahmedinejad ilk kez 2005 seçimlerinde sürpriz şekilde cumhurbaşkanı seçildi. Ahmedinejad ve çevresi devrimden sonra muhafazakâr iktidarın alt kademelerinde yer bulan bir kuşağın yükselişiydi. Siyasi iktidar İran’da İslam Cumhuriyeti rejiminin sol ve sağ cenahları olarak anılan ve sonraları reformistler ve muhafazakârlar (ilkeciler ve orta yolcu muhafazakârlar) diye kendilerini nitelendiren cenahlar arasında paylaşılır. Ahmedinejad ve yandaşları da muhafazakâr cenahın en genç kuşağını temsil ediyordu. İran-Irak savaşında mütevazı görevler alan, savaş sonrası valilik gibi daha mütevazı mevkilere sahip olan, ülkenin genel politikalarında çok etkin olmayan bu nesil siyasi iktidar peşinde koşarken popülist sloganlarla kendine bir kitle oluşturmayı başardı. Hatemi döneminin “siyasi gelişimin ekonomik gelişim” doğurma düşüncesine karşı Ahmedinejad ekonomik adalet temelli söylemlerle seçime girdi. Gerçi sonraları kendisi İran’daki neoliberal politikaların en acımasız yürütücüsü oldu ama daha önce Tahran Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nı yapmış Ahmedinejad yolsuzluklarla mücadele edeceğini ve petrolün gelirini adilce dağıtacağını vaat edip, Rafsancani zamanında başlayan devletçi ekonomiden uzaklaşma politikalarını değiştireceğini iddia etti ve böylece halkın bir kısmının nezdinde halkçı bir imaj kazandı. Ancak geniş bir desteğe sahip değildi.

2005 seçimlerinde de adaylardan Kerrubi ve Rafsancani hileden söz etmişlerdi ve devrim muhafızlarının da bu hilede eli olduğunu öne sürmüşlerdi. Hatemi döneminin başarısızlığı ve yarattığı umutsuzluk duygusu dolayısıyla, o seçimlerde gerçekleşmiş olan muhtemel bir hile halk nezdinde ve hatta reformistlerin toplumsal olarak destek aldığı kent orta sınıfı nezdinde herhangi bir tepki yaratmamıştı. Ahmedinejad geleneksel muhafazakârların özellikle radikal kanadının desteğini kazanmıştı; diğer yandan Devrim Muhafızları Ordusu’na yakınlığı ile de biliniyordu ve devrim muhafızlarından da gereken desteği almıştı. Hatemi döneminde reformistlerin sorguladıkları mutlak velayet fıkıh kavramı Ahmedinejad tarafından sınırsız itaat olarak tanımlanınca, reformistler ve orta yolcu muhafazakârlara karşı tüm devlet erkânı Ahmedinejad’ın arkasında toplandı. O zamanlar herkes Ahmedinejad’ı Hamenei’nin kuklası olarak görüyordu. Hamenei 2009 seçimlerinde açıklanan sonuçlara itiraz eden ve Tahran sokaklarını adeta işgal eden halka karşı seçimin sağlıklı gerçekleştiğini söyledi ve Ahmedinejad'ı seçilmiş cumhurbaşkanı olarak kutladı. Hamenei'nin bu aceleci davranışı herkesi Ahmedinejad'ın liderin bir kuklası olduğuna ve ne pahasına olursa olsun onu kaybetmek istemediğine inandırdı. Gelin görün ki Ahmedinejad ikinci cumhurbaşkanlığı döneminde İran İslam Cumhuriyeti tarihinin lidere karşı en asi cumhurbaşkanına dönüştü.

Ahmedinejad lidere en yakın konumda olan muhafazakârları hükümetten temizlemeye başlayınca ortalık karıştı. Bu değişiklikleri yaparken de en büyük kriz Hamenei'nin direkt onayı ile belirlenen İstihbarat Bakanı’nı uzaklaştırmaya çalışırken oldu. Ahmedinejad son dört yıl içinde meclisle de çok sorun yaşadı. Bütçe tasarılarını istediği gibi hazırlayıp istediği zaman meclise sundu, meclis icraat işini yavaşlatıyor diye özellikle sübvansiyonların kaldırılmasında olduğu gibi bazı kararları meclisle koordine olmadan hayata geçirdi. Buna karşı mecliste çoğunluğu elinde bulunduran ve hükümete muhalif kesilen eski müttefikleri de Ahmedinejad’ın bakanlarını güvenoyu imtihanları ile sürekli rahatsız ettiler. Karşılıklı suçlamalar en sıradan şeyler haline geldi. Sürece yargı da dâhil olup Ahmedinejad’ın çevresine karşı yolsuzluk davaları açınca ortam daha da gerildi. Böylece Ahmedinejad'ın neredeyse tamamen Hamenei'nin kontrolü altında olan yargıyla da soğuk ilişkileri oldu.

Başta Ahmedinejad'a sonsuz desteğini sunan ve aynı desteği hükümetten de gören Devrim Muhafızları Ordusu da Ahmedinejad'ın itaatsizliğini görünce desteğini hükümetten çekti. Aslında Devrim Muhafızları Ordusu ekonomik alanda Ahmedinejad hükümeti ile büyük sorunlar yaşamaya başlamıştı. İran ekonomisinde büyük payı olan devrim muhafızları Ahmedinejad’ın ordudan bağımsız olarak geliştirdiği ekonomik faaliyetlerden rahatsızdı. Örneğin devletin ithalat ve ihracat faaliyetlerinin büyük kısmı ordu tarafından yapılmaktaydı;  oysa Ahmedinejad bu faaliyetleri çevresine yakın ordu dışı şirketlere devrediyor, hatta devrim muhafızlarının kontrol ettiği gümrükleri de devlet kontrolü altına almaya çalışıyordu. Bu çatışmalar devrim muhafızlarının desteğinin kesilmesinde de büyük rol oynadı. Böylelikle daha önce Ahmedinejad’ın arkasında konsolide olan gruplar 2009 sonrası yavaş yavaş hükümeti eleştirmeye başladılar. Ahmedinejad çevresinin, özellikle Meşayi önderliğinde, daha önce reformistlerin destekçisi olan tabana yönelik, geleneksel muhafazakârların söylemlerine ters düşen konuşmaları egemen siyasi cenahtan tepkilere sebep olmuştu. Hükümetin 2009 seçimlerinden sonraki halk isyanına karşı tavrı ve ekonomik alanda başarısızlığı Ahmedinejad ve çevresi için bir toplumsal destek de bırakmadı.

Ahmedinejad ve çevresi geleneksel muhafazakârlara karşı yükselip iktidarı egemen cenahın elinden almak veya en azından onlarla paylaşmak istiyordu. Bu yolda başta muhafazakâr cenahın desteğini alıp iki cenahın bir sentezini oluşturarak kendi toplumsal tabanını da oluşturmak istiyordu. İran milliyetçiliği temelinde reformistlerin tabanına yönelik ataklar ve lider Hamenei önderliğinde egemen cenaha karşı koymak ve baskılarına direnmek, ortaya çıkan yeni güç odağını destekleyecek mali desteği oluşturmak gibi faaliyetler egemen cenah tarafından teşhis edildi ve durduruldu.

Toplumsal tabanı olmayan ve böyle bir tabanı yaratmakta başarısız olan Ahmedinejad ve çevresi devlet yapısı içinde de desteğini kaybetti ve böylelikle yalnız kaldı ama bu rejim için kötü bir gelişmeydi. Egemen hâkim cenahta büyük çatlak oluşmuştu. Ahmedinejad ve çevresi zaman ilerledikçe Hamenei ve ona yakın geleneksel muhafazakâr cenahla daha çok sorun yaşadı. Geleneksel muhafazakârlar Ahmedinejad’ın çevresini “sapkın akım” olarak ilan etti ve bu akımdan uzak durması için Ahmedinejad'ı sürekli uyardı. Bu uyarılar hatta Ahmedinejad'ın, Humeyni ile anlaşmazlık yaşayan ve ülkeden kaçmak zorunda kalan ilk Cumhurbaşkanı Beni Sadr ile karşılaştırılmasına kadar ilerledi. Ahmedinejad Beni Sadr'dan bile daha tehlikeli ilan edildi. Geleneksel muhafazakârlar hatta daha da ileri gidip 2009 seçimlerinde fitnenin seçimlerden sonra ortaya çıktığını ama bu seçimlerde Ahmedinejad'ın tavırlarına bakarak bunun seçimlerden önce kendini gösterdiğini dile getirir oldular. Bu yüzden 2013 seçimleri Hamenei önderliğindeki egemen siyasal cenah için hem meşruiyet kaybını ortadan kaldırmalı ve hem Ortadoğu'nun içinde bulunduğu bu hareketli ve hayati dönemde açılan çatlakları oldukça kapatmalıdır.

Seçim süreci

Seçimlere çok fazla halk ilgisi beklenmezken seçime katılım oranı İçişleri Bakanlığından %72 ilan edildi. Seçim süresince gelişen olaylar dolayısıyla, özellikle reformistlerin desteğini alan Rafsancani’nin ve ilkeciler tarafından “sapkın” ilan edilen ve Ahmedinejad'ın başını çektiği grubun adayı Meşayi’nin adaylıkları Anayasa Koruma Konseyi (AKK) tarafından reddedilince seçimler ilgi toplamaya başladı. Özellikle İslami rejimin en temel taşlarından biri olan Rafsancani seçimlerinden elenince (Rafsancani'nin adaylığının reddedilmesi daha adaylığını açıklamadan da tartışılıyordu) acaba 2009’da reformistlere olduğu gibi Rafsancani'ye sahip çıkanlar olur mu ve olaylı bir seçim süreci yaşanır mı sorusu soruldu. Rafsancani'nin seçimlerden elenmesi Meşayi'nin elenmesini temize çıkardı ve Ahmedinejad cephesini AKK'nin kararına karşı pasifize etti. Daha önce Meşayi'nin elenmesi durumunda Ahmedinejad'ın istifa gibi yollara bile başvuracağı söylentileri ortalıkta dolaşırken Rafsancani'nin herhangi bir itirazda bulunmaması ve AKK'nin kararını doğru bulmasa da kabul etmesi bu gruba itiraz için herhangi bir meşru zemin bırakmadı. Cumhurbaşkanlığı süresince Rafsancani ile sürekli uğraşan ve ailesi hakkında suçlamalarda bulunan Ahmedinejad ve çevresi böylelikle önemli bir dönemde asıl darbeyi aslında Hamenei ve geleneksel muhafazakârlardan değil Rafsancani'den almış oldu. Zira devrimden sonra iki dönem meclis başkanı olan, İran-Irak savaşı boyunca Humeyni dışında savaşla ilgili karar mekanizmasının en başında olan ve Humeyni'nin en güvendiği insanlardan biri olan, savaştan sonra iki dönem cumhurbaşkanı olan, başka yüksek mevkileri işgal etmiş olan ve hâlâ eden Rafsancani eğer seçimlerden eleniyorsa herhangi bir adayın elenmesi çok normaldir. Böylelikle Hamenei önderliğinde rejim hem meşru zeminde yani AKK vasıtasıyla Rafsancani gibi güçlü bir adaydan kurtulmuş oldu - yaşlılık nedeni ile reddedildiği iddiaları var -  ve hem Ahmedinejad çevresini kolayca bertaraf etti.

Rafsancani'nin elenmesi ile reformistlerin desteklediği adaylardan sadece orta yolcu bir geleneksel muhafazakâr ve Rafsancani'ye yakın olan Hasan Ruhani ve reformistlerin en sağında kalan Arif bu cenah için önemli adaylar haline geldi. Başta Rafsancani veya Hatemi'nin aday olacağı yönündeki haberler dikkatleri reformistlerin desteklediği bu iki güçlü figür üzerine yoğunlaştırmıştı. Ruhani'nin, “Rafsancani gelirse çekilirim” açıklaması da onu seçim denkleminin dışında bırakıtı, ama Rafasancani'nin seçimlerden elenmesi denklemi alt-üst etti. Arif'in de Ruhani lehine çekilmesi reformistleri tek aday arkasında topladı.

Burada belki asıl soru işareti taşıyan konu reformistlerin geleneksel muhafazakârlarla ittifakıdır, yani nasıl oldu da daha önce farklı cenahlarda bulunan Rafsancani ve onu takip eden orta yolcu muhafazakârlar reformistlerle ittifak kurabildi. Bu ittifakın ortaya çıkışının temelleri de 2009 seçimlerinde bulunuyor. Aslında Ahmedinejad dönemi, lider Hamenei'nin güçlü muhaliflerini İran'ın siyasi arenasından uzaklaştırma çabalarının olduğu döneme denk gelmektedir. Bu temizlik reformistleri geniş olarak izole etti ve hatta Rafsancani gibi güçlü bir figürü bile yalnızlaştırdı. Hamenei'nin verdiği destekle Ahmedinejad'in reformistlere ve orta yolcu muhafazakârlara pervasızca saldırısı bu iki cenahı birbirine yakınlaştırdı ve 2009 seçimleriyle birlikte de Rafsancani'nin Hamenei'ye yazdığı açık mektupta gelişen olaylardan dile getirdiği tedirginlik ve reformistlere verdiği destek onları bir ittifaka doğru götürdü. 2009 seçimleri sonrası egemen siyasi cenahça ayaklanmanın başını çeken ve “fitne” olarak adlandırılan grup ve şahıslarla birlikte isyana karşı çıkmayan veya isyana mesafeli davranmayan siyasiler bu seçimde aday olma şansını tamamen kaybetmişti. Bu yüzden sadece Ruhani gibi, itirazlara mesafeli duran ama reformistlere karşı saldırıları da çok onaylamayan bir orta yolcu muhafazakâr reformistlerin adayı olma şansını yakaladı. 

Diğer yandan ilkeciler olarak bilinen, Hamenei'ye yakın geleneksel muhafazakârlardan altı kişinin adaylığı onaylandı ve bu cenah bölünmüş olarak seçimlere girdi. Henüz AKK'den onay çıkmadan köktenciler arasında koalisyonlar oluşmuştu ve onayın sonucuna göre her koalisyondan bir kişi seçimlere girecekti ve diğerleri seçilmiş aday lehine geri çekilecekti. En güçlü koalisyon olarak görülen Galibaf-Velayeti-Adil koalisyonundan sadece Adil, seçime az kala adaylığını geri çekti. Diğer beş kişi de kendini İran'ın bulunduğu hayati dönem için en doğru aday tanımladı ve böylelikle seçime karşı cenaha göre parçalanmış şekilde girdiler. Bu parçalanma da tek adaylı reformistlerin seçimi kazanmasına uygun zemini hazırladı.

Seçim sonuçları ve değerlendirme

Oyların bölünmesi reformistlerin kazanmasında tek sebep değildi. Ahmedinejad döneminde halkın yaşadığı büyük ekonomik sıkıntılar ve İran'ın yüksek tansiyonlu uluslararası siyaseti de toplumsal bir hoşnutsuzluğu ortaya çıkarmıştı. Rejim bu buhranları aşmak için daha itidal yanlısı bir seçenek sunmalıydı. Ruhani seçilince Tahran'da çok geniş katılımlı olmasa da halk seçim sonucunu kutladı ve ilginç bir slogan attı: “teşekkürler diktatör”. Hamenei sanki 2009 seçimleri ile ortaya çıkan meşruiyet krizini büyük ölçüde aşmış oldu. Rejimin seçim sonrası aldığı uluslararası tebrikler ve ulusal memnuniyet bunun bir göstergesidir. Seçimin sonucundan hem Hamenei hoşnut kaldı hem de İslami rejim çatısı altında değişimin ve reformun gerçekleşebileceğine inanan kesimler. Geniş kitleler için ise zaman belirleyici olacaktır. Özellikle ekonomideki sıkıntılar aşılmadığı müddetçe halk herhangi bir memnuniyet göstermeyecektir.

Hükümetine “tedbir ve umut” adı veren Ruhani’nin demeçlerinden anladığımız kadarıyla yoğunlaşacağı konular; uluslararası tansiyonun azaltılması, nükleer krizden doğan ambargoların kaldırılmasında önemli adımların atılması ve böylece ekonomiyi krize sürükleyen önemli etkenlerin birinden kurtulmak olacaktır. Sonuç ne olursa olsun tekrar bir seçimle beraber halkın rejime olan öfkesi yatıştırılıyor ve rejime karşı olası ayaklanmalar erteleniyor. Yüksek işsizlik ve enflasyon oranları ve artan yoksulluk kolay kolay aşılacak buhranlar değil ama özellikle 2009 seçimlerinden sonraki isyanda önemli rol oynayan kent orta sınıfı seçim sonuçlarından şimdilik memnun.

Bu dile getirilen endişelere rağmen Ahmedinejad döneminin yüksek tansiyonlu dış politikası dışında Ortadoğu'daki gelişmeler konusunda büyük ölçüde bir değişiklik rejim tarafından istenmemektedir. Ortadoğu'da çok dinamik bir dengenin var olduğunu düşünürsek her an bir değişiklik beklenmedik anda ortaya çıkabilir ve tarafları farklı stratejilere zorlayabilir. Örneğin bir halk hareketi bütün dengeleri alt-üst edebilir. Gezi Parkı isyanı ve Mısır'da Müslüman Kardeşler’e karşı yükselen halk isyanı bölgedeki hareketli durumun göstergesidir. Gerçi Mısır’da halkın devrimci gücünü kontrol altına alma amacı ile halka karşı gelen askeri darbe karşı devrimci bir müdahale olarak ortaya çıktı ama Mısır halkı da 2011 yılında gerçekleştirdiği devrime sahip çıkacağını da gösterdi.  Bir anda ortaya çıkan bu hareketlilikler ulusal etkisi dışında uluslararası dengeleri de değiştirebilir. Nitekim Ortadoğu'da özellikle emperyalist güçler Suriye politikalarında Türkiye'yi geçici de olsa denklem dışı bıraktılar. Bölgede gelişen bu olaylar İran'ın da pozisyonunu sürekli etkiliyor ve herhangi bir gelişme İran’ın mevzisini zayıflatabiliyor veya güçlendirebiliyor. Özellikle İran’ın bölgedeki müttefiklerine karşı saldırılar, yani Suriye ve Hizbullah’a karşı saldırılar İran’ı daha ciddi ilgilendirmektedir. Hangi cumhurbaşkanı gelirse gelsin, İran’ın Ortadoğu’daki mevzisini korumaya çalışacak, rejimin elini zayıflatacak herhangi bir siyaseti onaylamayacaktır. Özellikle dış politikanın ana hatları sadece Cumhurbaşkanı değil lider Hamenei tarafından da belirlendiği için, Ruhani büyük ihtimalle Ahmedinejad gibi radikal ve bazen saldırgan dil kullanmadan tansiyonu düşük tutarak aynı siyasetleri yürütecektir.

 

 



[1] İran’da geleneksel muhafazakârları, ortodoks muhafazakârlar ve orta yolcu muhafazakârlar olarak ikiye ayırabiliriz. Kendilerini “usulcü” adı veren ortodoks kesime makale boyunca ilkeciler demeyi tercih ettim.