Dünyanın atölyesinde sınıf mücadelesi

19. yüzyılda Britanya'ya akla gelen her sektörde dünya pazarlarına hakim olan devasa sanayisi nedeniyle "dünyanın atölyesi" deniyordu. 21. yüzyılda sanayi üretiminin ağırlık merkezi giderek Batı'dan Doğu'ya doğru kayarken, dünyanın üçüncü büyük ekonomisine sahip olan, Almanya'yı geride bırakarak en büyük sanayi ürünü ihracatçısı haline gelen Çin dünyanın yeni atölyesi olarak anılmayı hak ediyor.

Çin'in yüksek ekonomik büyüme oranlarıyla geldiği bu noktadan daha ileriye gidip gidemeyeceği tartışılmaya devam edilirken, dünya ekonomisinden gelen her olumlu sinyali krizden çıkışın işareti olarak görmeye meyilli olanlar umutlarını Çin ekonomisinin büyümeye devam edip krizden çıkışın motoru haline gelmesine bağlıyorlar. Çin'deki iktisadi ve siyasi gelişmeler dünya ekonomik krizinin evrimi bakımından da giderek önem kazanıyor.

Geçtiğimiz Mayıs ayında Yunanistan'da patlak veren isyan dünya krizinin emek-sermaye çelişkisini keskinleştirmekte olduğunu göstermişti. Mayıs ve Haziran aylarında Çin'de yaşanan bir dizi gelişme hem bu ülkenin işçi sınıfının çalışma koşullarına ışık tutuyor hem de dünyanın atölyesinde sınıf mücadelesinin şiddetlenmekte olduğunu gösteriyor.

Çin işçi sınıfının durumu: Foxconn örneği

Çin'in sanayi üretimi alanındaki yükselişinin en iyi gözlemleneceği mekan ülkenin güneyindeki Guandong (Guangdong) eyaletindeki Şencen (Shenzhen) kentidir. Çin Komünist Partisi'nin 1978'de başlattığı "reform ve dışa açılma" politikası çerçevesinde, ülkenin ilk Özel Ekonomik Bölgesi (o dönemde hala Britanya'ya bağlı olan Hong Kong'a yakınlığı nedeniyle) burada kurulmuştu. Kısa sürede uluslararası sermayenin ülkedeki en büyük yatırım alanlarından biri haline gelen Şencen, 30 bin nüfuslu bir balıkçı kasabasından bugünün 14 milyon nüfuslu devasa sanayi kentine dönüştü. Şencen'de nüfusun çoğunluğunu (12 milyon) Çin'in farklı kırsal bölgelerinden gelen göçmen işçiler oluşturuyor.

Apple, Dell, Hewlett-Packard, Sony gibi firmaların tedarikçisi ve dünyanın en büyük elektronik eşya üreticisi olan, Tayvan sermayeli Foxconn'un Şencen'deki iki ayrı üretim merkezinde 400 bin işçi çalışıyor. Mayıs ve Haziran'da peşpeşe gelen intihar haberleri ile birlikte yılın başından bu yana Foxconn fabrikalarında intihar eden işçilerin sayısı 13'e yükseldi. İntiharların nedenleri fabrikalardaki üretim ilişkilerinde yatıyor. Çin'deki çalışma yasaları fazla mesai süresinin bir ay içinde 36 saati geçmesini yasaklıyor ama bu yıl intihar eden ilk Foxconn işçisi olan 19 yaşındaki Ma Şiangçien'in intiharından önceki ayda 112 saati fazla mesai olmak üzere toplam 286 saat çalışmış olması bu kuralın kağıt üzerinde kaldığını gösteriyor. Ma'nın sarf ettiği onca emeğin karşılığında saat başına yalnızca 1 dolar kazanmış olması emek sömürüsünün yoğunluğunu ortaya koyuyor. Ma'nın 9 işçi arkadaşıyla paylaştığı işçi yurdunun kötü koşulları da buna eklenmeli. Fabrika yönetiminin işçilere dayattığı askeri tarzda talimler yapma, işçilerin sık sık arkadaşlarının önünde sözde "özeleştiri" yapmaya zorlanması ve güvenlik görevlilerinin işçileri çeşitli bahanelerle sık sık sorgulayıp taciz etmesi de peşpeşe yaşanan işçi intiharlarının nedenleri arasında sayılıyor. Foxconn örneği, dünyanın atölyesindeki çalışma koşullarının bir özetini veriyor.

Çin'de sınıf mücadelesi

Çin işçi sınıfının uzun ve zengin bir mücadele geleneği var. Son otuz yıl içinde işçi mücadelesinin zaman zaman yükseldiği dönemler oldu. Kısacası, Çin işçi sınıfı karşılaştığı sömürü koşullarını pasifçe kabullenen bir sınıf değil. Mayıs ve Haziran'da yaşanan ve uluslararası medya tarafından ayrıntılı olarak haberleştirilen otomotiv sektöründeki bir dizi grev ülkede yeni bir işçi hareketinin yükselip yükselmediği sorusunu gündeme getirdi.

Mücadelenin fitilini Guandong eyaletinin Foşan kentinde bulunan Honda'nın şanzıman fabrikasının işçileri ateşledi. Fabrikanın yaklaşık 1900 işçisi 17 Mayıs'ta ücret artışı talebiyle greve gitti. Giriştikleri mücadele sırasında fabrikadaki devlet sendikasının bürokratlarından herhangi bir destek görmeyen işçiler, kendi seçtikleri temsilciler aracılığıyla fabrika yönetimiyle pazarlık yaptılar. 27 Mayıs'ta ücret artışı talebinin yanına işyerindeki sendikanın tepeden tırnağa işçilerin oylarıyla seçilmiş temsilcilerden oluşturulması talebini ekleyerek sendika bürokrasisine karşı tutum aldılar. Grev nedeniyle Honda'nın diğer dört fabrikasında da üretim durdu. Honda'nın 4 Haziran'da işçi ücretlerini yüzde 33 oranında artırmayı kabul etmesiyle grev sona erdi. Grevin başarıyla sonuçlanması, Guandong'daki diğer Honda fabrikalarında çalışan işçileri greve gitmeye teşvik etti. 7 Haziran'da Foşan'daki egzos fabrikasının işçilerinin başlattığı grev önceki gibi diğer fabrikalardaki üretimin durmasına neden oldu ve kısa sürede işçilerin zaferiyle sonuçlandı. Congşan'daki araba kilidi fabrikasının işçilerinin 9 Haziran'da başlattığı ve kendi seçtikleri fabrika konseyi aracılığıyla yönettikleri grev patronun ücretleri artırmayı kabul etmesiyle sona erdi. Grev dalgası, dünyanın en büyük otomotiv pazarı olan Çin'de üretim yapan öteki Japon otomotiv firması olan Toyota'nın fabrikalarına da sıçradı. Guangco (Guangzhou) ve Tiencin'deki tedarikçi fabrikalarda yaşanan grevler nedeniyle Toyota fabrikalarında Haziran ayı içinde üretim iki defa durdu. Son haftalarda Çongçing, Datong, Pekin, Pindingşan ve Şanghay kentlerinde de farklı sektörlerde grevler ve işçi eylemleri gerçekleşti.

Yeni bir işçi kuşağı

Çinli ve Çin'deki gelişmeleri yakından izleyen yabancı aydınlar yukarıda özetlediğimiz eylemlerin nedenlerini tartışıyorlar. Bir dizi yorumcu demografik etkenlerin altını çizerek Guandong gibi kıyı bölgelerindeki dev ihracat merkezlerine ucuz emek gücü arzını mümkün kılan kırsal emek gücü fazlasının giderek ortadan kalkmakta olduğunu, yedek sanayi ordusundaki bu azalmanın ücretler üzerinde yukarıya doğru baskı yaptığını öne sürüyor. Son dönemde kıyı bölgelerinde belirli bir emek arzı eksiğinin ortaya çıktığı ve patronların işçi çekebilmek için ücretleri artırdığı bir gerçek. Bunda iddia edilen türden bir demografik dönüşümün mü, yoksa Çin hükümetinin 2008'de patlak veren dünya krizinin hemen ardından ekonomiyi canlandırmak için ülkenin iç bölgelerinde başlattığı devasa altyapı yatırımlarının yarattığı geçici istihdamın mı daha büyük rol oynadığı elbette tartışmaya açık.

Emek arzı konusunun ötesinde, son işçi eylemlerinin Çin işçi sınıfının son otuz yıldır yaşadığı dönüşümün bir aşamasının ürünü olduğu kesin. Çin'in ekonomik yükselişinin ardında, kopup geldiği kırsal bölgeler ile olan bağını tamamen koparmamış milyonlarca genç göçmen işçinin ucuz emek gücü arzı yatıyordu. 1989'da sayısı 30 milyon olan bu kitle günümüzde 140 milyonluk dev bir işçi sınıfı bölüğü haline geldi. Birinci kuşak göçmen işçiler yüzlerini tamamen kentlere dönmüş değillerdi. Kentlerdeki varlıklarını geçici görüyor, belirli miktar para biriktirdikten sonra memleketlerine dönüp iş kurmayı tasarlıyorlardı. İşçilikten elde ettikleri kazancın tarımdan elde ettikleri gelire göre nispeten iyi olması da daha az şikayetçi olmalarını sağlıyordu. Yeni göçmen işçi kuşağı ise zaman içinde tarım ile ilişkisi giderek azalmış, yüzünü büyük ölçüde kentlere dönmüş, gelirinin büyük bölümünü emek gücünü satarak elde eden bir kuşak. Bu nedenle, bu kuşak daha iyi yaşam koşullarına kavuşabilmek için daha aktif olarak mücadele etmeyi göze alabiliyor. Dünyanın atölyesinin bu yeni işçi kuşağı, yalnızca Çin'in değil krizin ortasındaki dünyanın geleceğini de belirlemeye aday bir özne olarak ortaya çıkıyor. Bugün yaşanan grevler, Çin proletaryasının dünyanın geleceği üzerine yapılan tartışmalarda hesaba katılması gerektiğini gösteriyor.


Bu yazının biraz daha kısa bir versiyonu, 2 Temmuz 2010 tarihinde Radikal gazetesinin "Tartışı-yorum" sütununda yayınlanmıştır.