Birinci İntifada’nın yıldönümünde Filistin

İntifada

Filistin halkının Siyonist İsrail’e karşı en önemli başkaldırılarından biri olan Birinci İntifada, 1987 yılının Aralık ayında başladı. Cibâliya Mülteci Kampı’nda Siyonist askerlerin dört Filistinli işçiyi katletmesi ile başlayan gösteriler, kısa sürede büyük bir ayaklanmaya dönüştü ve 1993 yılına kadar devam etti. İntifada’dan birkaç yıl önce Irak’ı bombalayan, 1982 yılı Nisan ayında Sabra ve Şatilla’da korkunç katliamlarla adlarını Nazilerin yanına yazdıran Siyonistler, Filistin halkının muazzam başkaldırısı sonucunda işgal altında tuttukları Filistin topraklarının bir bölümünü tahliye etmek zorunda kaldılar. Emperyalizm, bu büyük mücadeleyi massetmek için tarafları Oslo’da İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü’nü masaya oturttu ve bunun sonucu olarak bugün “Filistin Özerk Yönetimi” adını taşıyan yapı kuruldu. Bu yapı emperyalizm ve Siyonizmin kirli işlerini görmekten başka işe yaramayacaktı. Müzakerelerin kendilerine hiçbir yarar getirmediğini, aksine geri dönüş haklarını ellerinden aldığını gören Filistinliler, 2000 yılında yeniden ayağa kalkacak ve bu kez de 2000 yılında İkinci İntifada başlayacaktı.

Birinci İntifada’nın her yıldönümünde olduğu gibi bu yıl da, biz bölge emekçilerinin dikkatle ders çıkarması gereken zaman aralığı, işte iki intifada arasındaki bu boşluktur. 1917 Şubat’ında Çarlık istibdadını yaşamları pahasına alaşağı eden Rus emekçi halkı, bir süre sonra ortaya çıkan yapının hiçbir derdine derman olmadığını anlamış ve onu da Ekim Devrimi ile alaşağı etmişti. Birinci İntifada’nın ardından evlerine dönen Filistin halkı da ikincisinde benzer bir ruh halinde davranmıştı. 2.000 şehit verip yıllarca elde taşla savaşan Filistinliler, karşılığında ellerinde Siyonizmin bekçisi bir “yönetim” ve tüm haklarından vazgeçme senedini bulmuş, yeniden sokağa inmişti. Ancak amaçlarına ne yazık ki ulaşamadılar. Henüz!

Emperyalizm ve Siyonizme teslimiyetin bayraktarı “Filistin Özerk Yönetimi” ise, çıkarlarını yeni bir intifadanın yaşanmamasında görüyor. Geçtiğimiz yıllarda Filistin halkı bir üçüncü intifadaya olmasa da, önemli bir kolektif başkaldırıya yönelmişti. Kontrol noktalarında çantalarından çıkardıkları bıçakları, kendilerinin de düşman tarafından hemen oracıkta öldürüleceğini bile bile işgalci askerlere saplayan gencecik Filistinlilerin bu eylemine “Bıçak İntifadası” denmişti. Neden bu yola başvuruyorlardı? Çünkü Batı Şeria’daki halkın elinde kalan tek silah buydu! “Filistin Özerk Yönetimi” sayesinde Batı Şeria silahsızlandırılmış, Siyonistler için dikensiz bir gül bahçesine çevrilmiş durumdaydı. Halen de öyle.

Bugün, Mahmud Abbas liderliğindeki bu yapı, Siyonizmle işbirliğinde ne kadar gözünü kararttığını bir kez daha ortaya koyuyor. ABD emperyalizmi Filistin halkına “Yüzyılın Planı” adı altında Filistin tarihinin en ağır politik saldırılarından birini yapmış, İsrail Batı Şeria’daki işgalini kalıcılaştırmaya yönelmiş ve gerici Arap rejimleri İsrail’i tanımaya başlamışken, “Filistin Özerk Yönetimi” Siyonistlerle bir süredir askıya aldığı güvenlik işbirliğine (kendi halkına karşı Siyonizmin açık polisliğine) yeniden başlama kararı almış bulunuyor. Ne alçaklık!

Ama dahası var. Kararın hemen öncesinde Filistin Kadın Komiteleri Başkanı Hitâm Saâfîn ve yanı sıra beş Filistinli hiçbir suçlama ve yargılama olmadan Siyonistlerce idarî tutukluluk adı altında evleri basılarak esir alınmıştı. Bu durum, Mahmud Abbas bürokrasisinin kararını elbette değiştirmedi. Zira bu insanlar, Siyonistler kadar, işbirlikçi “Özerk Yönetim”in de çıkarları aleyhine, Filistin halkının çıkarları doğrultusunda siyaset yapıyorlar. Eminiz ki onlar kazanacak, Mahmud Abbas önderliği Filistinlilerce tarihin çöplüğüne atılacak!

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Aralık 2020 tarihli 135. sayısında yayınlanmıştır.