Avrupa fırtınaya doğru, Avrupa solu nereye : Seçimlerin dili

Mayıs ayı çeşitli Avrupa ülkelerinde geleceğin büyük çalkantılarını haber veren seçimlere sahne oldu. Yunanistan ve Fransa haklı nedenlerle en çok konuşulan ülkeler oldu. Ama bu ülkelerde yaşananlara paralel gelişmeler İtalya’da, Almanya’da ve Britanya’da da yaşandı. Bütün bu ülkelerde halk ekonomik kriz 2008’de başladığından bu yana krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yüklemeye çalışan hükümetlere ağır bir tokat atmış bulunuyor. Üstelik, 2008’den bu yana değişik zamanlarda bu ülkelerin dışında on farklı Avrupa ülkesinde kemer sıkma taraftarı hükümetler devrildi. İşçiler, emekçiler ve gençler şimdi sandıkta hesap soruyor. Ama sandığın uygun bir araç olmadığı ortaya çıktığında mücadele başka kanallara dökülecektir. Ama karşı uçta faşist hareketler de muazzam bir hızla gelişiyor. Avrupa kıta çapında muazzam bir fırtınaya doğru ilerliyor. Bu gelişmelere ait değerlendirmeler Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2012 tarihli 32. sayısının orta sayfasında "Avrupa fırtınaya doğru, Avrupa solu nereye?" başlıklı dosyada ele alındı. Dosyadaki Avrupa seçimlerine ilişkin yazıyı aşağıda okuyabilirsiniz. Diğer yazıları da önümüzdeki günlerde yayınlayacağız. 

Nisan sonunda ve Mayıs ayında Avrupa’da ardı ardına yapılan bir dizi seçim, Avrupa burjuvazisinin krizin yükünü işçi ve emekçilerin sırtına yıkmaya dayanan politikasına karşı büyük halk kitleleri arasında sert bir tepkinin birikmiş olduğunu ortaya koydu. Tabii en çarpıcı sonuç Yunanistan’da ortaya çıktı. Yunan halkı Avrupa Birliği (AB) komutasında barbarca bir kemer sıkma politikası uygulamaktan yana olan iki büyük partiye (Pasok ve Yeni Demokrasi) ağır bir ceza verirken bu programa karşı olan partilerin oyunda dev bir sıçrama oldu. Muhtıra karşıtı oyların toplamı yüzde 60 dolayına yükseldi. Muhtıra karşıtı solun oyu ise yüzde 40’a yaklaştı. Bu seçimlerden yüzde 17’ye yakın bir oyla ikinci parti olarak çıkan Syriza’nın 17 Haziran’da yapılacak seçimlerden birinci parti olarak çıkması olasılığı çok yüksek.

Fransa’da, Alman başbakanı Merkel ile birlikte bütün Avrupa’ya kemer sıktırma programının mimarı olan Sarkozy, en ufak bir pırıltısı olmayan “sosyal demokrat” Hollande karşısında yenildi. İtalya’da yapılan yerel seçimlerde bir önceki başbakan Berlusconi’nin partisi de, koalisyon ortağı da ağır yenilgiler aldı. Almanya’nın en büyük eyaleti Kuzey Ren Vestfalya’daki seçimlerde Merkel’in partisi İkinci Dünya Savaşı’ndan beri aldığı en düşük oyu toplayarak ağır bir yenilgi tattı. Nihayet, Britanya’da yerel seçimlerde koalisyon partileri çok kötü sonuçlar aldı. Kamuoyu yoklamaları, halkın üçte ikisinin daha iki sene önce seçilen Muhafazakâr Başbakan David Cameron’a karşı olduğunu gösteriyor. Bütün bunlara Mayıs ayı içinde Hollanda’da bütçe açığını AB antlaşmalarının öngördüğü yüzde 3’e indirmek amacıyla kemer sıkma tedbirleri uygulamaya çalışan Hollanda hükümetinin, kendisine dışarıdan destek vermekte olan neofaşist partinin desteğini çekmesiyle düşmesi eklendi. Kemer sıkmaya girişen yanıyor!

Avrupa burjuvazisini yakında yeni sınavlar bekliyor. 17 Haziran’da bir yandan Yunanistan’da hayati önem taşıyan yeni seçim yapılacak, bir yandan da Fransa bu sefer parlamento seçimi için sandığa gidecek.

Beş önemli sonuç

Bütün bu gelişmelerden beş önemli sonuç çıkarmak gerekiyor. Birincisi, büyük arayla en önemlisi: Avrupa işçi sınıfı, öteki emekçi katmanlarla ve gençlikle birlikte kemer sıkmayı siyasi alanda reddediyor. Bugüne kadar sokakta somut olarak ekonomik programa karşı çıkıyordu. Şimdi artık siyasi bir çözüm arayışına giriyor. Ne var ki, sandık aracılığıyla bulabileceği çözüm yok. Bu yüzden bir sonraki aşama, koşullar olgunlaştığında sandık dışında yöntemlerle çözüm aramaya başlamak olabilir.

İkincisi, ekonomik krizin gelişimi bütünüyle işçi sınıfının bu tepkisine tâbi hale geldi. Bütün Avrupa’de ekonomik hayat Yunanistan’ın 17 Haziran seçiminden sonra avrodan drahmaya geri dönüp dönmeyeceğine kilitlenmiş durumda. Devrimci İşçi Partisi’nin krizin en başından beri vurguladığı gibi, bu kriz bir Büyük Depresyon’dur ve çözüm siyasi sarsıntılar aracılığıyla oluşuyor.

Üçüncüsü, kriz içinde yaşanan mücadeleler, Avrupa parlamenter sistemini köklerinden sarsıyor. Yunanistan’da Albaylar Cuntası’ndan bu yana oyların yüzde 80’inden fazlasını aralarında paylaşan iki parti, şimdilerde yüzde 30’lara gerilemiştir. Türkiye’de 90’lı yıllarda benzer bir güce sahip DYP ve ANAP’ın bugün adının bile olmamasının yeni bir parti sistemi ve AKP hegemonyası anlamına geldiği unutulmamalı. Fransa’da ise üçüncü bir parti, bir faşist parti dengeleri sallıyor. Bu gelişmeyi ABD’de koyu sağcı “Tea Party” hareketinin Cumhuriyetçi Parti’nin dengelerini altüst etmesiyle birleştirirseniz, siyasi alanda derin bir yeniden yapılanmanın eşiğinde olduğumuz anlaşılır.

Dördüncüsü, kriz solun değişik renklerini ilk kez test edilecek bir güce kavuşturuyor. Sosyal demokrasinin ötesinde kalan partiler şimdi pratikte gerçek doğalarını ortaya koyacaklar. Bu bakımdan Yunanistan’da Syriza’nın elde ettiği konum muazzam bir önem taşıyor.

Nihayet, beşincisi, faşizm iyice başını kaldırıyor. Fransa’da faşizmin parlak yüzü Marine Le Pen’in beş oydan neredeyse birini almasından sonra Nazi tarzını bile koruyan Altın Şafak’ın oylarındaki patlama (neredeyse sıfırdan yüzde 7’ye), Hollanda’da neofaşistlerin denge unsuruna dönüşmesi, daha önce Hakiki Fin Partisi’nin ve 2009 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde birçok ülkede elde edilen başarının üzerine eklendiğinde sarsıcı bir tablo oluşturuyor. Bu bakımdan 17 Haziran’da Fransa’da yapılacak seçimlerde Marine Le Pen’in Ulusal Cephe’sinin oylarına çok dikkat!

Tabii, bugün ağır çekim gelişmekte olan ekonomik kriz zincirlerinden boşanırsa, avro çökerse, bu eğilimler ışık hızıyla gelişecektir. Avrupa’da sınıf mücadelesi sertleşiyor, Avrupa fırtınaya doğru yürüyor.

 

Bu yazı Gerçek Gazetesi'nin Haziran 2012 tarihli 32. sayısında yayınlanmıştır.