Atina’da Türkiye üzerine toplantı

“Avrupa Krizde: Devrimci Enternasyonalist Bir Alternatif İçin” başlıklı uluslararası konferans vesilesiyle ayrıca Türkiye’de yaşanan büyük mücadele konusunda kamuya açık bir toplantı da düzenlendi. Toplantı 9 Haziran 2013 Pazar akşamüstü yapıldı. Uluslararası konferansa Türkiye’den katılan delegasyonun mensuplarının konuşmacı olduğu toplantı son derecede canlı geçti.

Toplantıda ilk konuşmayı Devrimci İşçi Partisi (DİP) genel başkanı Sungur Savran yaptı. Yoldaşımız konuşmasına Türkiye’nin kentlerinde meydanları fetheden yüz binlerin ve onların ardındaki, sokağa çıkmamakla birlikte hareketi çok çeşitli biçimlerde destekleyen milyonların selamını getirdiğini söyleyerek başladı. Ayrıca DİP’in yedi kentte özgürleşmiş meydanlarda ya da sokakları polisin saldırganlığına karşı savunmada kalabalıkların bir parçası olarak bulunan bütün militanlarının da selamını iletti bu uluslararası topluluğa. Savran, Türkiye’de sadece kurtarılmış meydanlar olmadığını, Taksim’de, Ankara’da Kuğulu Park’ta, İzmir’de Gündoğdu’da, Muğla Sınırsızlık meydanında halk özgürlüğü tadarken, aynı zamanda Ankara’nın başka yerlerinde, Adana’da, Hatay’da, İstanbul’da Gazi mahallesinde ve başka yerlerde polisin saldırganlığının devam etmekte olduğunu, yani Türkiye’de yaşananın bir karnaval gibi ele alınmasının yanlış olduğunu, durumun bu iki ayrı eğilimin çelişik bir birliği olduğunu vurguladı.

Yoldaşımız elde edilen siyasi zaferin çok önemli olduğunun altını çizdi. Bu büyük isyanın ardında, olayları tetikleyen Gezi Parkı/Taksim tartışmasının ötesinde, hükümetin kendisine muhalefet yapan her hareketi gaddarca ezmeye yönelmesine ve Tayyip Erdoğan’ın küstahlığına ve kibrine karşı duyulan öfkenin rol oynadığını belirtti. Ama bundan da derinde Erdoğan hükümetinin bütün toplumu kendi ölçülerine göre düzenlemesinin ve on yıldır işçi ve emekçilerin bütün mevzilerinin teker teker sökülerek sömürünün ağırlaştırılmasının da öfkenin patlamasında önemli bir rol oynadığını ifade etti.

Yoldaşımız, bu büyük isyanın işçi sınıfının sınıf karakteriyle mücadeleye damgasını vurmasıyla güçlü bir devrimci dalgaya dönüşeceğini, Kürt hareketinin bu büyük akıma destek vermesi halinde ise bütün Ortadoğu’nun bir deprem yaşayacağını söyledi. Bunun ardından DİP’in AKP hükümetinin gerilemesini aylardır tespit etmiş olduğunu, “Taksim Tahrir olacak!” sloganı ile de bu patlamayı öngörmüş olduğunu hatırlattı. DİP’in isyan patlak verdikten sonra halk isyanına sınıfsal bir karakter kazandırmayı stratejik çizgi olarak benimsediğine, bunun taktik uzantısı olarak da “genel grev” şiarını daha ilk günden yükselttiğine işaret etti.

Savran, konuşmasını Türkiye’de yaşananların Akdeniz havzasında 2008 ve sonrasında Yunanistan, 2011’de Tunus ve Mısır ve ayrıca İspanya, 2013’ta Kıbrıs gibi ülkelerde yaşanan isyan ve devrimler dizisinin bir parçası olduğuna dikkat çektikten sonra, ülkenin Ortadoğu’da ve ötesinde çok etkili bir güç olduğunu, dolayısıyla bu ülkede olan bitenin bölgede ve dünyada devasa sonuçlar yaratacağını vurgulayarak ve salondaki bütün örgütleri ve kişileri bu dev sarsıntı yerlerini almaya çağırarak bitirdi.

İkinci konuşmacı Devrimci Marksizm dergisi yayın kurulu üyesi Kurtar Tanyılmaz’dı. Tanyılmaz, Türkiye’deki isyanın arka planında yatan sınıf çelişkilerine ışık tutmak için ekonomik durumu inceleyen bir konuşma yaptı. Tanyılmaz, önce AKP hükümetinin son yıllarda yaratmış olduğu sözde “ekonomik mucize”nin koşullarına değindi. Ekonominin 2008-2009 döneminde sert bir resesyona rağmen 2010 ve 2011 yıllarında hızlı bir büyüme temposu tutturmuş olmasının bir yandan ağır bir cari açık sorununa mal olduğunu, bir yandan da esas olarak borca dayalı bir büyümenin ifadesi olduğunu belirtti. Tanyılmaz’a göre, ekonominin bugün içinde bulunduğu durumun “aşırı ısınma” olarak nitelenmesi gerekirdi. Bunun anlamı, bir süre sonra balonun patlama ihtimali idi.

Tanyılmaz, bütün bu hızlı büyümenin ikinci bir koşulunun da AKP hükümetinin on yıldır işçi sınıfına yönelttiği saldırılar olduğunu vurguladı. Özelleştirmeden çalışmanın esnekleştirilmesine, sendikalara saldırıdan sosyal haklara yönelen taarruza, Türkiye işçi sınıfının haklarını yitirerek sermaye karşısında korumasız hale geldiğini ve böylece işçi sınıfının aşısı sömürüsünün hızlı büyümenin arka planını oluşturduğunu ortaya koydu.

Tanyılmaz bunun sonucunda ortaya bir tarafta “aşırı ısınmış” bir ekonominin, öteki tarafta ise “aşırı ısınmış” bir işçi sınıfının bulunduğu bir denklemin çıktığı, yaşanan isyan hareketinde bunun doğrudan ve dolaylı biçimlerde etkili olduğu sonucuna ulaştı.

Son konuşmacı Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ve Eğitim-Sen’in aktif bir mensubu olan Miriş Meryem Kurtulmuş’tu. Kurtulmuş, konuşmasına sendikasının Taksim Dayanışması’nın aktif bir mensubu olduğunu, başından itibaren olaylarda yer aldığını, kendisinin de bütün mücadelede bulunmuş olduğunu vurgulayarak başladı. Kurtulmuş, konuya yabancı salon için Eğitim-Sen’in tarihini ve öğretim üyelerinin sendika içindeki yerini anlattıktan sonra, 31 Mayıs’ta isyanın başlamasının ardından KESK’in daha önce yapmış olduğu grev çağrısının yepyeni bir anlam kazandığına işaret etti. KESK’in grevi tek gün için ilan etmiş iken iki güne uzatmış olduğunu, kendilerinin ise sınavlar sorununa rağmen eyleme geçtiklerini ve pratikte üç gün grev yapmış olduklarını ifade etti.

Kurtulmuş daha sonra Türkiye’de yaşanmakta olan halk isyanının nedenlerine geçti. Bu konuda bir dizi soruna işaret ederken, sınıfsal olarak emekçilerin yoksullaştırılması, geçti. Bu konuda bir dizi soruna işaret ederken, sınıfsal olarak emekçilerin yoksullaştırılması, güvencesizleştirilmesi ve sosyal hizmetlerin ticarileştirilmesine bağlı sorunların önemli bir rol oynadığının altını çizdikten sonra hükümetin yasakçılığının ve her şeye karışma hakkını kendinde bulan ukalalığının da isyanda ne kadar büyük bir etkisi olduğunu vurguladı. Bu yasakçılığa ve ukalalığa örnek olarak kürtaj sorununu, “üç çocuk” çıkışını, içkiye getirilen kısıtlamaları gösterdi.

Kurtulmuş için yaşananların ciddiyeti en ufak bir kuşku duyulacak bir şey değildi. Bu yüzden konuşmasını çok güçlü bir mücadele çağrısı ile bitirdi.

Konuşmacılardan sonra salondan çok sayıda soru soruldu. Konuşmacılar bu soruları belirli bir işbölümü ile cevapladı. Toplantı, Yunan solundan ciddi bir katılım, genel olarak yüksek sayıda bir izleyici topluluğu ve sağlam bir tartışma sayesinde çok başarılı geçmiş oldu.