11 Eylül ve Afganistan: Emperyalizmin sefaleti

11 Eylül ve Afganistan: Emperyalizmin sefaleti

Yaşı yeten unutamaz, yetmeyenler de sonradan televizyonda ya da internette görmüştür. 11 Eylül 2001 günü Amerika’nın ekonomik başkenti New York’ta dünyaca ünlü ticaret merkezi İkiz Kuleler’e dalan iki sivil uçak kuleleri yerle bir etti. Dünyanın en güçlü emperyalist devletinin Savunma Bakanlığının başkent Washington’daki binası Pentagon da bir başka sivil uçağın darbesiyle ağır hasara uğradı. Bugünlerde bu olayın 20. yıldönümünü yaşıyoruz.

Bu saldırının hemen ardından Amerika Afganistan’a savaş açtı. Bütün NATO ülkeleri de ABD’nin bu savaşını siyaseten destekledi. O dönemde başında başbakan Bülent Ecevit ile başbakan yardımcısı Devlet Bahçeli’nin bulunduğu Türkiye de bu savaşı destekleyenler arasında yerini aldı. Türkiye, çoğunluğu Müslüman olan bir ülkeye açılan savaşa muharip güçle katılmak istemedi ama 2004-2006 arasında NATO misyonunun başkanlığını bile üstlendi. İşte şimdi, 20 yıl sonra biten savaş budur! Yani 11 Eylül’ün 20. yıldönümü ile nedeni 11 Eylül olan Afganistan savaşının bitişi aynı ana rastladı! Tarihin ders almak isteyene armağanı! Bu ilginç tarihî kavşakta iki olayın kesişmesinden yararlanarak ders çıkarmaya çalışalım.

11 Eylül’ün ardında ne vardı?

Bugün herkes gerek 11 Eylül gerekse Afganistan savaşı hakkında ileri geri konuşuyor ama her tarihî olay ancak kendisine yol açan gelişmelerin ışığında anlaşılabilir. Çoğunlukla 11 Eylül’ün ardında ne yattığını, yani hangi büyük tarihî gelişmelerin 11 Eylül’e yol açtığını soran da yok anlatan da!

Biz olaya 11 Eylül saldırısını kimin düzenlediği ile başlayalım. Bu çarpıcı ve sarsıcı olayı düzenleyen Usame bin Ladin adındaki Suudi vatandaşının liderliğindeki El Kaide örgütü idi. Örgütün uçaklardaki adamlarının çoğu da yine Suudi vatandaşı idi. Ama ABD sıkı müttefiki Suudi Arabistan’a değil Afganistan’a saldırdı. “Neden” diye sormak çok önemli. Çünkü El Kaide’nin merkezi Afganistan’da idi, bin Ladin orada yaşıyordu, Afganistan’ın başındaki Taliban hükümeti de El Kaide’nin müttefiki olarak görülüyordu.

Bütün bu olgular aslında daha önceki bir tarihî gelişmenin sonucuydu: 1978’de Afganistan’da yaşanan ve Ramazan ayına rastladığı için “Sahur Devrimi” olarak anılan bir büyük sarsıntı, Afganistan’ın komünist partisini iktidara getirdi. Ayrıntılara girmeden ekleyelim ki, Sovyetler Birliği Aralık 1979’da komünist hükümetin davetiyle Afganistan’a askerî birlikler yolladı. Bunun üzerine, ABD ve komşu Pakistan’ın tahriki ve ekonomik ve askerî desteğiyle “Mücahidin” adı verilen bir hareketin silahlı mücadelesi başladı. Sovyetler Birliği ülkede tutunamadı, 1989’da çekilmek zorunda kaldı. Bundan sonra ülkede Mücahitlerin kendi arasında bir iç savaş başladı, bunu Taliban kazandı ve 1996’da başa geldi.

Taliban giderek tekfirci bir yola girdi: Yani kendi anlayışına uymayan herkesi kâfir ilan eden ve bütün toplumu kendinden menkul bir Müslümanlık çerçevesinde yaşamaya zorlayan bir rejim yarattı (kadınlara burka zorunluluğu, Şii Hazara toplumuna katliam, eğitim ve çalışma yasağı, müzik yasağı, tarihî Buda heykellerinin tahribi vb. vb.) Bu aslında Usame bin Ladin’in de yürüdüğü yol idi. “Mücahidin” uluslararası bir hareket niteliği taşıyordu. İçinde birçok değişik ülkeden gelmiş Müslüman savaşçı yer almıştı. Usame bin Ladin bu hareketin önde gelenlerinden biriydi. 1991’de Amerikan birlikleri Saddam’ın Kuveyt’i işgalinden sonra Müslümanlar için kutsal topraklarının muhafızı olan Suudi Arabistan’a konuşlanınca, Amerika’yı İslam toprağında işgalci olarak gördüğü için ona karşı da cihat ilan ediyordu.

Yani Amerikan emperyalizmi kendisine saldıran, New York’u dehşete düşüren, Pentagon’da can evinden vuran “canavar”ı kendi eliyle yaratmıştı!

Irak 1991, Kosova 1999, Afganistan 2001, Irak 2003…

Ama 11 Eylül ve Afganistan savaşının ardındaki nedenler böyle anlatılırsa gerçeğin bir kısmı saklandığı için yalan söylenmiş, emperyalizmin suçları gözlerden gizlenmiş olur. Afganistan savaşı sakin ve huzurlu bir dünyada birden patlayan bir savaş değildi ki. Her yanıyla 10 yıl önce yaşanan Irak’a karşı Birinci Körfez Savaşı’na ve 1999’da Yugoslavya’ya karşı açılmış Kosova Savaşı’na benziyordu. Belki daha da önemlisi ve en öğreticisi şu idi: Afganistan savaşından sadece bir buçuk yıl sonra ABD bir de Irak’a saldırıyordu. Gerekçe ikiliydi: Irak lideri Saddam Hüseyin’in bir yandan kitle imha silahları stokladığı ileri sürülüyordu, bir yandan da Taliban’ın müttefiki olduğu. İlkinin yalan olduğunu işgal sonrasında emperyalistler itiraf etmek zorunda kalacaktı. Ama ikincisi daha da anlamlıydı: Saddam Ortadoğu Arap toplumlarında laiklik denebilecek uygulamalara en yatkın liderlerden biriydi. Neden Taliban işine karıştırılmıştı? 12 yıl içinde böyle yakın bir coğrafyada dört savaş yaşanmasının anlamı neydi?

Bu konuda doğru cevap vermeyen, emperyalizmin gönüllü hizmetkârıdır. ABD Sovyetler Birliği’nin çözülmesinde ve kapitalizmin Çin dâhil işçi sınıfının çarpıklıklar taşıyan rejimlerle de olsa iktidarda olduğu bütün ülkelerde (Küba hariç) yeniden tesis esilmesinden sonra özel bir politika benimsemişti: Rusya ve Çin üzerinde tahakküm kurmak üzere Balkanlar’dan başlayan Rusya’dan geçerek Ortadoğu, Kafkasya, Orta Asya’yı kat eden Avrasya bölgesinde kendi sarsılmaz hâkimiyetini, petrol-doğalgaz kontrolü dâhil kurmak istiyordu. Bütün bu savaşları, gazetemizin atası İşçi Mücadelesi o zamandan “Avrasya Savaşları” olarak niteledi. İşte esas gerçek budur.

Bunun diğer kanıtı da 11 Eylül olur olmaz o dönemde başta olan başkan Bush ve yardımcılarının “Sonsuz Savaş” falan diye anılan bir stratejiyi günler içinde uygulamaya koymuş olmasıdır. Böyle bir stratejiye üç günde hangi devlet karar verir? ABD Afganistan savaşını Orta Asya’ya girmek için açmıştır. Irak savaşı ise ardından gelecek İran ve Suriye müdahalelerinin ilk ayağı olacaktı. Irak’ta batağa battı, Afganistan’da yenildi. Şimdi 11 Eylül’ün 20. yıldönümünde, kuyruğu bacaklarının arasında her iki ülkeden de askerlerini çekmeye karar verdi. Bu yenilgiler yüzünden “Sonsuz Savaş” stratejisi madara oldu. Orta Asya hâlâ Rusya ile müttefik. İran ayakta. Afganistan hâlâ düşman! Yani Amerika sadece Afganistan’da yenilmedi. 20 yılın bilançosu korkunçtur: Bir parmak boyu ilerleyemedi! Ama Avrasya Savaşları fikrini terk etmedi.

Emperyalizmi kadir-i mutlak görenler, aklınızı başına toplayın!

Türkiye’de bütün olaylarda ABD emperyalizminin ipleri perde arkasından çektiği fikrini yayan, sözde anti-emperyalist birtakım güçler ve aydınlar var. Şimdi de ABD’nin Afganistan’da yenilmediği fikrini yaymaya giriştiler. ABD 20 yıl savaştı, trilyonlarca dolar harcadı, 2.500’e yakın askerini ölü verdi, on binlercesini savaş travmasına kurban etti, çıkarken de rezil oldu. O yetmedi, Afgan ordusuna hibe ettiği, hava gücü ve ileri teknoloji ürünü silahlar dâhil, bütün envanter bugün Taliban’ın elinde. Bizimkiler hâlâ “ne yenilmesi?” diye soruyorlar. Taliban’ı düşürmeye girdi, ülkeyi Taliban’a teslim etti çıktı. Daha ne olsun?

Emperyalizmi kadir-i mutlak gösterenlere güvenmeyin. Bunlar emperyalizmi böylesine güçlü göstererek kendi amaçlarını güdüyorlar. Gerçek açıktır ve bin kere haykırılmalıdır: Emperyalizm yenilebilir! Bugün başka siyasi güçler yenmiştir onu, yarın işçi sınıfı uluslararası düzeyde tarihin çöp sepetine yollayacaktır emperyalizmi!

karikatür

Biden: Sayın Papa durum korkunç! Savaşı kaybettik! Papa: ABD ve Batı’yı mı kast ediyorsun? Halkı mı? Yoksa seni ve beni mi?

NATO’nun yenilgisi

Afganistan savaşının bir önemi de NATO’nun sefil duruma düşmüş olmasıdır. Savaş NATO’yu kuran Kuzey Atlantik Antlaşması’nın 5. maddesine göre bir NATO savaşı olarak açılmıştır. Bu madde, “birimize yapılan saldırı hepimize yapılmış sayılır” ilkesini ileri sürer. Yani emperyalizmin bu uluslararası askerî aygıtının “ortak savunma” diye sunulan ana gerekçesidir. Komünizmle mücadele için kurulmuş olan bu örgüt, tarihinde ilk kez bambaşka bir coğrafyada bu maddeyi uygulamıştır! NATO ilk “savunma” faaliyetinde bozguna uğradı. ABD Dışişleri Bakanı ve NATO Genel Sekreteri, bunu gizlemek için canhıraş bir çabayla “Afganistan’da misyon tamamlandı, El Kaide tehlikesi engellendi” diyorlar. El Kaide daha 2001’de Afganistan’dan kovulmuştu. Lideri bin Ladin ise 2011’de yargısız infazla öldürüldü. Sonraki on yıl boyunca ne yapıyordunuz orada? Bunlar böyle derken solcular, anti-emperyalistler de “ABD’nin yenildiği falan yok” diye arkadan koro yapıyorlar.

taliban

Taliban lideri Molla Abdülgani Birader Kâbil camiinde hutbe okurken elinde Amerikan Colt marka M4 tüfeği

Taliban mı kazandı, emperyalizm mi yenildi?

ABD Afganistan’da neden yenildi? Çünkü Taliban Afganistan’ın hükümetiydi, ABD ve NATO onu devirmeye girdi ve Afganistan’ı işgal etti. Bir ülkeyi işgal etmek ne demek? Bush döneminin üst düzey bir yetkilisi son günlerde televizyonda ABD’nin neden yenildiği sorulduğunda şöyle dedi: “İnsanların ekmeklerini kazandıkları toprakları, memleketlerini işgal ederseniz sizinle savaşmaktan vazgeçmezler.” Bizim solcularımızın anlamadığı bu. ABD Afganistan’da harp sanatını tarih boyunca çok geliştirmiş bir yarı-göçebe halkın yurt savunmasıyla karşılaştı.

Taliban bu saldırı sırasında en hazırlıklı siyasi ve askerî güç olarak bu direnişin başında yer aldı. ABD ile birlikte saf tutanlar ise büyük halk kitleleri gözünde vatan haini oldu. Afgan ordusu onun için ABD askeri çekilir çekilmez dağıldı. ABD’nin yanında çarpışan askerler “ölmeye değmez” diye düşündü. Bırakın askerleri ABD’nin Damat Ferit’i Eşref Ğani denen aşağılık cumhurbaşkanı daha son ABD askeri ülkeden ayrılmadan uçağına bindiği gibi arkasında bıraktığı halkı hiç sayarak ödlekçe kaçtı. Böyle savaşı hangi önderlik kazanmaz? Evrensel gerçektir: Gayri nizami harp ancak bir halk o gücü desteklerse kazanılır.

 

Bu yazı Gerçek gazetesinin Eylül 2021 tarihli 144. sayısında yayınlanmıştır.